9:41 am Dinler Tarihi, İlteriş H. Kutlu

ABRAHAM Epistemik Önder/Princeps Epistolaris

ABRAHAM: Epistemik Önder/Princeps Epistolaris

Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim.”

Tekvin-12/2

İbrahim’in çocukları olsaydınız, İbrahim’in yaptıklarını yapardınız.”

Yuhanna, 8/33-44

Bir zamanlar Rabb’i, İbrahim’i birtakım kelimelerle sınamış,

onları tam olarak yerine getirince:

‘Ben seni insanlara önder yapacağım’, demişti.”

Bakara/124

İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn arasında Arap-İsrail ilişkilerini normalleştirmek adına Amerika Birleşik Devletleri’nin aracılığıyla Washington, D.C.’de, 15 Eylül 2020’de imzalanan anlaşmalara Abraham Accords/İbrahim Anlaşmaları adı verildi.

Binyamin Netenyahu, 2009’da İsrail başbakanı olarak ilk yurt dışı seyahatini Mısır’a yaptığında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e, malum sorunların çözüme kavuşturulması ve birlikte yaşamın sağlanması için gereken medeniyet idrakinin formülünü vermişti (halbuki): “Hepimiz İbrahim’in çocuklarıyız.” 

Osmanlı Sultanı Süleyman I., XVI. asırda Kudüs’te el-Halîl Kapısı (Jaffa Gate)’nın üzerine “Lâ ilâhe illallah, İbrâhim Halîlullah” yazısını nakşettirmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 8 Ekim 2023’te Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks Kilisesi’nin açılışını aynı sözlerle yaptı: “Allah’tan başka ilah yoktur, İbrahim, O’nun dostu’dur.”   

Kabe’nin inşası sırasında İbrahim’in üzerine çıkıp duvar ördüğü ve üstünde insanları hacca davet ettiği kabul edilen taşın bulunduğu yer Makâm-ı İbrahim olarak anılageldi.

İslam tasavvufunda bir dervişin kainatı kendi varlığının tecellisi olarak yaratan Allah’a dost olma seviyesi, “İbrahim makamında olmak” olarak zikredildi.

Peki kimdir İbrahim?

Tüm semavi dinlerin ortak atası/gemeinsamer Vorfahre olması sebebiyle kutsal kitaplar tarafından “inananların babası” olarak nitelenen İbrahim/Abraham/Avram/Abum Rabum, dinî boyutta olduğu kadar medeniyet ve insan cinsinin zihinsel, epistemik tekamülünde çok büyük bir yere sahiptir.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet nezdinde en büyük/ortak ata olarak kabul edilen İbrahim’i tanımak ve onun hakkında bilgi sahibi olmak için müracaat edilecek ana kaynağın Altes Testament ve İbrani mitlerinden oluşan Yahudi literatürü olduğunu ifade etmeliyim.

Altes Testamenet yani Eski Ahit’in Tekvîn (11/26-17/4), Nehemya (9/7) ve I. Tarihler (1/27) fasıllarında Avram (Abram), diğer yerlerinde ise Avraham (Abraham) olarak geçen İbrahim’in ismi, ilk önce “yüce baba” anlamında Abum Rabum, sonra “ulu ata” manasında Abram iken nihai şekliyle “milletlerin babası” anlamında Abraham ’a dönüşüyor. Soy ağacı ise Nuh, Sam, Arpakşad, Şelah, Eber. Peleg, Reu, Seruc, Nahor, Terah, Abram şeklinde belirtiliyor.  İbrahim’in nerede doğduğu konusunda ise özellikle Yahudi kaynaklarında gözle görülür bir ihtilafın varlığı dikkat çekiyor. Eski Ahit’e göre İbrahim Keldanilerin Ur kentinde doğuyor. Ur, Eski Ahit’te “Ûr Kasdîm” şeklinde geçmekte olup bu belde, Aşağı Babilonya’da, bugünkü Bağdat’ın güneydoğusunda yer alan Tel el-Mukayyer isimli bölgedir. Buna karşı Yahvist gelenek ise İbraniler’n ana yurdunun Harran çevresi olduğunu belirtmekte, Kitab-ı Mukaddes geleneği de bu vesileyle Hz. İbrahim’in yurdu olarak Kuzey Mezopotamya’yı yani Güneydoğu Anadolu bölgesine karşılık gelen coğrafyayı işaret etmektedir. G. Ernest Wright, Biblical Archaeology adlı eserinde bugün için Hz. İbrahim ve ailesinin esas memleketinin, içinde Harran’ın da bulunduğu söz konusu bölge olduğu kabul eder.

