Küçük partileri seçimlerin vebası olarak tanımlamak en çok büyük partilerin ya da daha farklı bir ifadeyle baraj-üstü partilerin hoşuna giderdi. Ancak bir gerçek var ki başkanlık sistemine kadar küçük partilere pek yüz verilmez ve önemsenmezlerdi. Seçmenlerin nazarında dahi küçük partiler oy bölen ve işe yaramayan partiler olarak kabul edilirdi.
Seçmen küçük partilerin politika önerilerini desteklese dahi oyunu böldürtmezdi. Büyük partiler ise küçük partilerin muhalefetini ve kendi tabanlarını parçalamasını engellemek için söyledikleri tek bir şey vardı: Bunlar oy bölüyor ve karşı taraf için çalışıyor. Peki, küçük partiler yalnızca oy mu bölüyor? Bu partilerin başka bir fonksiyonları yok mu? En önemlisi bu küçük partiler nedir?
Yargıtay’a göre Türkiye’de 18 Mart 2024 tarihi itibarıyla 141 siyasi parti faaliyet göstermektedir ve 31 Mart seçimlerinde yalnızca 36 parti yarışacaktır. Geçen seçimden biliyoruz ki bu sayıdan yalnızca 5 parti seçim barajını aşabilmiştir. Seçimlere katılan 26 partiden 21’i yüzde 3 eşiğinin altında kalmıştır. İşte bu yüzde 7’den ve hatta yüzde 3’ten daha az oy alan partileri baraj-altı partileri olarak tanımlamak mümkündür. Aldıkları oy miktarı ve temsil edilme oranlarına göre bu partileri küçük partiler olarak da tanımlamak mümkündür.
Diğer yandan bir ittifak ile seçime katılan veya başka parti ismi altında seçime katılan ve mecliste temsili olan partiler de vardır. Dolayısıyla bu partileri bir rakamsal değerlendirme üzerinden küçük olarak tasnif etmek de mümkün gözükmüyor. Bu, siyasi partiler çalışmalarında da kafa karışıklığına sebep olmuş bir sorunsaldır.
Bir partiyi neye göre gerçekten küçük bir siyasi parti olarak tanımlayacağız? Çünkü biliyoruz ki bazı partiler çoğu zaman bir tabeladan ibarettir. Bu partilerin siyaseti toplumda karşılık bulmaktan ziyade çoğu zaman duyulmaz bile. Hatta bazı partiler çoğu zaman yüksek oy alsalar ve mecliste temsil edilseler bile sistem içinde görülmeyen bir etkisiz elemana dönüşebilirler. Siyasi partiler çalışmaları içerisinde önde gelen isimlerden biri olan Giovonni Sartori bir siyasi partiyi gerçek bir siyasi parti olarak kabul edebilmek için iki kriter sunar.
- Partinin koalisyon kurabilme yeteneği veya koalisyona girebilme gücü
- Şantaj gücü, başka bir partinin politikaları üzerinde yön verebilme gücü
Aslında bu kriterler küçük partiyi tanımlamamaktadır. Yalnızca hangi partilerin ciddiye alınması gerektiğinin kriterlerini sunmaktadır. Bu kriterler üzerinden ciddiye alınmaya değer partileri tespit ettikten sonra “etki gücü olan baraj- altı partileri” küçük partiler olarak tanımlamak objektif bir zemin üzerine oturabilir.
Etki gücü olmayan partiler ise yalnızca tabela partileri olarak değerlendirilebilir. Şimdi hangi partilerin analiz edilmeye değer olduğu ve hangi partilerin küçük partiler olduğunu tespit edebilecek bir çizelgeye sahip olduktan sonra küçük partilerin veba olup olmadıklarını değerlendirelim.
1980 askerî müdahalesi sonrası seçim sistemimize yerleşen yüzde 10’lu seçim barajı çok açık bir biçimde küçük partileri sistem dışına itmeyi amaçlamaktaydı. Nispi temsil seçim sistemi sonucu oluşan parçalı bir meclis siyasi istikarsızlığı kaynağı olarak görülmekteydi. Nitekim darbe sonrası gerçekleşen seçimlere yalnızca 3 parti katılabilmişti. Bu, Türkiye’deki 80 sonrası kurucu iktidarın iki partili, iki buçuk partili bir sistem veya sınırlı çok partili bir sistem istediğini açıkça göstermekteydi. Fakat siyasetin Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş gibi efsane isimlere sahip olduğu bir dönemde darbecilerin bekledikleri olamazdı. Bu sebeple 90’lar yüksek seçim barajına rağmen bir sürü partinin mecliste yer aldığı bir dönemdi.
