Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın görev süresinin dolacak olması sebebiyle yapılan başkanlık seçimlerinde yeni başkan oy çokluğuyla Kadir Özkaya seçildi. Zühtü Arslan bir önceki seçimde üye seçimi oldukça tartışmalı olan İrfan Fidan karşısında aday olup yenden başkan seçilmişti.
Bu süreçten sonra özellikle Can Atalay başvurularıyla gündeme gelen Anayasa Mahkemesi kamuoyunda tartışmalara yol açmıştı. Can Atalay kararlarında hak temelli yaklaşım içerisinde bulunan çoğunluk grup içerisinde yer alan Zühtü Arslan görev süresi boyunca da “muhalif kanat” olarak bilinen ve genellikle eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün atadığı üyelerden oluşan grubun içerisinde başkan sıfatıyla önemli bir ağırlığa sahipti.
Zühtü Arslan her ne kadar lisans öğrenimini hukuk üzerine yapmamış olsa da lisansüstü eğitimini anayasa hukuku üzerinde yapmış ve 2007 yılında da profesör unvanını almış bir akademisyendir. Anayasa Mahkemesi üyeliği öncesi Liberal Düşünce Topluluğu’nda yer alan akademisyenler içerisindendir.
Liberal düşünceyi savunan fikir yapısına sahip olan Zühtü Arslan bilhassa 2010 sonrası hukuk sistemimizde yer alan bireysel başvuruya ilişkin kararlarda bu düşüncesini son derece açık biçimde belli etmiştir. Norm denetimi incelemelerinde azınlıkta kaldığı zamanlarda yazdığı bazı karşıoylar ise hukuk fakültelerinde okutulacak makale niteliğindedir.
Örnek vermek gerekirse son dönemde kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen ve özetle gerçeğe aykırı bilgiyi yaymayı suç sayan ancak buradaki gerçeğin nasıl saptanacağı konusunda oldukça muğlak olan bu düzenleme iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi önüne geldiğinde, Arslan azınlıkta kalarak metinde yer alan “gerçeğe aykırı bir bilgi” ibaresine ilişkin şu önemli saptamaları yapmıştır:
“13. Demokratik toplum düzeni hoşa gitmeyen, toplumun bir kesimi için şok ve rahatsız edici sözlerin de ifade özgürlüğü kapsamında korunmasını gerektirmektedir. Dava konusu kural ise hoşa gitmeyen ve rahatsız edici bulunan bilgilerin ‘gerçeğe aykırı’ olduğu gerekçesiyle paylaşılmasını engellemeye ve bu konuda caydırıcı bir işlev görmeye oldukça elverişli bir düzenlemedir.
14. Kural kaçınılmaz olarak ‘gerçeklik’ konusunda bir denetimi, bu kapsamda alenen yayılan suça konu bilginin ‘gerçek’ olup olmadığı tartışmasını beraberinde getirecektir. Unutmamak gerekir ki, tarih boyunca düşünceyi bastıranların en büyük gerekçesi ‘gerçek’ iddiası olmuştur. ‘Hakikat’in sihirli küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri ‘hakikat düşmanı’ veya ‘sapkın’ olmakla suçlayabilmişlerdir. Muhtelif zaman ve mekanlarda ‘gerçek’ adına, ‘yanlış’ ve ‘yanıltıcı’ bilgilerin ve görüşlerin savunulması yasaklanabilmiş, bunları yayanlar en ağır şekilde cezalandırılabilmiştir.
15. Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen ‘demokratik toplum düzeni’ kavramı ise farklı görüş ve düşüncelerin bir arada bulunmasına hizmet eden toplumsal ve siyasal çoğulculuğu gerektirmektedir. Bu çoğulculuğun korunması da her şeyden önce kamu gücüyle desteklenen bir ‘gerçeklik tekeli’nin bulunmamasına bağlıdır.
16. Belirtmek gerekir ki, demokratik toplumun temeli olan çoğulcu düşüncenin önündeki en büyük engel tek tipçi yaklaşımdır. Bu yaklaşımın sakıncasını geçen yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Wittgenstein, ‘Felsefi hastalığın ana nedeni tek yanlı beslenme, yani kişinin düşüncesini tek tip örnekle beslemesidir’ sözüyle çok güzel ifade etmiştir (Ludwig Wittgenstein, Philosophical Investigations, trans. G.E.M. Anscombe, Oxford: Basil Blackwell, 1958, §593, s. 155).”[1]
Görüldüğü üzere, Zühtü Arslan, gerçeğe aykırı bilgi ifadesinin hukuki anlamda ne gibi sakıncalar doğurabileceğine işaret etmekle birlikte, genel olarak hakikat konusunda önemli görüşler sunmakta ve bilgi felsefecilerini hatırlatacak derecede derinlemesine saptamalarda bulunmaktadır. Bu saptamaları yaparken konuyla ilgili filozofların da düşüncelerine atıfta bulunmaktan kaçınmamaktadır. Son dönemde, Anayasa Mahkemesi başkanı sıfatıyla çeşitli platformlarda bu tür çıkışlarını gerçekleştiren Arslan, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmamasının hukuk sistemimiz açısından ciddi krizlere yol açabileceğini belirtmekten çekinmemiştir.
Gittikçe otoriterleşen ve Freedom House 2024 raporunda 195 ülke arasında 146. sıraya kadar gerileyip özgür olamayan (not free) ülkeler arasında yer edinen Türkiye için Zühtü Arslan’ın hem üye hem de başkan olarak varlığı en azından bu hızlı gerilemeyi frenleyen bir olguydu. Anayasa Mahkemesi, son 6-7 yılda özellikle OHAL KHK’ları, tartışmalı infaz yasaları ve baroların ayrıştırılmasına yönelik yasal düzenlemeler gibi konularda rejime karşı çıkmamış ve bu yasaları hukuka uygun bulmuş olsa da bireysel başvurulara karşı oldukça hak temelli bir tutum sergilemiştir.
Anayasa Mahkemesi içerisinde Zühtü Arslan’ın başını çektiği muhalif grup, özellikle milletvekili dokunulmazlıklarına ilişkin Can Atalay ve Gergerlioğlu kararlarında olduğu gibi iktidara karşı durmayı göze almıştır. Ancak son seçimde Yusuf Şevki Hakyemez’in seçilememesiyle birlikte bu muhalif grup güç kaybetme eğilimindedir.
[1] (AYM, E.2022/129, K.2023/189, 08/11/2023.)
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.