Abraham recevant la visite de l’Éternel

 Gustave Doré,1852.

İsrailoğullarının ve eski İsrail dininin kökeni, ilk İbrani atası, ilk monoteist ve aynı zamanda ilk Yahudi, İbrahim’dir. Tevrat teolojisini oluşturan seçme ve ayrışma teması İsrailoğulları’nın tarihinde ve kimliklerinin oluşumunda merkezî rol oynar. Hz. Nuh’un oğullarında Sâm (Şem)’ın, Sâm soyundan İbrahim’in, onun oğullarından İshak’ın, İshak’ın oğullarından Yakup’un ve bütün Yakup soyunun Rabb tarafından seçildiğine inanılır. Özellikle Rabb’in İbrahim ile yaptığı ahit, İsrailoğulları tarihinin başlangıç noktasını oluşturur. Bu ahitle Rabb’in İbrahim’i ve soyunu kutlu ve bereketli kıldığı, Kenan topraklarını mülk olarak soyuna verdiği ancak Hz. İbrahim soyunun taşıyıcı olarak İshak’ın ve Yakup’un seçildiği, İbrahim ile yapılan ahdin ve İsrailoğullarının Kenan topraklarına vâris kılınma vaadinin yalnız Yakup soyu için geçerli olduğu Eski Ahit’in Tekvin (Yaradılış) bölümünde sabittir. 

İbrani olan ve olmayan peygamberler arasında öngörülen söz konusu farklılıktan da anlaşıldığı üzere, Yahudilik açısından peygamberlik bir açıdan seçilmişlik ile doğrudan bağlantılı bir kavramdır. Zira Eski Ahit’te ortaya konduğu üzere, diğer milletlerden gelen peygamberler bir şekilde Tanrı’nın vahyine muhatap olsalar da Yahudilikte kitabi peygamberlik daha ziyade İsrailoğulları’yla özdeşleşen ve Hz. Musa’dan itibaren de tamamen İsrail ile sınırlandırılmış bir statü olarak anlaşılır. Buna göre Tevrat’ta ilk defa peygamber olarak isimlendirilen kişi, aynı zamanda ilk İbrani atası ve İsrail seçilmişliğinin başlangıcı kabul edilen İbrahim’dir. 

The March of Abraham

József Molnár, 1850.

İbrahim’in Hristiyan teolojisi içerisinde de hususi ve belirleyici bir yeri var. Zira Altes Testament (Eski Ahit)’in yanında Kitab-ı Mukaddes’in tamamlayıcı mahiyetindeki bölümü olan Novum Testament, Yeni Ahit (Ahd-i Cedîd)’in dört kanonik incilinden biri olan Luka faslında Zekeriya ve Meryem, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaatleri ve İbrahim ile Tanrı arasında yapılan kutsal ahdi dile getirir.  Matta ve Luka İncil’lerinde İbrahim’in soyundan geldiği ifade edilen İsa, Yuhanna İncili’nin sekizinci faslındaki otuz üç ve otuz dördüncü ayetlerinde Yahudilere, tavır ve tutumlarını değiştirmez, İbrahim’in mizacına sahip olmazlarsa sahip oldukları tüm iltimas ve ayrıcalıkları kaybedecekleri uyarısında bulunur. İbrahim, tıpkı Eski Ahit’te olduğu gibi Yeni Ahit’te de tüm inananların babası ve Yahudilerin atası olarak tarif edilir, dünya üzerindeki tüm milletlerin onun gölgesi etrafında oturacakları belirtilir. Petrus, İstefanos ve Pavlus, Yeni Ahit’in Resullerin İşleri ve İbranilere Mektup fasıllarında Yahudilere, en büyük ataları İbrahim’e yapılan vaatleri hatırlatmakta ve Pavlus Galatyalılara Mektup faslında söz konusu bu vaatlerin İsa’da gerçekleştiğini, Romalılara Mektup faslında ise İbrahim’in yolunda ilerlemenin, onun soyundan olmaktan daha önemli ve anlamlı olduğunu ifade eder. İbrahim, Hristiyan inançta, Yahudilerin dizginlenmesi ve İsrailoğullarının İsa’ya tabi olmaları için adeta organik bir koz olarak kullanılır. 

