1:30 pm Tarih • Bir Yorum

Hangi Mehmet?

II. Mehmet’in Osmanlı tebaası tarafından nasıl algılandığına dair tek bir yönden konuya yaklaşmak doğru olmaz. Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan insanlar, dikey ve yatay olarak oldukça katmanlı bir toplumun parçasıydı. Dikey ve yatay olarak bölünmüş bir toplum neyi ifade etmektedir? Öncelikle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan insanların, kaba bir şekilde, din ve vergi temelinde farklı toplumsal kategorilere göre sınıflandırıldığı söylenebilir. En yalın haliyle Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan herkesi ikiye ayırabiliriz: yönetenler ve yönetilenler. Ancak gelenekler yoluyla oluşan bu ifadelerin toplumsal sınıfları pek az yansıttığını da belirtmek gerekir.[1] Elbette yönetenler de kendi içerisinde yekpare bir bütün değildir. Ancak reayanın zihninde canlandırdığı II. Mehmet ile mesela seyfiye sınıfına mensup bir paşanın bildiği Sultan arasında dağlar kadar fark olduğu söylenebilir. Elbette Sultan’ın yakın çevresinde bulunan devlet adamlarının II. Mehmet ile ilgili kişisel görüşlerini rahatlıkla ifade edemeyecekleri de gün gibi ortadadır. II. Mehmet’in Gedik Ahmet Paşa ve Mahmut Paşa ile kişisel husumetlerinin olduğu bilinmektedir. Mesela II. Mehmet ile Mahmut Paşa arasındaki kişisel husumetin neticesinde Mahmut Paşa katledilmiştir. Bir memur ya da asker sınırsız güce sahip olabilir. Ama her daim asıl olan, II. Mehmet’in kendi iradesi, istekleri ve gücünün her yerde hissedilmesidir. Netice itibarıyla II. Mehmet’in çağdaşı Osmanlı bürokratlarının Sultan’a yönelik tutumuna dair sadece varsayımda bulunabiliriz.

Peki, yaklaşık 570 yıl önce Konya-Karaman havalisinde yaşayan bir Türkmen olduğunuzu hayal edin. II. Mehmet, neredeyse 30 yıllık saltanatı boyunca, iki kere Karamanoğulları üzerine sefere çıkmıştır. Bu seferlerin neticesinde Konya ve Karaman bölgesi harap olmuştur. Binlerce aile, İstanbul’un şenlenmesi ve Konya bölgesindeki Osmanlı karşıtı nüfusun yoğunluğunun kırılabilmesi amacıyla payitahta sürgüne gönderilmiştir. II. Mehmet’in seferlerini ve bölge halkına yönelik tutumunu eleştiren bir şair, Sultan’ın Karaman’ı zaptettiğini söyler ve sitem eder:[2]

“Yıkılıp şehirler saraylar gör

Oldu evvel gibi yabanlık

Haslet-i hâfız-ı ı’bâdullah

Görün olaydı nigehbânlık

Halkı zulm ile tarumâr iden

Anlar oldu zehî cihanbânlık

Karamanlığını komaz Karaman

Gitmiş olaki İbn-i Osmanlık

Gâzîlik garete mübeddel oldu

Bereket bulunamı bir sürüde”

Yusuf-ı Hakiki isimli şairimiz bu beyitler aracılığıyla Osmanoğulları’nın, aslında II. Mehmet’in, gazilik ile yağmayı birbirine karıştırdığını söyler. Böylelikle zorbalık, sultanlığın/adil yönetimin yerine geçmiştir. Üstelik Karaman, Konya ve Aksaray gibi bölgelerden İstanbul’a sürülenler sadece Türkmenler de değildir. Rumlar ve Ermeniler de bu sürecin bir parçasıdır. II. Mehmet’in emriyle İstanbul’a sürülen Karaman Ermenilerinden Mardiros, İstanbul’da Sivaslı Rahip Mateos’un ve Trabzonlu rahip Abraham’ın, Fatih’in emriyle İstanbul’a rahiplik etmeleri için getirtildiğini ancak onların dünyevi şereftense münzevi hayatı tercih ettiklerini yazar.[3] Bu tercihten benim çıkardığım sonuç, Mardiros’un İstanbul’daki yeni yaşamından memnun olmadığı ve kendi köşesine çekilmek istediğidir. İstanbul’a sürgün edilmek, Türkleri rahatsız ettiği kadar Rumları ve Ermenileri de incitmiştir.

