Mayıs 2023 Seçimi’nin Türkiye siyasetine, en başta da muhalefete olan etkileri sürüyor.
Seçim öncesi Kılıçdaroğlu’nun kendi cumhurbaşkanı adaylığını dayatması ve seçimin kaybedilmesi üzerine utanmazlık sınırlarını sonuna kadar zorlayarak hala istifa etmemiş olması tabanda olduğu gibi elbette parti içerisinde de bir huzursuzluğa neden oldu.
Hatırlanırsa seçimden hemen sonra İmamoğlu bir video yayınlayarak “değişim” gibi ifadeler kullanmış ve umutsuzluğa yer olmadığını belirtmişti. Bunun üzerine, ilerleyen haftalarda herkes İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na bayrak açacağını düşündü ya da umdu.
Ancak böyle olmadı. Bir süre geçtikten sonra İmamoğlu erkenden tekrar İBB adayı olacağını açıklayarak genel başkanlık iddiasını bırakmış oldu.
Sonrasında ise CHP’nin içinde Özgür Özel’in liderliğini yaptığı ve İmamoğlu’nun da destek verdiği bir değişim hareketi başladı. Ne var ki bir sürpriz olmazsa onun da pek bir başarı şansı varmış gibi gözükmüyor.
CHP’de değişim sürecinin adeta trajik bir komediye dönüşmüş olmasının sebeplerine bakalım.
Oligarşiyle yönetilen bir parti: CHP
Türkiye’deki demokrasi eksikliği sadece makro düzeyde devlet ve siyasal sistemle ilişkili bir mesele değil. Siyasi partilerin içleri de demokratik değil. Zzaten bu ikisi birbirini besleyen olgular. Tüm bu anti-demokratiklik de son tahlilde gelip demokrasiyi içselleştirememiş siyasal kültürümüze dayanıyor ama bu ayrı bir tartışma konusu.
Türkiye’de birçok parti, özellikle de sağ partiler, lider odaklıdır. Hatta çoğu parti doğrudan lider tarafından kurulmuştur ve son söz söyleyici her zaman odur. Örneğin AK Parti veya İYİ Parti böyle partilerdir.
CHP ise oligarşik bir partidir. Genel başkan Kılıçdaroğlu olsa da parti içerisinde “ileri gelenler”, yani “oligarklar” vardır. Kılıçdaroğlu bu oligarklar ve onların çevresine örülmüş çıkar grupları arasında bir denge politikası güderek partiyi yönetir. Bu durumu Muharrem İnce de çok kez medyada açıklamıştı.
İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na bayrak açması beklenirken bir süre sonra bundan vazgeçmesinin ana nedeni, partideki bu oligarşik yapıdır. Oligarşi, kendinden olmayan birisini gücün merkezine yaklaştırmıyor. Oligarşik yapı öylesine yerleşmiş ki değişim olacaksa bile bunun oligarşinin içinden birilerinin liderliğiyle olması gerekiyor.
Oligarşiden olmayan bir CHP’linin halkta güçlü bir karşılığının olması da bu durumu değiştirmiyor. Seçim öncesi Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın halkta karşılığı Kılıçdaroğlu’ndan çok daha fazlaydı ama aday yapılmadılar. Çünkü CHP oligarşisinde karşılıkları yoktu. Oligarşi onların liderliğinde kazanılacak bir seçimin kendi parti içi konumlarını ciddi anlamda zedeleyeceğini düşündüğünden adaylıklarına izin vermedi. Yani oligarşi, kendi çıkarlarını ülkenin ve muhalefet seçmeninin kolektif çıkarlarının önüne koydu. İmamoğlu ve Yavaş da, Akşener’in desteğine rağmen, oligarşiyi karşılarına alacak cesaretten yoksundu.
Aynı durum seçim sonrasında da kendisini gösterdi. Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığı sonrası partinin başına İmamoğlu gibi halkta karşılığı olan bir ismin geçmesi gerektiği belliydi. Ama oligarşi kendi çıkarları için buna da dur dedi. İmamoğlu seçimin hemen sonrası değişim için bazı girişimlerde bulundu. Video çekti, internet sitesi hazırladı, Kılıçdaroğlu ile görüştü, partinin bazı ileri gelenleriyle toplantılar yaptı vs. Ancak bir noktadan sonra anladı ki kendisi oligarşi içerisinde etkili olmadığı için genel başkan olabilmesi mümkün değildi. Kurultayda adaylığını koysa bile oligarşinin desteğinden yoksun olduğu sürece zaten kaybedecekti.
O noktadan sonra daha fazla mücadele etmek veya kendi partisini kurmaya çalışmak yerine garanti yolu seçti. “Bari İBB’deki konumumu koruyayım” diye düşünerek yerel seçim için erkenden adaylığını açıkladı. Tabii o konumunu koruyabilecek mi, o da ayrı bir tartışma konusu.
