Özet
Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan devrimler; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik olarak yeni Türk devletinin muasır medeniyetler seviyesine ulaşma gayesini taşımaktadır. Harf Devrimi ve 1928 yılı sonrasında açılan Millet Mektepleri, bu amaç doğrultusunda yapılan eğitim hamlelerinin en önemlilerindendir. Türk milletini okuryazar duruma getirme ve ona hayat için temel bilgileri aktarma maksadı taşıyan bu kurumlar; sabit ve seyyar olmak üzere iki farklı dershaneden, halk okuma odalarından ve köy yatı dershanelerinden oluşmaktaydı. Bu teşkilat yapısıyla tüm yurtta başlatılan seferberlik sayesinde Türk milletinin okuma-yazma öğretimi ve temel eğitimi ileri seviyelere taşınmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada Millet Mekteplerinin kuruluş sebepleri, teşkilat yapısı, işleyişi ve hedefleriyle; amacına uygun bir başarı elde edip edemediği hususlarına ve Türk milletinin modernleşmesi sürecindeki rolüne değinilecektir.
Giriş
Mustafa Kemal Paşa; Sakarya Meydan Muharebesi öncesi, 16 Temmuz 1921 tarihinde gerçekleştirilen Eğitim Kongresi’nde yaptığı bir konuşmada “Silahıyla olduğu gibi dimağıyla de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti ikincisinde de göstereceğine dair asla şüphem yoktur.” diyerek, Milli Mücadele sonrasında meydana getirilecek yeni toplum ve devlet yapısı içerisinde halkın eğitimi ve milletin muasır medeniyetler seviyesine çıkabilmesinde gerekli gördüğü “dimağ mücadelesi”nin önemini vurgulamıştır. Harp meydanlarında alınan başarıların, özellikle maarif ve iktisat alanlarında gerçekleştirilecek başarılarla taçlandırılmadan herhangi bir öneminin kalmayacağını düşünen Mustafa Kemal Paşa, zaferden sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş, laik ve demokratik bir veçhede; milletin de eğitimli ve modern manada ileri seviyede olmasını arzulamıştır. Cumhuriyetin ilanı dahil yapılan tüm inkılaplar bu gayeye ulaşmak maksadıyla gerçekleştirilmiştir. Eğitim alanında yapılan inkılapların başında da Millet Mektepleri’nin açılması gelmektedir.
Millet Mekteplerine Giden Yol ve Halk Dershaneleri
Osmanlı İmparatorluğu’nun Tanzimat Fermanı ile başlattığı batılılaşma sürecinden önce Enderun ve birkaç büyük medrese dışında eğitim faaliyetleri devlet kontrolü dışında vakıflar eliyle sürdürülüyordu. Tanzimat sonrasında ülkede Batılı tarzda eğitim veren modern okullar devlet eliyle veya devlet teşviki almış vakıf veya şahıslar eliyle açılmaya başladı. Devlet, bu okullarda eğitim-öğretim yapacak öğretmenleri yetiştirmek amacıyla da muallim ve muallimat yetiştiren okulları açmıştı. İptidai adı verilen ilköğretim okulları da bu minvalde oluşturulmuş modern okullar olmasına rağmen aynı eğitim seviyesinde olan sıbyan mektepleri ve mahalle mekteplerinin işleyişine karışılmıyordu. Vakıf kuruluşları olan bu okullardan devlet desteği çekilmişti ancak eğitim-öğretim faaliyetleri buralarda da devam etmekteydi. Bu durum, ülkedeki eğitimin tek bir sistemle yürütülmemesine ve halk içinde iki farklı insan tipinin oluşmasına sebep oluyordu. Tüm bunlarla birlikte müfredatının ve işleyişinin devlet tarafından belirlenmediği azınlık okulları, misyoner okulları ve kolejler de üçüncü bir eğitim kurumu olarak öne çıkmaktaydı. Özellikle bu okullarda azınlıkların millî bilincinin oluşmasına yönelik eğitim verilmesine karşın devlet işleyişe ve duruma müdahale etmiyordu.
Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma sürecinde ortaya çıkan bu tablodan; Batılı, ulusal ve laik bir toplumun oluşması mümkün değildi. Böyle bir toplum yapısının oluşmasında; yetiştirilecek nesillerin ortak bir kültür, ortak bir dil ve ortak bir vatandaşlık bilinciyle eğitim-öğretime tabi olması elzemdi.