Resim-1: Gentile Bellini tarafından çizilen II. Mehmet portresi.[4]

Osmanlı tebaası ne hissetmiş olabilir? Onlarca yıldır ailenizin, dostlarınızın ve tanıdığınız herkesin yaşadığı muhitten ayrılmaya zorlandığınızı düşleyin. Jandarma veya polis eşliğinde daha önce hiç görmediğiniz, havasına suyuna alışkın olmadığınız, mutfağını bile tanımadığınız yepyeni bir kente zorla götürülüyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir binaya yerleştiriliyorsunuz ve size bu bina için kira ödemeniz gerektiği söyleniyor. Oysa Karaman veya Konya’da bıraktığınız eviniz için herhangi bir bedel ödemeniz gerekmiyordu. Çünkü o ev size ait bir mülk idi. Belki de en önemlisi o ev sizin “yuvanız” idi. Hiçbir bağınızın olmadığı bir kentte, zorla yaşamaya başladığınız ve belki de kimseyi tanımadığınız bir muhitteki ev, acaba kaç sene geçtikten sonra “yuvam” diyebileceğiniz bir yere dönüşebilir? Maalesef II. Mehmet tarafından, yeri geldiğinde, zor kullanılarak boyun eğdirilen reayaya mensup şahısların hikayelerini bilmiyoruz. Ancak insanoğlunun ev, yuva, aile, arkadaş, dost veya memleket gibi kavramlara atfettikleri duyguların 550 sene zarfında çok büyük bir değişikliğe uğramadığını kabul etmek gerekir. Tayin isteme, atanma, eğitim, iş değiştirme, emeklilik vb. gibi kendi irademiz dahilinde yaşadığımız şehir veya ülkeyi değiştirdiğimiz zaman bile büyük uyum sorunları yaşayabiliyoruz. Kaldı ki belki de bu savaşlar esnasında kendilerine yakın kimseleri kaybeden ve memleketlerine elveda demek zorunda bırakılan insanların II. Mehmet’i sevdiklerine ihtimal vermiyorum.

Âşıkpaşazade, II. Mehmet’in bazı uygulamalarını oldukça sert bir şekilde eleştirir. Âşıkpaşazade II. Mehmet’in merkezileşme ve gücü mutlaklaştırma eğilimleri karşısında direnen toplumsal gruplardan sadece biriyle de irtibat halinde değildir. Âşıkpaşazade, hem dervişlerle hem de gazilerle yakinen iletişim halindedir. II. Mehmet zamanında vakıf ve mülk arazilerine devlet tarafından el konulması ve askerlere dağıtılmak üzere ayrılması, Âşıkpaşazade tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Mesela Âşıkpaşazade, doğrudan Sultan’ı eleştiremediği için Nişancı Mehmet Paşa’yı bu uygulamanın mimarı olarak kabul eder, Nişancı Mehmet Paşa’yı soyu sopu belli olmayan ve insanların rızkına el uzatan bir adam olarak nitelendirir.[5] Âşıkpaşazade, Nişancı Mehmet Paşa için “Osmanlı ülkesinde Muhammed şeriatı ile yapılmış ne kadar vakıflar ve mülkler varsa hepsini bozdu ve hasıllarını padişahın hazinesine götürdü”[6] der. Sizce bu denli sistematik bir el koyma girişiminin II. Mehmet’in bilgisi ve rızası dışında olması mümkün müdür? Bu noktada Âşıkpaşazade, aynı zamanda II. Mehmet’i şeriata uymamakla suçlamaktadır. Gördüğünüz gibi Osmanlı tarihindeki “gavur” şeklinde tahayyül edilen tek padişah II. Mahmut değildir.

