Türk siyasal hayatına dair güncel tartışmaların hala en merkezinde kendine yer bulan Kemalizm, üzerine yapılan gerek akademik gerek entelektüel tartışmalar giderek artıyorsa da bir kavram olarak belirsizliğini koruyor. Nasıl bir içeriğe tekabül ettiği belirsiz olan hatta artık bir içeriğe karşılık gelmesine ihtiyaç da duyulmadan araçsallaştırılıp kullanılan ‘Kemalizm’, ‘Kemalist’ kavramları bu halleriyle birer boş gösteren durumundadır. Kemalizm kullanımı ile ifade edilen fikir ve düşünce yelpazesi o denli geniş bir alana saçılmış haldedir ki bu alan birbiriyle temelden çelişkili ideolojik varsayımları bile kapsar. O halde ‘Kemalist’ olma iddiası, özünde ideolojik bir iddia olsa dahi bu iddiada bulunan kişinin ideolojik konumuyla alakalı hiçbir şey ifade etmez. Edemez çünkü Kemalist ile kastedilenin kavramın kapsadığı öncüllerden hangileri olacağını önceden bilmek olanaksızdır. Bu durum, Kemalist dendiğinde herkes tarafından kabul edilen bir varsayım setine referans vermek gerektiği anlamına gelmiyor. Bir kişi kendini “sosyalist” ya da “muhafazakar” olarak tanımladığında da o kişinin nasıl bir sosyalist ya da muhafazakar olduğu sorusu da doğal olarak belirebilir. Ancak bu durumda, kişinin ideolojik inançlarının genel hatlarının nerelerde konumlandığı ve aynı anda doğru olamayacak çelişkili öncüllerin çizilen bu hattın içinde yer almayacağı bilgisi açık durumdadır. Öte yandan “Kemalist” kullanımında ortaya çıkan anlam yoksunluğunun derecesi öylesine bir noktadadır ki Kemalist olduğunu iddia eden bir kişi hakkında net olarak yapılabilecek çıkarım kümesinin elemanlarını “Bu kişinin düşünceleri Mustafa Kemal’den etkilenmiştir” seviyesinde belirtim yapan sınırlı ifadeler oluşturur.
Bugün ortada Kemalist olma iddiasında bulunan ancak aynı anda Kemalist olmaları bir mantık kanunu olan çelişmezlik kanunu (law of non-contradiction) gereği mümkün olmayan çeşitli ideolojik konumlardan bahsedebiliriz. Bu mantıksal bir problemdir ve buna Kemalizm’in ayraç problemi (demarcation problem) adını veriyorum. Bu problem basitçe Kemalizm-olan ve Kemalizm-olmayan Kemalist olma iddialarının nasıl birbirinden ayrıştırılabileceğinin belirsiz olma halini ifade ediyor. Bu yazıda, bu ayrımı mümkün kılacak bir ayraç kriter (demarcation criterion) önerip probleme getirilen farklı bir çözüm olan “Sol Kemalizm” “Sağ Kemalizm” gibi ifadelerin kendi Kemalizm tasvirlerini zayıflattığını iddia edeceğim.
Öncelikle yineleyelim, Kemalizm ile ifade edilen fikir ve düşünce yelpazesi çok geniş bir alana saçılmış haldedir. Bu saçılım sorunu ise Kemalizm’e onun nasıllığını belirten bir sıfat eklemlenerek çözülmeye çalışılmaktadır. Örneğin “Sol Kemalizm” ya da “Sağ Kemalizm” kullanımları kavramın içerik olarak ne ifade ettiğine dair dağınıklık sorununun çözümüne yönelik başarılı girişimler olarak değerlendirilebilir. Başarılılardır çünkü böyle bir kullanım kavramın içeriğini ona atfedilen anlamlardan kaynaklanan çelişkilerden ve tutarsızlıklardan arındırarak onu daha derli toplu bir hale getirir. Örneğin “Sol Kemalizm” denildiğinde kavrama ait belirli öncüller, bu durumda sağ çağrışımlı olanlar, elimine olur ve geriye de kendi içinde daha tutarlı bir öncül seti kalır. Ancak, Sağ/Sol Kemalizm kullanımlarının kavramın saçılım sorununu çözmedeki ve içeriğini düzenlemedeki göreli başarısı, bunu yaparak gördüğü fonksiyondan ibarettir. Kemalizm kullanımının başına Sağ ya da Sol gibi bir kullanım eklemek, içeriğe herhangi bir katkı yapmaz, dolayısıyla bu sıfatlar tanımlayıcı bir fonksiyondan başka bir şey de ifade etmez. Fonksiyonel kullanımlar içeriğe bir katkı yapmadıkları gibi içeriği silen/içini boşaltan bir etki bile gösterirler. Bu kullanımların işlevsel olsalar da en nihayetinde kullanıldıkları konumu kavramın anlamı için verilen iktidar mücadelesinde zayıflattıklarını iddia ediyorum.