Modern bir ulus yaratma ve Batılılaşma sürecinde eğitimdeki bu farklılığın ve zıtlaşmanın farkında olanlar, modern eğitim veren yüksekokullardan çıkan aydınlar ve askerler arasında daha fazlaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın idadi, rüştiye ve harbiye mektebinde okuduğunu bildiğimiz Fransız aydınlanmacılar ve Türk modernleşmesinde önemli yerleri olan Namık Kemal, Tevfik Fikret gibi isimler; Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu kötü durumdan çıkışın büyük bir eğitim seferberliği ve modern bir ulus yaratmak olduğunun da bilincindeydiler.
Mustafa Kemal Paşa’nın daha henüz harp meydanlarında giriştiği muharebelerin kesin neticesi alınmamasına rağmen maariften, kültür umum müdürlüğünden, iktisattan bahsetmesinin temel sebebi; savaş meydanlarında kazanılan zaferlerin sonucunda kurulacak olan devletin sadece meydanlarda kazanılacak savaşlarla muasır medeniyetlerle yarışılmayacağını düşünmesidir. Bundan dolayıdır ki cumhuriyetin ilanından itibaren girişilen tüm inkılap hareketleri, alınan zaferin kültürel, siyasi, toplumsal, ekonomik olarak da devam ettirilmesi üzerinden gitmiş ve ancak bu devrimlerle bir toplumun gelişebileceği öne sürülmüştür. Bu meyanda eğitim alanında yapılacak inkılapların haberini Mustafa Kemal Paşa, daha 7 Aralık 1922 tarihinde Halk Fırkası’nın kurulacağını açıkladığı ve bu fırkanın ilkelerini ortaya koyduğu basın bildirisinde “medreselerin kaldırılacağını” söyleyerek verdi.
1 Mart 1923 tarihinde TBMM üçüncü yılı açılış konuşmasının büyük bölümünü eğitim konusuna ayıran Mustafa Kemal Paşa, “Ülke çocuklarının birlikte eğitim ve öğrenim görmek zorunda olduğunu, öğrenim birliğinin ülkenin ilerlemesi için büyük önem taşıdığını, bu nedenle ‘Şeriye Vekâleti ile Maarif Vekâletinin’ iş birliğine varmasını gerektiğini” ifade etti. Bu direktif üzerine Fethi Bey’in başkanlığındaki İcra Vekilleri Heyeti’nin 5 Eylül 1923 günü Meclis’te okunan programında “Maarifin terbiyevi vazifelerinden birincisi çocukların terbiye ve talimi, ikincisi halkın terbiye ve talimi, üçüncüsü millî güzidelerin yetişmesi için lazım gelen vasıtaların ihzar (hazırlanma) ve teminidir… Halkın talim ve terbiyesi için gece dersleri ve çırak mektepleri tesis olunacak, halk lisanıyla ve halkın ihtiyacına muvafık (uygun) kitaplar yazdırılarak tabı (basımı) ve teksir (çoğaltılması) ve memleketin her tarafına tevzi (dağıtım) edileceği” ifade edilmiştir. Fakat “halkın ve nesillerin eğitimi” anlamında 1926 yılına kadar kayda değer bir çalışma yapılmamıştır.