2002 yılıyla beraber baraj yasası ilk kez istendiği gibi işledi. 2002 ve 2018 arasında gerçekleşen seçimlerde yalnızca 4 parti seçim barajını doğrudan aşarak meclise girebildi. Bu dönemlerde baraj-altı partilerin siyasi arenadaki etkilerinin pek tartışıldığı söylenemez. Yalnızca kuruluşlarında şöyle bir ilgi toplayan partiler, hep tabela partileri olarak kalmıştı. Yüksek seçim barajı, bu partilerin bütün söylem güçlerini kırmaktaydı.
Seçim barajı ülkedeki iki kutuplu bir düzenin gizli mimarlarından biriydi. Bu ortamda baraj-altı partilerin ne yönetime katılabilme ne de şantaj güçleri olduğu söylenebilir. Varlıkları ve yokluklarının bir olduğunu söylemek büyük bir iddia olmasa gerek. Daha önce bu partilerin yalnızca seçim öncesi olası ittifaklarda rol aldığı söylenebilir. Küçük partilerin de girdikleri ittifak yalnızca sınırlı bir kamuoyunda etki göstermekteydi.
Örneğin HDP üzerinde seçimlere katılan sol-sosyalist partiler yalnızca sınırlı bir çevrede bilinmekteydi. Fakat başkanlık seçimleri ve yüzde 50+1 dinamiği küçük partilerin de makus tarihini değiştirdi. Bir zamanlar veba olarak yaklaşılan bu partiler bir anda kurbağadan prense dönüşebildiler.
Küçük partilerin sınırlı oylarının önem kazanmasının yanında bu partilerin bazılarının da bir siyasi marka değeri olduğunu da belirtmek gerekir. Yani küçük bir partinin desteği yalnızca sayısal olarak ele alınmamalıdır. Bazen küçük bir partinin siyasi, psikolojik olarak yüksek bir katkısı da olabilmektedir. Ayrıca küçük partinin sahip olduğu örgütsel yapı da zaman zaman ittifaka katkı sağlayabilir.
Başkanlık sistemi ile meclisin etkisi daha da azalmış oldu. Bu bağlamda milletvekilliğinin gücü azalmış oldu. Yani başkanlığı kazanmak neredeyse her şeyi kazanmakla eş değerdir. Meclisin ikincil bir değere kavuşmasıyla küçük partilerin desteğini almak adına küçük partilere daha kolay meclis koltukları verilebildi. Ne de olsa artık mecliste 10 veya 20 parti olmasının da bir önemi kalmadı. Çünkü meclisin pek bir önemi kalmadı.
Küçük partilerin yine de sınırlı medya gücüne sahip olsa da gündem oluşturma güçleri var. Bu partilerin mecliste olmaları onları bir ölçüde daha dikkate alınır hale getirmektedir. Meclisin önemi azalsa da kamuoyunda bir gündem yaratma veya bir etki sağlama açısından bu partiler zaman zaman başarı yakalayabilmektedir. Sonuçta bunun da demokratik bir değeri var.
AKP ve CHP gibi büyük partiler için giderek tehdit haline gelen bu partilerin belirli bir yüzdeyi yakalayacakları aşikar ve artık meclisin daha parçalı hale geleceği de muhtemel. Ama bunun başkanlık seçimi geldiğinde bu partilerin pek bir rolünün olmayacağını ve içinde bulundukları ittifaklardan farklı bir karar alırlarsa dışlanacaklarını da söylemek mümkündür. Yani sistem içinde uslu duran küçük bir partinin mecliste her zaman yeri olabilecektir.
Sonuç olarak, kamuoyunda eskiye oranla daha yüksek bir görünürlüğe sahip bu partilerin veba olmaktan çıktığını söylemek mümkün. Fakat büyük partiler için zaman zaman acı-tatlı bir tatlarının olduğunu da söylemek mümkün. Kamuoyunda küçük partilere doğru daha büyük bir eğilimin olduğu da söylenebilir. Ama meclisin azalan etki gücüyle bu küçük siyasi partilerin, zaman zaman büyük partilerden oy alsa da büyük partiler için işlevsel bir değere sahip olduğu da söylenebilir. Başka bir deyişle, toplumun ve sıkışan fikir ortamının gazını almaktalar.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.
** Bu yazıya şu şekilde atıf verebilirsiniz:
Muhammet Ali Yunus, “Küçük Partilerin Seçimlere Etkisi Nedir?”,
fikirtepemedya.com/siyaset/kucuk-partiler-secimlerin-vebasi-mi/ (Yayın Tarihi: 29 Mart 2024).