9:56 am Deneme, Felsefe

Ömür Biter, Aptallık Bitmez, Aşk da Öyle

Bozulmuş, istismar edilmiş aşk ve yalnızlık tanımları altında sürüklenen ruh durumlarımız son kertede kendini haklı çıkarmanın o sığ ve yüzeysel çabasına boyun eğiyor.

“Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu” cümlesinin kendiliğinden dile vurması, vücut bulması boşuna değil, aşkta da yalnızlıkta da siyasette de tam olarak insanımızın olaylara bakışını tanımlıyor.

“Hiçlikten” bir şeyler çıkarma gibi görülebilecek bu kendiliğinden gelişen tutumumuz, bilinçli ve tutarlı ellerde çok daha yaratıcı ve yapıcı bir uğrağı ifade edebilirdi.

Sadeliğin elinde o “bir şeyleri” hiçlikten çıkarmanın hazzı duyulabilirdi.

Oysa sadelik gibi bir olguyu çoktan tüketilebilir kılmış o külyutmaz olma iddiasındaki karakterimizde bu ifade bir şeyleri hiç etmeye gönderme yapıyor.

Son Tüketim Tarihli Duygular, Erdemler, Aşklar

Eleştirinin kendisinin bile satılabilen bir ürüne dönüştüğü günümüzde “son tüketim tarihinden” şikayet etmek başlı başına bir sorun…

“Kral çıplak” diyen çocuğun saflığı gibi…

Bu saflık, “kıyafetlerimizin altında her birimiz çıplağız” şeklinde yanıtlanabilir keza.

İşin trajikomik yanı şu: “son tüketim tarihlerinin” kendi eylemlerimizin bir sonucu olduğunu görmekten özenle kaçıyoruz.

Artık piyasalaşmış ilişki mantıklarının referansında hareket ettiğimiz için kendimizle diyaloğumuza piyasanın ezberlerini kattığımız için “deadline’larımız” da bu referansla belirleniyor.

İlişki piyasası tarafından formüle edilmiş sorularla hislerimizi hiçlik düzeyine indiriyoruz.

Kendimizi iyi hissetmek için “başkalarının da öyle yaptığı” örneklere kapılıp o anonim “başkalarının” ampirik bir kopyası olmaya razı geliyoruz.

“Âlemin enayisi ben miyim?” hükmünü duyar gibi olmalısınız burada, piyasalaşmayı kendine özgü şekilde biçimlendiren bizim toplumumuzda teslimiyetin yarı öfkeli, yarı şaşkın ifadesidir bu.

Son tüketim tarihinin, toplumsal onayla ilan edilişidir de aynı zamanda.

Çok fazla “toplumsal onayla”, aşırı şekilde “başkalarıyla dolu” olmanın bir sonucudur bu.

Sadeliğin Yokluğu

Marx biraderlerin muhtemelen en popüler komedisi Duck Soup’ta (1933) Groucho, müvekkilinin aslında çılgının teki olduğunu ispat etmek için şu savunmayı yapar:

“Bu adam aptal gibi görünüyor ve aptal gibi davranıyor – ama bu sizi aldatmasın: o sahiden aptal”.

İki şey var burada.

Birincisi Zizek’in bu repliğe atıfla belirttiği gibi, insanın bizzat doğruyu kullanarak aldatma yeteneğidir.

İkincisi ise Adorno’nun altını çizdiği üzere aptallığı gereğinden fazla hafife alma riskidir.

Keza kimileri için bir huysuzdan fazlası olmayan Adorno için aptallık, doğal bir olgu olmaktan ziyade toplumsal olarak üretilen ve pekiştirilen bir niteliktir.

(Huysuzluk meselesine gelince… Sanıyorum ABD çıkışlı bir karikatürde Adorno’nun kitabını okuyan adam şöyle feryat eder: Arabamın kapısını hızlı kapattığım için faşistin tekiymişim.)