3 Mart 1924 tarihinde Meclis’e sunulan, Saruhan Mebusu ve Maarif Vekili Vasıf Bey (Hüseyin Vasıf Çınar) ve 57 arkadaşının imzasıyla 2 Mart günü Halk Fırkası grubunda hazırlanan, Tevhid-i Tedrisat Yasası 430 Kanun Numarası ile kabul edildi. Bu kanundan önce 429 Kanun Numarası ile Şeriye ve Evkaf Yasası kabul edilmiş, Şeriye ve Evkaf Vekaleti lağvedilerek yerine Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuş, böylelikle yeni Türk devletini laikleştiren ilk devrimler de yapılmıştı. Aynı gün Hilafet ilga edilip Osmanlı hanedan mensuplarının yurt dışına çıkarılmasına dair kanun da kabul edildi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu maddelerinde mahalle mektepleri ve medreselerin kapatılmasına ilişkin bir ifade bulunmuyordu ancak Maarif Vekili Vasıf Bey, Mayıs ayında yayımladığı bir genelge ile “Bakanlığı’nın elindeki ilkokulların hiçbirinde meslek dersleri okutulamayacağı, bunun öğretimin birleştirilmesine aykırı olacağı gerekçesiyle” mahalle mektepleri ve medreseleri kapattı. Yasa çıktığında ülkede 479 medrese ve 18.000 medrese talebesi vardı fakat sadece 6.000’i gerçek öğrenci idi. Geri kalanlar, II. Abdülhamit devrinde çıkan bir kanunla medrese öğrencileri askerlikten muaf tutuldukları için okula kayıt yaptıran ancak öğrenim görmeyen kimselerdi. Medrese başına ortalama bir hoca vardı. İstanbul’daki medrese binalarını inceleyen bir kurulun hazırladığı rapora göre hiçbiri okul olarak kullanılabilecek nitelikte değildi.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünden bir süre sonra “Türkiye’de sadece Müslüman vatandaşların olmadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinsel gereksinmeleri ve vicdan özgürlüğü olduğu” düşünülerek ilkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır. Başlangıçta isteğe bağlı bir ders haline getirilmiş olan din dersi; ortaokullarda 1930’da, öğretmen okullarında 1931’de, şehir ilkokullarında 1933’te, köy ilkokullarında 1939’da tamamen müfredattan çıkarıldı. Tüm bu gelişmeler sonucu 1939-1948 yılları arasında din derslerinin hiç yer almadığı bir örgün eğitim deneyimi yaşandı.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, Osmanlı Devleti’nde yaklaşık yetmiş yıldır devam eden üç farklı eğitim modelini (medrese eğitimi, modern eğitim, azınlık ve misyoner okulları) tek bir çatıda birleştirip Maarif Vekaletine bağlıyordu. Bunun sonucu olarak azınlık okullarında dinsel ve siyasal amaçlı eğitim yasaklanmış; ders programlarına tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, Türkçe dersleri eklenmiştir. Bu dönemde azınlık okullarında okutulan kitaplardan aziz resimleri çıkarıldı, okul binalarındaki haçların indirilmesi istendi. Dinsel sembollerin yalnızca okul kiliselerinde bulundurulmasına izin verildi. Din esaslarına dayalı eğitim ve din propagandası yapma yasaklarına uymayan yabancı okullar kapatıldı.
Medreselerden sonra tarikat derslerinin devam ettirildiği tekke ve zaviyeler de 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilip 13 Aralık 1925 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 Sayılı Kanun ile kapatıldı. Bu kanun üzerinde ilk defa 1947’de CHP’nin 7. Kurultayı’nda değişiklikler gündeme geldi. Kurultayda programın milliyetçilik maddesine ilişkin söz alan Hamdullah Suphi Tanrıöver, gençlere milliyet duygusunun verilmesi için türbelerin tamir edilmesini, açılmasını önerdi. Kanun değişikliği içeren yasa tasarısı, 21 Ocak 1950’de Başbakan Şemsettin Günaltay tarafından Meclis’e sunuldu; geniş bir mutabakatla 5 Mart 1950’de yasalaştı. Yeni yasa, türbelerin bir bölümünün Millî Eğitim Bakanlığı onayı ile açılmasına olanak sağladı. 1990’da çıkan bir yasa ise türbelerin açılması için Bakanlar Kurulu onayının alınması şartını ortadan kaldırdı, Kültür Bakanlığı’nın onayı yeterli görüldü.
Tekke ve zaviyelerin de kapatılmasıyla yeni devletin halkını eğitim ve öğretim anlamında ileri taşıma gayesi tamamıyla Maarif Vekâletine geçmişti. Bakanlık, bu konudaki çalışmalarını hızlandırıp Türk milletinin öncelikle okur-yazar olmasının daha sonrasında da kız çocukları başta olmak üzere yeni nesilleri modern, çağdaş ve laik bir eğitimle yetiştirme görevini üstlendi. Bu alanda kayda değer ilk teşebbüs, Maarif Vekili Mustafa Necati Bey zamanında İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne bağlı olarak Halk Terbiyesi Şubesi’nin kurulmasıdır. Mustafa Necati Bey, John Dewey’in tavsiyelerine uyarak çok sayıda Halk Dershaneleri açmıştır. Bu dershanelerin faaliyetlerini düzenleyen Halk Dershaneleri ve Konferansları Talimatnamesi de aynı yıl çıkarılmıştır. 1927 yılında çıkarılan bu talimatnamede cumhuriyet vatandaşının sahip olması gereken özellikler üzerinde durulmuş, okuma yazma bilmenin yeterli görülmediği, hayati ve medeni bilgilere sahip olunmasının da gerekliliği vurgulanmıştır. Halk dershaneleri Tevhid-i Tedrisat Kanunu sonrasına açılmasına rağmen, dershanenin açılacağı muhitin toplumsal şartları da göz önünde bulundurularak kadın erkek veya ayrı ayrı açılabilmektedir. Talimatnamenin maddelerine göz atıldığında Maarif Vekaletinin bu seferberliği bölge halkıyla gerçekleştirirken tüm devlet kurumlarının da bu seferberliğe dahil olmasını vatani görev saydığı görülecektir. Örneğin, Halk Dershanesi’nin açıldığı bölgedeki belediye memurlarının da süreci kolaylaştırıcı ve işleyişe yardımcı olması istenmiştir.
