Bugün elim olayın birinci yıl dönümünü yaşıyoruz. Daha dün gibi hatırlıyorum televizyonlarımızın karşısında günlerce takip edip gözyaşı döktüğümüzü.
Sadece bizim gibiler için dünyada olup bitenler ağlanacak şeyler haline dönüşüyor. Binlerce ölü, kayıp, yıkık şehirler, yok olmuş hayatlar…
Geriye kalansa alabildiğine harabe, moloz…
Türkiye’nin tablosu gibi yaşananlar… Dışarıdan bakıldığında her şey yerinde ve tam. İçine girdiğinde ise her şey eksik ve yarım.
Hayat ise bizi bu acı gerçeklerle karşılaştıran şey olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm yapılarımız tıpkı depremde yıkılan yapılar gibi, tüm süreçlerimiz depremde yıkılınca ortaya çıkan usulsüzlükler sarmalı gibi…
Kurumlarımız, siyasetçilerimiz, insanlarımız…
Sahiden suçu kime bulacağız? Suç binalarını yönetmeliğe uygun yapmayan müteahhitlerde mi, onu yapması gereken gibi kontrol etmeyip onay verenlerde mi, kolonları kesen dükkan sahiplerinde mi, buna sessiz kalan bizlerde mi?
Adına deprem diyoruz ama toplumsal çöküşümüzün en büyük ispatı ve saklanamayacak kadar büyük bir gerçek olarak duruyor karşımızda şehirlerimiz, yıkık şehirlerimiz…
İnsanın aklı almıyor uzaktan baktığında, bu kadar zor olabilir mi herhangi bir kademedeki bir kişinin bile işini düzgün yapmayışı?
Fakat hepimiz kendimizden bir parça bulabiliriz toplumun aksaklıklarında. Sorumlu vatandaş olmak kolay elde edilen bir bilinç değil, önce ne için yaşadığını ve neyi hak ettiğini sorgulamaktan geçiyor çünkü…
Tüm yıkıcılığıyla, tüm yıkılmışlıklarımızı göz önüne sererek bir deprem geldi ve geçti, izlerini bugün hep birlikte taşımaya devam ediyoruz.
Gelelim Siyasete
Siyasetçiler seçim döneminin de yaklaşması sebebiyle bu konuyu daha çok gündeme getirir ve tartışır oldu.
Hayli çirkin sözler de ediliyor şu sıralar…
İşlerini gerektiği gibi yapamayan “yetkililer”, iş konuşmaya geldiğinde oldukça yetkili.
Toplumsal yozlaşmışlıklarımızı ortaya seren deprem gibi büyük bir felaket bile hesap merciini düzgün bir şekilde işletmeye başlamamıza yetmiyor…
Yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor…
Ne yetecek bu toplumun kendisini düzeltmeye niyet edebilmesi için?
Şimdi önümüzde yerel seçimler var.
Yerel seçimlerde en önemli il, hepinizin malumu, İstanbul.
Depremin açtığı yaralarla birlikte şu günlerde seçim odağında İstanbul depremi ve alınacak önlemler de konuşuluyor.
Şimdi kimlere emanet edeceğiz bu şehri?
Deprem konusunda şehri yönettiği süre boyunca eli kolu bağlı oturanlara mı inanacağız? 6 Şubat depremlerinin müsebbibi olanların bu şehri düzeltebileceğine mi inanacağız?
Son Söz
Bütün bu karamsarlığımı mazur görün, insan iyi düşünmek, her şeyi düzeltebilecek insani akla sahip olduğumuza inanmak istiyor.
Fakat buna inanmak çocuksu bir inanç olurdu, şüphe yok…
Ancak umut edebiliriz…
Umut ediyorum ki bir yerlerde işini düzgün yapmak isteyen, kuralsızlığa, yozlaşmaya geçit vermeyen gururlu ve vakarlı Türk vatandaşları kalmıştır.
Bu yazı vesilesiyle 6 Şubat 2023’te meydana gelen ve birçok ilimizi derinden etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.