Kemalizm’in çok şey ifade ederek aslında hiçbir şey ifade etmemesi, onu bir boş gösteren, dolayısıyla Laclau’cu anlamda iktidar mücadelesine açık bir alan yapıyor. Bu iktidar mücadelesi de aslında kavramın mülkiyetinin kavram üzerinde hak iddia eden hangi yaklaşım tarafından alınacağının mücadelesidir. Bunu bir metafor ile daha berrak hale getirebiliriz. Örneğin 60’lı ve 70’li yıllarda Kemalist nedir sorusuna verilecek cevapların içeriği ile 80’li yıllarda Kemalist nedir sorusuna verilecek cevapların içeriğini varsayımsal olarak birbirleriyle karşılaştırırsak ilk dönem için “Sol” çağrışımların ikinci döneme göre daha ağırlıkta olacağını, ikinci dönem içinse “Sağ” çağrışımların ilk döneme göre ağırlıkta olacağını söyleyebiliriz. Bu değişim tam da siyasal/entelektüel iktidar ilişkilerinin kavram üzerinde oluşturduğu farklı izdüşümleri gösteriyor. İçerik, birtakım kelime mühendisliklerine göre değil iktidar alanında olanların yansımasıyla değişiyor. Bu alanda “Sol” ne kadar yer ediniyorsa Kemalizm’de de o kadar “Sol” yer ediniyor, “Sağ” ne kadar yer ediniyorsa Kemalizm’de de o kadar ‘Sağ’ yer ediniyor.
Diğer yandan, “liberal” ya da “sosyalist” kullanımlarını ele alırsak kavramlar kendilerinde içkin özsel bir nitelik barındırdıklarından, boş gösteren durumunda olamazlar. Bunun önümüze getirdiği sorunsal ise Kemalizm’in böyle bir niteliğe sahip olup olmadığı ile alakalıdır. Kemalizm’i özgün bir ideolojik paradigma ya da total bir ideoloji olarak konumlandırabileceğimiz teorik/pratik yeterlilik elimizde yoksa -ki yoktur- o halde Kemalizm olsa olsa bir makro ideoloji olabilir. Burada Thomas Kuhn’un kavramları nasıl inşa ettiğimize dair anlatısını hatırlamakta fayda görüyorum. Kavram kullanımlarımız anlamlarını bulunduğumuz ideolojik paradigmadan başlayarak, sonra da makro ve mikro ideolojilerimizden süzülerek kazanır. Bir muhafazakar, “demokrasi” derken bir sosyalist ile aynı şeyi ifade edemez çünkü kavram farklı ideolojik paradigmalardan yola çıkar ve farklı makro/mikro teori-modellerin süzgeçlerinden geçerek kendini bulur. Örneğin feminizmi bir makro ideoloji olarak konumlandırırsak buna sahip olan ve olmayan iki insanın kullandığı “demokrasi” kavramının içeriği aynı ideolojik paradigmada bulunsalar dahi değişir. Peki, Kemalizm’i bir makro ideoloji olarak ele alırsak bunun diğer makro ideolojilerde olduğu gibi kullandığımız kavramların içeriği üzerinde sonuçları olur mu? Benim cevabım çoğunlukla olmayacağı, olursa da bunun çok sınırlı olacağıdır. Niye olmayacağıyla ilgili birçok sebep sayılabilirse de burada Kemalizm’in hayatın genelini kapsayan alanlarda, örneğin iktisat alanında, değişmeyen doktriner önerileri olmadığını söylemekle yetiniyorum. Öyleyse Kemalizm bir makro ideoloji de değildir, şu anki haliyle ancak içi boş bir kavram olabilir. Bunu reddedecek olanlar varsa onlara şu soruları sormak isterim: İktisattan ne anlıyorsunuz? Eğitimden ne anlıyorsunuz? Kimlik siyasetinin parçası olan hareketler hakkında ne düşünüyorsunuz? Aile size ne ifade ediyor? Geleneklere bakış açınız nedir? Elbette, bu soruların bir kısmına Kemalist pratiğe dayanarak verilecek cevaplar olabilir. Örneğin Kemalist birinin dinî bir eğitim programı tasvir etmeyeceğini -o bile şüphelidir de!- Erken Cumhuriyet Dönemi inkılaplarına bakarak tahmin edebiliriz. Bu sefer de bu seküler cevabın Kemalizm’e özgün yanı nedir sorusu akla gelir ve cevap da açıktır: Bu sorulara verilecek cevapların Kemalizm’e özgün bir yanı olamaz çünkü Kemalistlerin icat ettiği yeni bir pratik ya da yeni bir lens yoktur, daha ziyade ithal ettiği çeşitli pratikler/lensler vardır.