Halk Dershaneleri, İlk Halk Dershaneleri ve Umumi Halk Dershaneleri şeklinde teşkilatlandırılmıştır. İlk Halk Dershaneleri’nde okuma çağına gelmiş çocukların oluşturacağı birinci sınıflar ve okul çağını geçmesine rağmen herhangi bir eğitimden geçmemiş kişilerin oluşturacağı ikinci sınıflar bulunmaktadır. Bu iki sınıfın da Maarif Emini tarafından bölgede açılması zorunlu tutulmuştur. Aynı zamanda bu sınıflara devam zorunluluğu bulunmaktadır. Umumi Halk Dershaneleri ise Maarif Emini’nin lüzum duyması ve bölgede ihtiyaç hasıl olması neticesinde açılması kararlaştırılmıştır. Umumi Halk Dershaneleri’nde devam zorunluluğu olmamakla birlikte eğitim-öğretim daha çok konferanslar şeklinde yapılmıştır.
Halk Dershaneleri’nin bünyesinde İlk Halk Dershaneleri ve Umumi Halk Dershaneleri dışında kalan Amele ve Hapishane Dershaneleri ile Ecnebi Lisan Dershaneleri de bulunmaktadır.
Amele Dershaneleri iş yeri ve fabrikalarda çalışan eğitimsiz işçilerin okuma-yazma öğrenmesi maksadıyla oluşturulması zorunlu dershaneler olarak iş yeri sahibinin sorumluluğuna bırakılmış, hatta işçilerini bu eğitimden mahrum bırakanlara devlet memuruna mukavemetten işlem yapılacağı da bildirilmiştir.
Hapishanelerde bulunan mahpusların da aynı şekilde okuma yazma öğrenme gayesiyle İlk Halk Dershaneleri’ne devamı zorunlu kılınmıştır.
Halk dershaneleri ve konferansları talimatnamesinin içeriği incelendiğinde bu dershanelerin açılmasının en önemli amacı yeni cumhuriyet rejiminin hedefleri doğrultusunda tüm vatandaşların gereken bilgi ve donanımlara sahip olması, belirli bir eğitim seviyesine ulaşmasıdır. Bu noktada toplumun her kesiminin düşünüldüğü ve kadın erkek, genç yaşlı ayrımı gözetmeden herkesin bu dershanelerden faydalanmasının amaçlandığı görülmektedir. Halk dershanelerinin açıldığı 1927 yılında Harf İnkılabı’nın henüz gerçekleşmemiş olması, bu dershanelerden beklenen faydanın alınmasını güçleştirmiştir. Halkın büyük çoğunluğunun okuma yazma bilmiyor olması bu durumun önemli sebeplerden biri olarak düşünülebilir. Hiç okuma yazma bilmeyenlere önce Arap harfleriyle okuma yazma öğretilmesi sonra da beklenen eğitim seviyesine ulaşılması için gerekli olan bilgilerin verilmesi bu işi zorlaştırmıştır.