Daha sonra ise bir anda Özgür Özel’in ismi ön plana çıkmaya başladı. Neden? Çünkü Özgür Özel oligarşinin içindeydi. Oligarşinin başka üyeleri tarafından da desteklenebilirdi (ki destekleniyor da). Ekrem İmamoğlu ise onu arkadan desteklemekle yetineceği bir pozisyon aldı. Bu, değişim olursa parti içinde gücünü arttıracağı ama olmazsa en azından İBB’yi elinde tutacağı garantici bir pozisyondu.
Özgür Özel değişim getirebilir mi?
Özgür Özel’in “değişim” diyerek ortaya çıkması aslında oldukça absürt bir durum çünkü kendisi Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin şimdiye kadar uyguladığı tüm politikalara destek vermiş bir isim.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığına, Altılı Masa’nın problemli dizaynına, Deva, Gelecek, Saadet Partilerine dağıtılan vekilliklere hiçbir şekilde itiraz etmemiş hatta hepsini kamuoyu önünde bizzat desteklemiş birisi. Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı adayı olduktan sonra CHP grup toplantısında son kez konuşurken Özel’in Kılıçdaroğlu’na bakarak hüngür hüngür ağlaması hala hafızalarda.
Dolayısıyla Özgür Özel’in CHP’de değişim istemesi konusunda çok ciddi bir inandırıcılık problemi var. Bugüne kadar neyin farklı yapılması gerektiğini söylemiş ki şimdi bir şeylerin yanlış yapıldığı için değişmesi gerektiğini iddia ediyor?
Aslında olan şu: Özgür Özel CHP oligarşisi içinde Kılıçdaroğlu’nu gayet desteklemiş, onun yapıp ettikleriyle bir sorunu olmayan ama seçim kaybedilince partinin tabanla arasındaki bağın kopmasının ciddi sorun yaratacağını görüp anlamış ve bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun değişmesi gerektiğini düşünen kesimin lideri. Yani bu kesimin Kılıçdaroğlu’nun önceki politikalarıyla ya da CHP’deki oligarşik yapıyla pek bir sorunu yok. Düzen aynen sürsün ama seçmenle bağlar yeniden kurulabilsin diye sadece baş değişsin istiyorlar.
İnandırıcılık yanında başka bir mesele de Özgür Özel’in Kasım’da yapılması öngörülen kurultaydaki kazanma ihtimali. 3 hafta önceki yazımda Kılıçdaroğlu ve çevresindekilerin istifa etmezlerken iki kutuplu siyasal sisteme ve özellikle de siyasetin yolsuz finansmanı üzerinden kurdukları rant ağlarına güvendiklerini yazmıştım.[i]
Bu sebeplerle ilişkili olarak şu ana kadar gördüğümüz, Kılıçdaroğlu ve çevresi Özel’in adaylığı konusunda oldukça rahat. Bu yüzden dikkat edilirse yandaş CHP medyası ve gazetecileri kendisine geçmişte Akşener ya da İnce’ye saldırdığı gibi saldırmıyor. Özel’in adaylığını “demokrasinin gereği” olarak kamuoyuna pazarlıyorlar çünkü zaten kaybedeceğini düşünüyorlar hatta belki de biliyorlar. Sonrasında da kurultayı bir “demokrasi şöleni” olarak sunacaklar. “Bakın değişim dediler ama demokratik süreç sonunda partililerimiz bunu istemedi” diyecekler. Yalandan meşruiyet tazeleyecekler.
Diyelim ki kurultayda bir sürpriz oldu ve Özgür Özel kazandı. Özel ne derece Erdoğan’a rakip olabilecek bir isim? Halkta herhangi bir karşılığı yok. Lider karizması yok. Dolayısıyla Erdoğan’a karşı bir şansı da yok. Özgür Özel seçilirse sadece kemik CHP tabanının küskün kesimleri partilerine geri dönmüş olur. CHP eskisi gibi % 25 civarı aldığı oy oranlarını sürdürür. Ama bunun ötesinde, CHP’nin Erdoğan’a karşı seçim kazanma şansı hiçbir şekilde artmaz.
Sonuç olarak, şurası gerçekten üzücü ki, Atatürk’ün kurduğu, 100 yıllık geçmişi olan, devrimci olduğunu iddia eden bir parti olarak CHP, daha 13 yılda 13 kez seçim kaybetmiş 75 yaşındaki genel başkanını dahi değiştirmekten âciz. Bu kadar bir kurumsal değişim kapasitesinden bile yoksun.
Bana sorarsanız böyle statükocu bir parti zaten Türkiye’yi yönetmeyi de hak etmiyor.
[i] https://www.fikirtepemedya.com/siyaset/chp-neden-donusemiyor/