Hristiyanların da tıpkı İsrailoğulları gibi Aziz Pavlus’tan itibaren İbrahim’i bir iman modeli olarak kabul ettiklerini söyleyebiliriz. Eski Ahit’in Tekvin bölümünde geçen yeryüzünün bütün milletlerinin Hz. İbrahim vasıtasıyla ilahi lütfa nail olduğu, kendisinin de Tanrı tarafından imanı, teslimiyeti ve sadakati ile salih kullardan sayıldığı ibaresi aynen Yeni Ahit’te, Romalılara Mektup faslında da geçmektedir. İbrahim’in taat ve inancına uygun olarak iman eden ve o iman üzerinde yaşayanlar, onun manevi çocukları olarak nitelendirilir. Yahudiler İbrahim’e kan bağı ile, Hristiyanlar ise iman bağı ile bağlıdır.

Roma İmparatorluğu’nda tarih alanında önemli bir etki yaratmış, Kudüs doğumlu Yahudi tarihçi Titus Flavius Josephus, Tufan’dan on nesil sonra Keldaniler arasında yaşadığı bildirilen büyük salih kişinin İbrahim olduğunu söyler. Ona göre İbrahim, semayı gözlemleyerek Tanrı’nın varlığını akıl yoluyla bulan ilk kişidir. Yahudi filozof Philo’ya göre ise İbrahim, Musa şeriatını değil tabiat şeriatını uygulamıştır. Tarihçi Nicolas de Damas, İbrahim’in bir ordu ile Kalde’den çıktığını, önce Şam’a gidip orada bir süre kaldığını, daha sonra Kenan diyarına girdiğini nakleder. Justin’e göre İbrahim Şam’ın dördüncü kralı idi. Josephus, Philon, Nicolas de Damas gibi bazı kilise yazarları Hz. İbrahim’in astronomi, metafizik ve matematikteki derin bilgisinden bahseder.

Abraham bends down before the Three Angels

Monreale Katedrali Mozaikleri, XIII. asır.

Kilise, inananların atası kabul ettiği İbrahim’in adını IX. yüzyıldan itibaren şehitler kütüğüne (martyrologes) kaydetmiş, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etmesi hadisesi Papa Damase’tan itibaren ayin kitabına alınmıştır. Kıpti kilisesi onu 28 Mart’ta anarken Süryani kilisesi ise ateşe atıldığı kabul edilen 20 Ocak’ı özel gün olarak kabul eder. 

Yeni Ahit’in dışında teşekkül eden ve apokrif olarak kabul edilen dinî metinlerde İbrahim’le ilgili bilgilere rastlamak mümkündür. Örneğin II. yüzyılda kaleme alınmış olan Apocalypse d’Abraham isimli eserde İbrahim’in put ustası olan babasının telkinlerine karşı zihninde putların meşruluğunu tartışmaya başladığı anlatılır.  İbrahim’i ihtiva eden bir diğer apokrif eser olan Testament d’Abraham’da İbrahim’in vefatı uzun uzun anlatılır.

Abraham & Angels

Aert de Gelder, 1680–85.