1 Kasım 1928 yılında 1353 sayılı “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun”un kabul edilmesi ve 3 Kasım 1928 yılında Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesiyle gerçekleştirilen Harf Devrimi’dir. Bu devrimle birlikte Türkiye Cumhuriyeti, tahminî 11. yüzyıldan itibaren Türk milletinin kullandığı Arap harflerini yasaklamış ve yeni Türk devletinin, eğitim ve öğretimde yeni nesillere Latin harfleri esas alınarak hazırlanmış yeni Türk alfabesini kullanacağını resmileştirmiştir. Kanunun 9. maddesi “Bütün mekteplerin Türkçe yapılan tedrisatında Türk harfleri kullanılır. Eski harflerle matbu kitaplarla tedrisat icrası memnudur.” ve 5. maddesi “1929 Kânunusanisi iptidasından itibaren Türkçe basılacak kitapların Türk harfleriyle basılması mecburidir.” şeklinde yazılmış ve diğer alanlarda 1930’a kadar verilen eski harflerin kullanımına devam etme imtiyazı eğitim alanına tanınmamıştır. Eski harflerle okuyan yazan vatandaşların yeni harfleri öğrenmesi bir sürece bağlanmışken ilk defa okur yazar olacak kişilerin Arap harflerini öğrenmesi memnu kılınmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, bu devrimin ivedilikle gerçekleştirilmesi ve alfabenin bir an önce tamamlanması için bizzat talimat vermiş; Falih Rıfkı’nın aktardığına göre “Bu ya üç ayda olur ya da hiç olmaz.” diyerek bunu açıklamıştır. Kanun yürürlüğe girmeden üç ay önce, 9 Ağustos 1928’de, Mustafa Kemal Paşa, harfleri Cumhuriyet Halk Partisi’nin Gülhane’deki galasına katılanlara tanıttı. 11 Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı hizmetlileri ve milletvekillerine, 15 Ağustos’ta da üniversite öğretim üyeleri ve edebiyatçılara yeni alfabe tanıtıldı. Ağustos ve eylül aylarında da Mustafa Kemal Paşa, farklı illerde yeni alfabeyi halka tanıttı. Bu sürecin sonunda komisyonun önerileriyle, kimi ekleri ana sözcüğe birleştirme amaçlı kullanılan kısa çizginin atılması ve düzeltme işaretinin eklenmesi gibi değişiklikler yapıldı. 8-25 Ekim tarihleri arasında resmî görevlilerin hepsi yeni harflerin kullanımı ile ilgili bir sınavdan geçirildi.
3 Kasım 1928 yılında yürürlüğe giren bu kanunun hemen ardından 11 Kasım 1928 tarihinde Millî Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey tarafından hazırlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” Bakanlar Kurulu’nda onaylandı ve 24 Kasım 1928’de yürürlüğe girdi. Bu talimatnamenin çıkış sebeplerinin başında, 1927-1928 yıllarında ülkede açılan 3304 Halk Dershanesi’nde Arap harfleriyle bir eğitim seferberliğinin yapılmasının oldukça zor olduğuna kanaat getirilmesi bulunmaktadır. Yeni harflerin kabulünden önce açılan Halk Dershaneleri 64302 kişinin okuryazar belgesi alması sağlanmışsa da durumun istenen düzeyde ilerletilememesinden kaynaklı olarak Temmuz 1928 yılında Halk Mektebi Talimatnamesi yenilenmek zorunda kaldı. Harf Devrimi sonrasında da yeni harfleri ülke genelinde halka en kısa zamanda ve en doğru şekilde öğretmek amacıyla dershaneler “Millet Mektepleri” adıyla yeniden düzenlendi.
Millet Mektepleri’nin açılışının ardından Bakanlar Kurulu aynı zamanda bu mekteplerin başöğretmeninin Mustafa Kemal olduğuna dair “Millet Mektepleri Başöğretmeni” unvanını, talimatnamenin 4. maddesi olan “Bu teşkilatın reis-i umumisi ve Millet Mektebinin Başmuallimi Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal hazretleridir.” maddesiyle ona verdi. Mustafa Kemal Paşa bu unvanı kabul etti. 24 Kasım günü; Atatürk Yılı kabul edilen, Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılında Kenan Evren tarafından Öğretmenler Günü olarak kabul edildi.
Millet Mekteplerinin Teşkilat Yapısı
Millet mektepleri yönetmeliği incelendiğinde bu yönetmeliğin, Halk Dershane ve Konferansları yönetmeliğiyle içerik açısından büyük benzerlikler taşıdığı görülmektedir. Örneğin millet mektepleri yönetmeliğinin birinci maddesine göre A ve B derslikleri olmak üzere iki derslik açılması ve A dersliklerinde hiç okuma yazma bilmeyenlerin; B dersliklerinde ise, Arap harfleri ile okuryazar olanlara yeni Türk harflerinin öğretilmesi amaçlanmıştır. 1929 yılında yönetmelikte yapılan değişiklikle birlikte A dersliklerinde yalnızca yeni Türk harflerinin öğretilmesi, B dersliklerinde ise okuma yazma öğrenmiş vatandaşlara hayat ve geçimlerinin ve vatandaşlık sıfatlarının gerektirdiği ana bilgilerin öğretilmesi amaçlanmıştır. İlk yönetmeliğe göre A dersliğinde dört, B dersliğinde iki ay olan eğitim-öğretim süresi; 1929 değişikliğinde her iki derslikte de dört ay olacak şekilde düzenlenmiştir.