İşte bu içi boş Kemalizm, iktidar ilişkilerinin kendini göstermesi için çok verimli bir alan olarak karşımızda duruyor. Diğer yandan, kullanıldığında belirli bir içeriğe gönderme yapması da herhangi bir kavramı iktidar ilişkilerinden bağımsız bir düzleme atamaz. Ancak ifade ettiği anlam bakımından sağa sola savrulmayan, nereden tutulsa elde kalmayan bir Kemalizm’den bahsetmek mümkün olabilir. Bu ise kendine Kemalist diyenlerin “Kemalist” kullanımı üzerinde hak iddia etmeleri ve bu iddianın kendini kabul ettirmesiyle mümkün olabilir. Tam da bu sebeple, “Sağ Kemalizm” yahut “Sol Kemalizm” gibi kullanımlar kendi iddialarını zayıflatırlar çünkü kavramın mülkiyeti üzerindeki Sol ve/ya Sağ iddiayı kavramın dışına çekip kendi sınırlı kategorilerine hapsederler. Örneğin “Sol Kemalizm” demek, zorunlu olarak Sağ Kemalizm’in varlığını kabul etmek demektir. Ki bu da Kemalistlerin “Sağ” da olabileceğini işaret ettiğinden, Kemalizm üzerindeki Sol iddianın altını oyar. Kemalizm’in iktidar ilişkilerinin/mücadelelerinin kendini gösterdiği bir boş gösteren olduğu bir kez kabul edildiğinde kavram üzerindeki Sol ya da Sağ iddiayı ayrı bir kategori haline getirmek çelişki yaratır.. Zira Kemalizm’in içeriği çoğunlukla iktidar alanının izdüşümünden oluştuğundan, farklı bir kategoriden bahsetmek bu alanın terk edilmesiyle yani ideolojik iddiadan vazgeçilmesiyle sonuçlanır.
İddiam o ki Kemalizm’in Sol/Sağ sıfatlarıyla desteklenmesinin kendisi bile Kemalizm ile ifade edilen içeriğin yetersizliğine başlı başına bir delalettir. Kemalizm ile bir içerik ifade etmek için Sol/Sağ sıfatlarına başvuran yaklaşımlar, özünde ideolojik olan bir iddianın içini boşaltıp gördükleri fonksiyon dışında içerikten mahrum olduklarından, sözde Kemalizm olarak değerlendirebilirler. Kemalist olmakla çok bir şey ifade etmeyenin herhalde Kemalist olmasına gerek de yoktur. Sözde Kemalizm, asli içeriğin “Kemalizm” ifadesinde yatmadığı, Sol/Sağ Kemalizm gibi, fonksiyonel herhangi bir kullanımı ifade eder. Bu da doğal olarak akla Kemalist olma iddiaları arasındaki Kemalist-olan ve Kemalist-olmayan ayrımının nasıl gerçekleştirileceği sorusunu getirir. Yazının başında bu problem bir mantık problemi olarak tanımlayıp çözümün de bir ayraç kriter yahut diorism -tanımlayıcı- gerektirdiğini ifade etmiştim. Açıkça ifade etmek gerekirse bunun aşağıda açıklayacağım sebeplerden çok problemli ve karmaşık bir iş olduğunu düşünüyorum. Yine de önerimi sunmaktan geri durmayacağım.