Resim-2: Fausto Zonaro’nun “Fatih Sultan Mehmet’in Topkapı’dan İstanbul’a Girişi” isimli tablosu.[7]

XV. yüzyıldan çıkıp günümüze değin uzanan bir yolculuk yaparsak II. Mehmet’in aslında Türk tarihindeki çoğu kırılma noktasında yer aldığını görürüz. II. Mehmet’in kendi otoritesine meydan okuyabilecek herkesi ve her topluluğu ezme yönündeki gayreti dikkate alınmalıdır. Mesela bir padişahın toplum üzerindeki egemenliğini sarsabilecek alternatif iktidar odakları arasında tarikatlar da bulunmaktadır. Aslında tarikatlar ve cemaatler ile mücadele eden/etmek zorunda kalan Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasında bu bakımdan bir devamlılık vardır. Osmanlı İmparatorluğu, kamu gücünü veya otoritesini tarikatlarla/ cemaatlerle paylaşan bir siyasi teşekkül olarak düşünülemez. Mesela II. Mehmet ile çatışan Otman Baba hakkındaki rivayetler bu konuda oldukça zihin açıcıdır. Otman Baba, II. Mehmet’i destekleyen ve hünkardan hediye kabul eden şeyh ve dervişlere karşı ateş püskürür: “Bu meşayüh deyü bilinenler evliyayüz deyüp halka yalan yanlış çürük ma’rifet satarlar.”[8] der. II. Mehmet ve Otman Baba arasındaki gerilim öyle bir noktaya ulaşır ki Sultan, Otman Baba ve tüm dervişlerinin siyaseten katledilmesini emreder. Ancak araya giren vezirler ve ulemanın ikna etmesiyle II. Mehmet bu kararından döner.[9] II. Mehmet’in kendi portrelerini yaptırması, çevresinde İtalyan ve Yunan yarenlerin yer alması, Topkapı Sarayı’nın duvarlarına yaptırdığı iddia edilen freskler, vakıf ve mülk arazilerine el koyması, bazı dinî çevrelerle yaşadığı gerilim vs. gibi çeşitli etmenler, II. Bayezit’in neden daha geleneksel eğilimlere sahip toplumsal sınıfların desteğini kazandığını da açıklayabilir.

Resim-3: II. Mehmet’in nakkaş Sinan Bey’in fırçasından çıktığı iddia edilen portresi.[10]

Hangi Mehmet? Kendi egemenlik iddialarını pekiştirebilmek adına Gentille Bellini’ye portrelerini yaptıran hükümdar mı? Yoksa elinde kılıcıyla küffar diyarında gazadan gazaya koşan Müslüman padişah mı? Bazı İtalyan kaynakların belirttiği üzere Topkapı Sarayı’nın duvarlarını, tıpkı Avrupa’daki çağdaşları gibi, fresklerle donatan, portrelere ve duvar resimlerine meraklı bir kral mı? Yoksa İstanbul’un fethinin akabinde Memluklere gönderdiği bir mektup ile gaza ve cihat görevlerini üzerine aldığı için gurur duyan bir sultan mı?[11] Karaman ve Konya bölgesindeki binlerce Türkmen’i öldüren Osmanlı ordularının komutanı Mehmet mi? Ordusunun seferlerini finanse edebilmek adına sürekli paranın değeriyle oynayan bir otokrat mı? İnsanların kendisine kayıtsız şartsız boyun eğmesini sağlayabilmek için şiddeti araçsallaştıran bir önder mi? Belki de yukarıda dile getirdiğim tüm Mehmetler tarihî hakikatin bir parçasıdır. Netice itibarıyla II. Mehmet tarafından şahsen kaleme alınmış bir biyografiye ya da dostlarına yazdığı kişisel mektuplara sahip olmadığımıza göre Sultan’ın çağdaşlarının kalemlerinden çıkanlar çerçevesinde bir değerlendirme yapmamız gerekiyor.