Oluşturulan mekteplerin teşkilat yapısı içerisinde Başöğretmen ve Genel Başkan Mustafa Kemal Paşa olurken TBMM Başkanı, Başbakan, Bakanlar Kurulu üyeleri, Genelkurmay Başkanı ve CHP Genel Sekreteri de Millet Mektepleri’nin başkanları sayılmışlardır. Kuruluşun işleyişindeki sorumluluk Maarif Vekaletine verilmiş, her üç ayda bir işleyiş ve gidişat hakkında Genel Başkan Mustafa Kemal Paşa’ya rapor verilmesi istenmiştir. 1929 değişikliğinde Maarif Vekaletinin yetkileri arttırılmış, buna bağlı olarak 1931 yılında Maarif Eminlikleri kaldırılmıştır.
İller “İl Yönetim Kurulları” oluşturarak millet mektepleri için yer sağlamak, il bütçesinden kaynak ayırmak, öğretim araçlarını ve yayınlarını sağlamak, halkı özendirmekle görevlendirilmişti. İl Kurullarının başkanı Vali; üyeleri ise Özel İdare Müdürü, İl Encümeni’nden bir üye, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı, CHF Saymanı, Millî Eğitim Müdürü’nden oluşuyordu. Benzer şekillerde “ilçe yönetim kurulları,” “bucak yönetim kurulları,” “köy ve mahalle ihtiyar kurulları” da oluşturulmuş ve görevlendirilmişti.
Millet Mektepleri; Sabit Millet Mektepleri, Gezici Millet Mektepleri ve Özel Millet Mektepleri olmak üzere üçe ayrılmış ve tamamı kendi içlerinde A ve B dersliklerine bölünmüştü. 1929 yılında yönetmelikte yapılan değişiklikle, bunlara ek olarak Köy Yatı Dershaneleri ve Halk Okuma Odaları da açıldı.
Sabit Millet Mektepleri, genellikle okul olan yerlerde açılan ve öğrenim süresi dört ay olan eğitim kurumlarıdır. İhtiyaca göre kadın, erkek ve karma olarak sınıf oluşturma yetkisi yönetim kurullarına bırakılmıştır. Her yıl 1 Kasım’da dersler başlamış, haftada üç gün ve en az altı saat ders yapılması uygun görülmüştür. Derslere devam konusu üzerinde özellikle durulmuş ve üçte iki oranında derslere katılmayanların bitirme sınavlarına alınmaması, bu durumun karnelerine işlenmesine dikkat edilmiştir. Bu çalışmaların gidişatı basın ve konferanslar yoluyla ulusal çapta duyurulmuş, bu anlamda propaganda faaliyetlerine gösterilen önem de göz önüne çıkmıştır.
Gezici Millet Mektepleri, okulu olmayan köylerde bir dönemlik olarak açılan ve en az 45 gün süreyle eğitim veren kurumlardır. Dersler, Sabit Millet Mektepleri ile aynı şekilde işlenmiştir. Yönetmelik değişikliğiyle bu 45 günlük süre dört aya çıkarılmıştır. Eğitim yapılacak yer, yönetim kurulu tarafından belirlenecek ve buraların tüm masrafları köy sandığı veya köy halkı tarafından karşılanacaktır.
Özel Millet Mektepleri; devlet kuruluşları, belediyeler, bankalar, sermayesinin yarıdan fazlasının devlete ait olduğu fabrikalarda çalışan ve yeni harflerle okuma yazma öğrenimi görmesi gerekenlere bu kurumların iş sahipleri ve çiftlik sahipleri eliyle eğitim verilmesi için oluşturulmuş kurumlardır. Bu sorumluluğu yerine getirmeyenler hakkında soruşturma açılacağı da açıkça belirtilmiştir. Halk Dershaneleri döneminde uygulanan Amele Dershaneleri uygulamasının devamı niteliğindeki bu kurumların her türlü giderleri de yine yönetmelikte belirtildiği üzere ilgili kuruluşlar tarafından karşılanacaktır.
