9:49 am Siyaset

Pragmatizm ve İdealizmin Çatışması

İYİ Parti’nin Yerel Seçimlere “Hür ve Müstakil” girme kararı siyaset kulislerinin en çok tartışılan konularından birisi olmayı sürdürüyor.

Meral Akşener, yaptığı her konuşmada da bu kararlarının doğru ve haklı olduğunu vurgulamaya devam ediyor.

Öyle ki, Meral Hanım geri adım atmak bir kenara dursun, vites yükselterek ilerliyor.

Son olarak 14 Mayıs sürecinde Cumhurbaşkanlığı adaylığı için çağrı yaptığı İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının korktukları için aday olmadıklarını ifade etti.

“Korkak” kelimesi hiç kuşkusuz herhangi bir siyasetçinin üstüne yapışmasını arzu etmeyeceği bir sıfat. Nitekim Mansur Yavaş da Ekrem İmamoğlu da Akşener’e yanıt vererek kendilerini savundular. Özellikle Mansur Yavaş, “korkak” ithamını kabul etmediğini ve bu yakıştırmanın zoruna gittiğini net bir şekilde ifade etti.

Yavaş’ın açıklamasında başka önemli anekdotlar da gizliydi.

Örneğin adaylık tartışmalarına ilişkin ilk kez Altılı Masa’yı eleştirerek “önümü açmadınız” dedi.

Buradan anlıyoruz ki Mansur Yavaş, aday olmak için Altılı Masa liderlerinin kendisinde karar kılmasını arzu etmiş. Halbuki Yavaş, Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ilan edilmeden önce kendisini ağırladığı bir programda “inşallah buraya bir daha ki sefere Cumhurbaşkanı olarak gelirsiniz” diyerek adaylık için desteğini açıkça beyan etmişti.

Bu duruma rağmen Akşener’e bu açıdan sitem eden Mansur Bey, “öyle çık ortaya demekle olmuyor, Altılı Masa’da önümü açsaydınız” ifadelerini kullandı.

Ezcümle, Mansur Yavaş istiyormuş ki tüm muhalefet etrafımda birleşsin, ben öyle sahneye çıkayım.

Aslına bakarsanız Türk Siyaseti bu komfortizme oldukça aşina.

2018 yılında Abdullah Gül de Tayyip Erdoğan’ın karşısında aday olmak için tüm muhalefet blokunun istisnasız kendisini desteklemesini şart koşmuştu.

Gül’ün adaylığına karşı çıkan ve direnen Meral Akşener ise bu adaylaşmanın önüne adeta tek başına geçmişti.

Görüyoruz ki aradan geçen beş senenin ardından Gül’ün istediği konforlu tek aday talebinin aynısı Mansur Yavaş’tan da gelmiş.

Dünya siyaset tarihi, “herkes benim etrafımda birleşsin, herkes beni desteklesin” konforundan çıkamayan başarısız siyasetçilerin acıklı hikayeleriyle dolu.

Bunun yeni örnekleri ile sürekli olarak karşılaşıyoruz.

Son raddede Meral Akşener gemileri yakmış gözüküyor.

Kesin olarak seçimlerde CHP ile bir ittifak kurmayacağı anlaşılıyor.

Her ne kadar daha önce de yazdığım gibi siyasette son ana kadar hiçbir konuda kesin hüküm verilemez olsa da bu noktadan sonra iş birliği ihtimalinin ben de kolay olduğunu düşünmüyorum.

Öyleyse şu soruyu sormanın tam zamanı:

Meral Akşener bu kadar ısrarlı bir şekilde CHP’den uzaklaşmayı neden istiyor?

İçişleri bakanlığı yapmış, siyasetin zirvesinde uzun süre toz toprak yutmuş bir insanın salt öfke ve hırs ile hareket edeceğini düşünmek kuşkusuz doğru olmaz.

Akşener’in asıl niyeti, İYİ Parti’yi AK Parti’den olduğu gibi CHP’den de bütünüyle ayrı bir düzleme oturtmak olsa gerek.

Zira Parti, kurulduğu günden beri CHP’den bağımsız bir görüntü sergileyemedi.

İYİ Parti bu kurumsal bağımsızlığını sandıkta ortaya koyduğunda kuşkusuz 2028 sürecinde seçmenden yeni taleplerde bulunma hakkına da sahip olacak.

Yeni bir merkez, yeni bir alternatif olarak ön plana çıkacak.

Peki, bu sürecin riskleri neler?

Evvela, tam da bu noktada yine bir acı gerçek çıkıyor karşımıza.

Siyaseti matematik denklemi gibi görüp toplama çıkarma işlemleriyle analiz yapanlardan olmasak da sandık verilerini göz önünde tutmak zorundayız.

Zira siyasetin sermayesi halktan aldığınız oydur.

Gücünüz budur.

Siyasi Parti liderleri, aynı zamanda birer holding patronlarıdır. Çalışanları da parti kadrolarıdır. Bu kadroları beslemez, onlara alanlar açmaz, belli bir istihdam ve güç merkezi haline gelemezseniz; pragmatizmin dayanılmaz cazibesi ile yanınızda duranları kaybedersiniz.

“Rant için gelen hiç gelmesin” mi diyorsunuz?

Durum aslında bu kadar basit değil. Mesele rant sahibi olmaktan da ibaret değil.

İl belediyesi sahibi olmak, önemli ilçelere hükmetmek belki parlamentoda grup sahibi olmaktan bile daha doyurucu bir kazanımdır siyasi partiler için.

Refah Partisi, 1995 zaferini aslında bir sene önceki yerel seçimlerde elde ettiği metropollerden aldığı rüzgara borçluydu.

Belediyeler partinizi güçlendirir, elinize yeni kozlar verir. Aksi halde ise cazibe merkezi olmaktan çıkarsınız.

1 Nisan 2024 günü İYİ Parti, herhangi bir kazanım elde edemeden seçimlerden çıktığında, Meral Akşener için 2028 sürecini yönetmek çok daha güç olacaktır.

Üstüne üstlük muhalif camialarda da kendisine yönelik tepkiler baş gösterecektir.

Akşener’in tüm bu salvolar karşısında sığınacağı haklılığı olabilir. Lakin tarih haklı olanları yazarken bile sonuçlardan ilham alır.

İYİ Parti, kendi kurumsal kimliğini ve bağımsızlığını ilan ederken kuruluşundan beri büyük sempati topladığı muhalif kitleler nezdinde antipati objesi olmamalı. Bu kuşkusuz Meral Hanım’ın da arzu etmediği bir durum olur.

Siyasi tarihimizin son 6 yıllık döneminde güçlü bir şekilde yaşamımızın merkezinde olan İYİ Parti’nin yoluna nasıl devam edeceğini bu sürecin ardından göreceğiz.

Orta ve uzun vadede MHP’ye iltihak bir seçenek olabileceği gibi merkez sağda hem CHP’ye hem de AK Parti’ye mesafeli bir alternatifin de yolu bu dönemde döşenebilir.

Burada hiç kuşkusuz İYİ Parti’nin ideolojik konuşlanmasını da gözden geçirmesi ve siyaset yelpazesinde teorik açıdan bulunduğu çizgiyi netleştirmesi büyük önem taşıyor.

Zira İYİ Parti’deki ideolojik muğlaklık en az ittifak belirsizliği kadar partiyi hırpalamaya devam ediyor.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 79 times, 1 visit(s) today

Close