Fazla uzatmadan asıl meseleye gelelim:

Aşk’ın ömrünün ne kadar olduğuna dair bilimsel açıklamalarla dolu ortalık…

Aynı şekilde siyaseti, basit belediye hesaplarından ibaret bir ilkesizliğe gömen, ilkeli çıkışı “aptallık” olarak tanımlayamadığı için takıntılı olmakla açıklayan yorumlarla…

Daha da ötesi, içinde bulunduğu “başkaları” uğruna siyasal analizleri ya da aşk gibi duyguları “hiçbir şey olmasa da bir şey oldu” mantığıyla soylulaştıran yaklaşımlardan ortalık geçilmiyor.

Buradaki libidinal ekonomiyi çözümlemek gerekiyor.

Kayıp Dünyalar

Bütünüyle kendine özgü “başkalarının” onayına kapılmış takıntılı kişi ya da toplumsal onayın yokluğunda karar verememe durumu telafi edilemez bir kırılganlıktan muzdariptir.

Burada Lacan’ın belirttiği bir çaba var:

Kişi, referans verdiği “Ötekinin var olmadığını” duyumsamamak için ya da onun yokluğunun gözler önüne serilmemesi için sürekli faal olmak zorundadır.

İşin Türkçesini bir örnekle açıklayalım:

Ailesinin ya da arkadaşlarının artık o çocukla olmadığı yargısına hak veren kadın ya da erkeğin, mutlu olduğunu gösterme çabasına kapılması gibi…

Arkadaşları ya da ailesi ona layık biri olduğunu söylediğinde de yine onlara hak vererek “yapılamamış” ya da yaşanmamış şeyleri “ona layık biriyle” yaşamaya çalışır.

Burada mutlu olma ya da huzurlu görünme ve bunları söyleme dökme çabasındaki takıntı, aslında “başkalarının” haklılığını onaylamaktan fazlası değildir.

Çünkü o “başkaları”, yani “öteki” aslında yoktur.

Onların referansı da…

Mutlu olma, “kendini bulduğunu” gösterme çabasını takıntılı bir şekilde sürdürmezse “ötekinin” olmadığı gerçeğiyle yüzleşecektir.

Aptal gibi görünmek istemez, çünkü sahiden aptaldır.

Hepimiz Aptalız, Ama Herkes Kadar Aptal Olmak Zorunda Değiliz

Bu kısmın başlığı bir ironi taşımıyor.

Gerçek şu ki hepimiz, içine fırlatıldığımız çevrenin ya da dahil olduğumuz alanın, üstlendiğimiz sorumlulukların aptallıklarını miras alırız.

Tecrübe dediğimiz şey bir yönüyle bu aptallıklarda kırılmalar yaratma, mümkün kıldığımız istisnalara sahip çıkma çabasıdır.

Bu kırılmalar ve istisnalar “herkes kadar aptal olmayı” bıraktığımız uğraklardır.

Zizek’in dediği gibi aşk, böylesi bir istisna halidir, kendi “mutlağımıza” sahip çıktığımız andır.

Başka bir varlık düzeyi sahneye çıkar burada.

Toplum ya da başkaları bu istisnanın geçiciliğinde ısrar eder. Kendi koordinatlarını ikinci plana atan bu varlık düzeyi toplum ya da başkaları için yetişkin olamamanın kanıtıdır.

Bir süre sonra koordinatların baskın söylemiyle karşılaşırız. Bilim adamları bile süre biçer.

Kendi hakikatine toplumsal onayla sahip çıkamamak böyle bir şey işte.

“Evet, aşkın ömrü var canım ya…”

Peki, herkes kadar aptal olmamak için ne yapacağız? “Herkesin”, aslında olmayan o ötekinin uğruna hayatımızı harcamaktan nasıl çıkacağız?

Schopenhauer’in gençliğinde annesinden duyduğu şu öğüt geliyor aklıma:

“Aptalları, aptal olarak kabul etme olgunluğuna sahip ol”.

Başkalarına aptal olduklarını söylemenin anlamsızlığını gösteren bu öğütte, bir şeyleri, istisnalarımızı başkalarına referansla “hiçleştirmeyi” engelleyen bir yan da var.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 81 times, 1 visit(s) today

Close