Köy Yatı Dershaneleri ve Halk Okuma Odaları, Millet Mektepleri’nin açıldığı 1928 ve yönetmeliğin değiştirildiği 1929 yılında oluşturulmamıştır. Bu iki eğitim kurumu da 1930 yılında ihtiyaç hasılı sebebiyle yürürlüğe konan uygulamalar olmuştur. Okulu olmayan köylerde yaşayan 12-18 yaş arasındaki köy çocuklarının okutulması ve aydın olarak yetiştirilmesi gayesiyle açılan Köy Yatı Dershaneleri; yoksul köy çocuklarından ücret almamış, durumu uygun olanlardan ise yılda dört taksitle 100 lira tahsil edilmiştir. Bu okulların giderlerinin bir kısmı Millet Mektepleri’nin bütçesinden karşılanmıştır. Afyon’da beş; Kastamonu, Tosya ve Tekirdağ’da bir adet olmak üzere 1930 yılında toplam sekiz tane Köy Yatı Dershanesi kurulmuştur. Bu kurumlar, daha sonra faaliyete geçecek olan Köy Enstitüleri’nin de habercisi olmuştur.
Halk Okuma Odaları ise yeni harflerle okuma-yazma öğrenen Millet Mektepleri çıkışlı vatandaşlara okuma yazmayı sevdirmek, vatandaşlığın gerektirdiği bilgi ve görgü kurallarını onlara öğretmek amacı taşımaktadır. 1933 yılına kadar 778 adet Halk Okuma Odası açılmış ve buralara 5885’i kadın, 51294’ü erkek olmak üzere 57179 vatandaş devam etmiştir. Köy Yatı Dershaneleri’nde olduğu gibi bu kurumlar da Millet Mektepleri’nin yan kuruluşlarından sayılmaktadır.
Tüm yan kuruluşları ile birlikte Millet Mektepleri’nde okuma-yazma, hesap ve ölçüler, sağlık bilgileri ve yurt bilgisi dersleri verilmiştir. Bütün bu derslerin genel amacı, Gazi Mustafa Kemal’in henüz Sakarya Meydan Muharebesi öncesi toplanan Eğitim Kongresi’nde söz ettiği “bilmezliğin ortadan kaldırılması”dır.
Millet Mektepleri Projesinin Başarısı
Millet Mektepleri, 1928-1935 yılları arasında şehirlerde açılan A dersliklerinde toplam 391966 kişiye yeni harflerle okuma-yazma öğreterek belge vermiştir. Bu sayıya göre şehirlerdeki başarı oranı % 51,2’de kalmıştır. Köylerde ise okuma-yazma öğrenimi gören 694185 vatandaşa belge verilmesi buradaki oranın % 46,6’da kaldığını göstermektedir. Dışarıda özel öğrenim görenleri de kattığımız da kentlerde ve köylerde öğrenim gören, A dersliklerinden okuma yazma öğretimi sonucunda başarıyla geçerek belge alan vatandaş sayısı 1086159 olarak tescillenmiştir. Sadece 1928-1929 eğitim-öğretim döneminde 485632 kişinin belge aldığını göz önünde bulundurduğumuzda toplam belge alanların neredeyse yarısına yakını daha ilk eğitim-öğretim dönemindendir. Bu düşüşün en büyük sebeplerinin başında o yıllarda ortaya çıkan dünya ekonomik krizi gelmektedir. Bununla birlikte, ilk yıllardaki ilgi ve coşku ile denetim ve teftiş mekanizmasının yıllar içinde zayıflaması bu düşüşü açıklar niteliktedir.
1928-1935 yılları arasında şehirlerde açılan B dersliklerinde öğrenim görüp belge almaya hak kazanan kişi sayısı 138711’dir. Bu sayıyla dersliklerin şehirlerdeki başarı oranı % 53,2 olmuştur. Köylerde açılan B dersliklerinden 119385 kişi başarı belgesi almıştır. Bu anlamda köylerdeki başarı oranı yine şehirlere göre daha fazladır. B dersliklerinin köylerdeki başarısı % 64,7 oranındadır. Bu dersliklerden köylerde ve şehirlerde açılanlarla özel olarak dışarıda özel öğrenim görenleri de eklediğimizde toplam 268098 vatandaş başarı belgesi almış, bu sayıyla dersliklerin başarı oranı % 70,3 olarak tespit edilmiştir.