Son olarak II. Mehmet, aynı zamanda Yunan, Rumen, Sırp, Arnavut ve Macar tarihlerinin de bir parçasıdır. Bu ulusların yanı sıra İtalyan kent devletlerinin ve İtalya’nın da söz konusu listeye eklenmesi yanlış olmaz. Yani II. Mehmet’in Türk tarihinde nasıl birden çok izdüşümü varsa benzeri bir durum, diğer milletler için de geçerlidir. Bana göre Mora’da mukim bir Yunan’ın II. Mehmet’e sempati beslemek için herhangi bir geçer akçesi yoktur. Ne farklı dinlerden olmaları ne de milliyetlerinin apayrı olması bir sebeptir. II. Mehmet, danışmanlık veya yarenlik payesini verdiği Georgios Amirutzes ve oğullarına güvenli bir yaşam bahşediyordu. Georgios Amirutzes, ömrünün sonuna kadar Ortodoks kilisesine bağlılığını korumuştur. II. Mehmet’in çevresinde Müslüman olmayan pek çok Yunan ve İtalyan yarenin bulunduğu bilinmektedir. İmgelerin insanlar ya da toplumlar üzerinde nasıl bir etki uyandırdığını unutmamak gerekir. Kamusal imajın ya da bir toplumu nasıl idare ettiğinizin hem yönettiğiniz kişiler, milletler, cemaatler ve toplumsal sınıflar arasında hem de rakipleriniz nezdinde farklı tezahürleri vardır. Bu nedenle ne Türk toplumu nezdinde ne II. Mehmet tarafından boyun eğdirilen farklı milletlerin özelinde ne de Sultan’ın rakipleri içerisinde ortak bir “Fatih Sultan Mehmet” imgesinden bahsetmek mümkündür.


[1] Carter V. Findley, Osmanlı İmparatorluğunda Bürokratik Reform, 1. Basım, Alfa Tarih, İstanbul, 2019, s. 35.

[2] Yahya Başkan, “Fatih Sultan Mehmed Döneminde Karaman Bölgesinden İstanbul’a Nakledilen Nüfus”, Tarih Dergisi, Sayı 55 (2012 / 1), İstanbul 2013, s. 117-118.

[3] Hrand D.Andreasyan, “XIV. Ve XV. Yüzyıl Türk Tarihine Ait Ufak Kronolojiler ve Kolofonlar”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 3, 1973, s. 148.

[4] https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Gentile_Bellini_003.jpg (Erişim Tarihi: 07/09/2023).

[5] Aşıkpaşazade, Osmanoğullarının Tarihi, Kemal Yavuz, M. A. Yekta Saraç (haz.), 4. Baskı, k Kitaplığı, İstanbul, 2003, s. 290.

[6] Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Nihal Atsız (haz.), 4. Basım, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014, s.213.

[7] https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1823403-italyan-ressam-zonaro-ataturke-yazdigi-mektupta-abdulhamidin-tek-tablosu-bendedir-satin-alin-diyor (Erişim Tarihi: 07/09/2023).

[8] Halil İnalcık, Osmanlılar, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s. 150.

[9] Gizem Magemizoğlu, İmparator’un İmgesi, 1. Baskı, Selenge Yayınları, İstanbul, 2021, s. 206.

[10] https://www.karar.com/yazarlar/besir-ayvazoglu/fatihin-bir-sanatci-ve-sanatsever-olarak-portresi-1204 (Erişim Tarihi: 07/09/2023).

[11] Ahmet Ateş, “İstanbul’un Fethine Daire Fatih Sultan Mehmet Tarafından Gönderilen Mektuplar ve Bunlara Gelen Cevaplar”, Tarih Dergisi, S. 7, 1952, s. 16.

Kaynakça

Ahmet Ateş, “İstanbul’un Fethine Daire Fatih Sultan Mehmet Tarafından Gönderilen Mektuplar ve Bunlara Gelen Cevaplar”, Tarih Dergisi, S. 7, 1952, s. 11-51.

Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Nihal Atsız (haz.), 4. Basım, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2014.

Aşıkpaşazade, Osmanoğullarının Tarihi, Kemal Yavuz, M. A. Yekta Saraç (haz.), 4. Baskı, k Kitaplığı, İstanbul, 2003.

Carter V. Findley, Osmanlı İmparatorluğunda Bürokratik Reform, 1. Basım, Alfa Tarih, İstanbul, 2019.

Gizem Magemizoğlu, İmparator’un İmgesi, 1. Baskı, Selenge Yayınları, İstanbul, 2021.

Hrand D.Andreasyan, “XIV. Ve XV. Yüzyıl Türk Tarihine Ait Ufak Kronolojiler ve Kolofonlar”, Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 3, 1973, s. 83-148.

Halil İnalcık, Osmanlılar, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010.

Yahya Başkan, “Fatih Sultan Mehmed Döneminde Karaman Bölgesinden İstanbul’a Nakledilen Nüfus”, Tarih Dergisi, Sayı 55 (2012 / 1), İstanbul 2013, s. 107-134.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 553 times, 1 visit(s) today

Close