Ayraç kriter yahut diorism -tanımlayıcı-, kullanımı işlevsel mantıksal araçlar olmakla birlikte etkilerini ancak üzerinde kullanıldıkları ögenin kendine özgün bir karakteri bulunduğu durumlarda gösterirler. Bunun iyi bir örneği olarak Karl Popper’in yirminci yüzyılın başındaki bilimsellik iddialarını “yanlışlanabilirlik” ayracı ile bilim-olan/bilim-olmayan biçiminde ayırmasını dolayısıyla bilim olma iddialarını nasıl birbirinden ayırabileceğimiz sorununu bu mantık aracıyla çözmesini gösterebiliriz. Bu aracın bilimsellik iddiası üzerinde çalışmasının sebebi bilimsel bilginin onu diğer bilgi türlerinden ayıran kendine özgün bir karakteri olduğu düşüncesiydi. Bu karakter, Popper’e göre yanlışlanabilme karakteri olduğundan, böyle bir çözüm getirmesi de mümkün oldu. Fakat bir boş gösteren olduğunu söylediğimiz bir kavramın kendine özgün bir karakteri olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Basitçe cevap verecek olursak söyleyemeyiz. Dolayısıyla Kemalist olma iddialarını birbirinden ayıracak ve sürekli olarak çalışacak bir ayraç kriter yoktur. Diğer yandan, içeriği besleyen iktidar ilişkileri/mücadeleleri yumuşak bir kriter olarak görülebilir. Unutulmasın ki işin teori kısmındaki amaç, eğer normatif bir siyaset kuramından bahsetmiyorsak, gerçeklikten bağımsız bir şekilde kurgulanamaz. Dış gerçeklik ile teori arasında uyumsuzluk zorunlu olarak teori aleyhine bir problemi işaret eder çünkü dış gerçekliğin teoriye uymak gibi bir görevi yoktur. Ancak teorinin daha en başından varlık sebebi gerçekliğe açıklama getirmektir. Dolayısıyla “Kemalizm nedir?”, “Kemalist kimdir?” sorularına vereceğimiz cevap da kendine Kemalist diyenlerden bağımsız değildir. Bugün Kemalist olduklarını iddiasında bulunanlar arasında milliyetçilik hatta Türkçülük gibi Sağ ile ilişkilendirilebilecek temaların ağırlıkta olduğunu iddia ediyorum, ki bu da Kemalist’in kim ve ne olduğu sorusuna verilecek cevapların bir kısmını, bu durumda Sol temalı olanları, eliyor. Yukarıda yumuşak ayraç olarak önerdiğim iktidar alanı da bundan farklı bir şey önermez. Örneğin bugün iktidar alanındaki Sol etkisi, gücü, varlığı ile Kemalizm içindeki Sol temaların durumu paralellik gösterir.
Son olarak Kemalizm boş göstereni, muğlaklığı ve iktidar mücadelesinin bir düzlemi olması sebebiyle siyasal stratejilerin merkezinde yer almak için iyi bir adaydır. Bu da Kemalizm üzerindeki Sol iddiaların hala bir mantık barındırdığını ifade ediyor. Kemalizm’in Sol bir siyasal strateji sonucu güç kazanması durumunda da yukarıda önerilen yumuşak ayraç Sağ temalı Kemalizm anlatılarını elimine edecektir. Ancak belirtmeliyim ki bu yumuşak ayraç, Kemalizm’le ilgili doğru ve yanlışı ya da iyi ve kötüyü ayırt etmez, sadece Kemalizm olanı ve olmayanı ayırt eder. Kemalizm doktrine edilip kendini belirli bir şekilde kabul ettirmediği -ki benim savım yukarıda saydığım sebeplerden dolayı Kemalizm’i tutarlı şekilde doktrine etmenin mümkün olmadığıdır- ve kavram olarak popülerliğini koruduğu sürece bir ayraca ihtiyaç duyacaktır. Önerdiğim yumuşak ayraç bu işi yapsa da bir mantık ayracının “iktidar” gibi belirsiz alanlara dayanmasını beklemeyiz. Öte yandan düşüncem katı ve somut bir ayracın boş gösteren durumunda bir kavram için mümkün olmadığıdır ki bu da ancak Kemalizm’in başı sonu belli bir mühendislik görmüş bir ideoloji olarak sunulup bu sunumun kitlelerce kabul edildiği durumda değişir. Bununla ilgili özel bir yaklaşımım olmasa da gerekli siyasal iradenin oluşması durumunda Kemalizm’in hala Türk siyasetinde açabileceği farklı alanlar olduğunu düşünüyorum.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.