Sonuç
Millet Mektepleri projesi sonucunda 1927 yılında okur-yazarlık oranı % 10,5 iken 1935’e gelindiğinde bu oran % 20,4’e yükselmiştir. 1928 yılındaki Harf Devrimi sonrası rakamlar incelendiğinde Türkiye’de okuryazar oranı her yıl ortalama % 2,7 artmıştır. 1928-1935 yılları arasında yedi yıllık dönemde Arap harfleriyle okuryazar olanlar hesaptan çıkarıldığında ortaya çıkan % 8,6’lık artış, cumhuriyetin devraldığı okuryazar oranından fazladır. Millet Mektepleri sayesinde oluşan bu tablo çok olumlu sayılmakla birlikte, mekteplerin işleyişi her sene daha da yavaşlamış ve eğitim öğretime katılım azalmıştır. Bunun en büyük sebeplerinden biri dünya ekonomik krizinin ülkemize etkisidir. Aynı zamanda Osmanlı’dan kalan borçların ödenmesi, devletin sanayi harcamalarına ayırdığı bütçeyi arttırması bu kurumlara ayrılan harcırahı azaltmıştır. Bir diğer yandan ilk senelerde halkta ve yöneticilerde görülen coşku ve heyecan sonraki senelerde azalmıştır. Yapılan toplantı ve istişareler azalmış, yerel yöneticilerin görevlerini yapmadaki aksaklıkları artmıştır. 1935 sonrasında Ulus Okulları adıyla faaliyete devam etmesine rağmen ilk yıllardaki önemini yitirmiştir.
1932 yılında çalışmalarına başlayan Halkevleri Altıncı Şubesi, “Halk Dershaneleri ve Kurslar Şubesi” adıyla halk eğitimine başlamış; Millet Mektepleri’nin amaçladığı hedefleri gerçekleştirme girişimi sonradan Halkevleri uhdesine bırakılmıştır. Böylelikle Millet Mektepleri, hedeflenen her şeye ulaşamasa da Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat başında bulunarak örgütlediği ve dönemine göre toplumun önemli bir kısmına okuma yazma ve yurttaşlık bilgisi aşılaması yönüyle önemli bir misyonu yerine getirmiştir.
Bibliyografya
Albayrak M. (1994). Millet Mekteplerinin Yapısı ve Çalışmaları (1928-1935). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, (29)10, 471-483.
Albayrak M. (1989). Yeni Türk Harflerinin Kabulü Öncesinde Halk Eğitimi ve Yazı Değişimi Konusunda Türk Kamuoyunda Bazı Tartışmalar ve Millet Mektepleri’nin Açılması (1862-1928). Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Dergisi, (2)4, s.463-499.
Atay Falih R. (1958), Çankaya, Cilt:1, s.440 İstanbul, Dünya Yayınları.
Aytaç K. (1984). Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Eğitim Politikası Üzerine Konuşmaları, Ankara.
Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü. (1935). Maarif 1928-1935 Millet Mektepleri Faaliyeti İstatistiği, İstanbul.
Bozkurt İ. ve Bozkurt B. (2009). Yeni Alfabenin Kabulü Sonrası Mersin’de Açılan Millet Mektepleri ve Çalışmaları. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VIII/18-19, 117-135.
Kılınç M. (2018). Millet Mekteplerinin 1929 Yılı Eğitim Öğretim Faaliyetlerinin Cumhuriyet Gazetesine Göre Basına Yansımaları. International Journal of Social Science Research, 7(1), 93-102.
Nevzatoğlu Z. (2006). Basında Din Eğitimi-Öğretimi Laiklik Tartışmaları (1945-1960). (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
Okur M. (2005). Milli Mücadele ve Cumhuriyetin İlk Yıllarında Milli ve Modern Bir Eğitim Sistemi Oluşturma Çabaları. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(1), 199-217.
Özkan F. (2006). Atatürk’ün Laiklik Anlayışının Eğitim Sistemimizdeki Yansımaları. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kütahya.
Resmi Gazete. (1928). Millet Mektepleri Talimatnamesi, Sayı:1048, Ankara.
Resmi Gazete. (1928). Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun, Sayı:1030, Ankara.
Taşdemir A. (2006). Harf Devrimi ve Halk Mecmuası. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi).Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.
Türkan Demir G. ve Altunay Şam E. (2017). Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 5(49), 337-350.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.