İbrahim’in hayat hikayesini kapsayan doğumu, mağarada büyüyüşü ve yetişmesi, Allah’ı araması, öncelikle yıldızları, ayı ve güneşi Allah zannettikten sonra irşat olması ve Rabb’ini bulması, putperest babasına karşı gelişi, kavmini Allah’ın yoluna davet etmesi, kavmine karşı Allah’ın varlığını ortaya koyması ve onlarla tartışması, putları kırması, Nemrut tarafından cezalandırılarak ateşe atılması, ateşten kurtuluşu, peygamber oluşu, yaşadığı diyarı terk etmesi, Sâre ve Hacer ile evlilikleri, oğlu İsmail’in doğumu, oğlu İsmail’i kurban etmesi ile imtihan edilmesi, oğlu İsmail ile birlikte Kabe’yi inşa etmeleri gibi olaylar başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere Kısâsü’l Enbiyâ’lar ve tarihler gibi muteber İslam kaynaklarının İbrahim ile ilgili başlıca konuları olmuştur.

Kur’an’da tüm peygamberler arasında bilhassa İbrahim’in şahsı ve inanç esasları üzerinde ehemmiyetle durulduğu görülür. Zira Âl-i İmran suresinde Peygamber’e “Hakk’a yönelmiş olarak İbrahim’in dinine uyunuz” diye emredilmiş ve böylece Allah, En’âm suresinde de belirtildiği gibi İslam Peygamberi’ni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletmiştir. Bu bağlamda Peygamber’in “Ben müsamahalı ve kolay olan Haniflikle gönderildim” şeklindeki bir hadisini, Ahmet b. Hanbel, el-Müsned’inde İbrahim ile irtibatlandırarak zikreder.

Kur’ân’a göre hakiki iman ehline “müslüman” ismini evvelce İbrahim vermiştir.  Nitekim Kur’ân, İbrahim’i, fâni dünyada seçkin kılınan, kendisine iyilik ihsan edilen ve ahirette de salih olacak, ideal, erdemli bir “insan” olarak tarif eder. O, Allah’a ortak koşanlardan olmamış, Hakk’a yönelmiş ve Allah’a itaat etmiş bir önderdir. Zira Allah, İbrahim’i toplumlara önder/princeps kıldığını hem Bakara hem de En’âm surelerinde kesin bir dille belirtir. Fakat buradaki önderlik siyasi mahiyette değil, doğrudan zihinsel ve ruhsal zemindedir. İşte tam bu nokta, İbrahim’in zihinsel ve ruhsal liderliğinin timsali olarak karşımıza çıkmaktadır. İbrahim, insanın epistemik gelişimde en olgun başlangıçtır.  

Nasıl mı?  

Her peygamberin, “kendi kavminin dili”yle gönderildiğini ifade eden İbrahim suresinin IV.  ayetinde kastedilen “dil”/(logos)”in, konuşulan gramatikal dilin ötesinde, devrin zihinsel seviyesini, varlığı kavrama tarzının yanı sıra reel ve ideal boyutlarıyla bir anlam dünyasının var olup olmadığına işaret eden ve logosu karşılayan geniş bir kullanıma sahiptir. Buna bağlı olarak peygamberlerin mesajlarının, muhataplarının seviyesiyle ilişkisi düşünüldüğünde, İbrahim ile insanlığın yeni bir zihinsel aşamaya yükseltildiği fark edilecektir. Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün, Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan adlı kitabında “İsimlerden Kelimelere: Âdem’den İbrahim’e İnsanlığın Zihinsel Tekâmülü” başlığı altında isimler/numen ve kelimeler/verbum dünyasını ayrı ayrı tanımlayıp İbrahim’in isimlerin yani numenin dünyasından kelimelerin, verbumun dünyasına doğru bir zihinsel evrim geçirdiğini ifade etmektedir. Zira Kur’ân, insan cinsi için sınırlar belirlemiş, bu cinsin neleri bilip neleri bilemeyeceğini bir kanuna bağlamış ve bunu, Allah ile insan arasında bir ahit yahut misak olarak adlandırmıştır. Allah’ın insan cinsiyle yaptığı bu ahdin ana konularında biri, insanın salt maddi gerçekliğe gömülüp kalmaması, bu gerçekliğin temsil ettiği soyut anlamlar dünyasına ulaşma başarısını (azm) gösterebilmesidir. İlk insandan itibaren, insan zihninin bir tekamül sürecine girdiği ve nesneleri gerçek anlamıyla kavraması için uzun bir sürecin işlemesi gerekmektedir. Düzgün’e göre tam bu noktada tekamül mantığına uygun olarak ilk peygamber ve insan olan Âdem’i, fiziki âlemi algılamasını ve ötesini kavramasını mümkün kılacak bir donanıma kavuşturulmuş halde buluruz.

Bu donanımı Kur’ân, “isimler” (el-esmâ) olarak ifade eder ve Bakara suresinin “Biz Âdem’e isimleri öğrettik.” Mealindeki 31. ayeti tam da buna işaret eder. Prof. Düzgün’e göre Âdem’den başlayarak İbrahim’e kadar insan zihni, bu isimlerin sadece fiziki boyutunda kalmış; isimler, fiziki âlemde yer tutan yıldız, güneş, ay gibi tabiat nesnelerinin nominal değerleri olarak iş görmüştür. Buradan çıkarılacak anlam, İbrahim’e kadar insanlığın zihnin, varlıkların kendilerinde taşıdığı isim değerleri hakim olmuş, bu isimlerin görünen yüzlerinin ötesinde (transandantal) taşıdıkları kavram odaklı sembolik anlamları idrak edilememiş olduğudur. Bu idrak zayıflığından dolayı Allah ile insan cinsi arasında yapılan söz konusu ahit, henüz fiziki dünyaya adapte olma aşamasında bulunan insanda istenen sonucu vermemiş, kavramsal zeka gelişiminin başlatılacağı İbrahim’e kadar beklemek gerekmiştir. Tâhâ suresinin “Andolsun biz, daha önce de Âdem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki, (ahdi) unuttu.  Onda azim de bulamadık” mealindeki 115. ayeti bu durumu gözler önüne serer.

Abraham’s Sacrifice/ Abraham en Isaac

Rembrandt van Rijn,1634.

İbrahim’e kadar, “insan-insan” ve “insan-doğa” ilişkisini aşamayan âdemoğlu, İbrahim ile birlikte kavramsal zeka gelişimini tamamlayarak insan ile Allah ilişkisini belirleyen metafiziği idrak edebilecek bir bilinç düzeyine yükselmiştir. Bu bilinç düzeyi, “isimler/numen”in içini “kelime/verbum”lerle dolduran bir seviyedir. Dolayısıyla İbrahim’e önce kelimeler verilmiş ve “delil”li düşünme tarzını geliştirdiği için de insanlığın bilişsel, zihinsel ve epistemik derecesi, kendinden önceki döneme kıyaslan bir üst seviyeye yükseltilmiştir. Kur’ân bu mevzuya Bakara suresinin 124. ayetinde “Bir zamanlar Rabb’i İbrahim’i birtakım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti.”, En’âm suresinin 83. ayetinde “İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. Şüphesiz ki senin Rabb’in hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”, ve Enbiyâ suresinin 51. ayetinde “Andolsun biz İbrahim’e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.” ifadeleriyle aktarılmaktadır. Bu ayetler, insanoğlu için İbrahim ile geri dönülemez bir zihinsel devrimin yaşandığını gösterir mahiyette olup İbrahim’in de bu devrimin başrolünde olduğunu göstermektedir. Söz konusu ayetlere göre İbrahim, bu bilişsel sınamaya tabi tutulmuş ve bu sınamadan başarılı bir şekilde çıktığı için bütün insanlığa “epistemik önder/ princeps epistolaris” kılınmıştır.  


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 170 times, 1 visit(s) today

Close