9:54 am Edebiyat

Kendimle Muhabbet

Yıllar evvel Tefrika isimli, artık yayın hayatına devam etmeyen bir dergi, benden kendimle röportaj yapmamı istemişti. Başta çok yadırgamıştım bu teklifi ama sonra ilginç bulduğum için kabul etmiştim. Şimdi yıllar sonra eski defterleri karıştırırken tekrar karşıma çıktı o röportaj. Ve düşündüm, acaba bunca yıl sonra benzer bir şey yapmaya kalksam, nasıl olacak acaba? O zaman verdiğim yanıtlar hala geçerli mi, yoksa “değişmeyen tek şey, değişmenin kendisidir” yasası uyarınca onlar da mı değişti? Bakalım:

Ali, merhaba!

*Merhaba, Ali!

Kiminle konuşuyorsun Ali?

*Kendimle konuşuyorum Ali!

Birinci ve ikinci tekil şahıs kullanacağız. Uygun mudur?

*Sen ne dersen o, müdür. Dilediğin şahsı kullanırız.

Yalnız fazla gevşemezsek güzel olacak. Okur önüne çıkacak bu muhabbet!

*Tamam tamam, rahat ol, çözeriz.

Eyvallah. O zaman dalıyorum mevzuya. Neden yazmak, diye sormayacağım tabii. Ama şunu soracağım. Yıllardır sağa sola, ajandalara, adisyon arkalarına, peçetelere, park banklarına, bloga ve saire yazarken ve bu durumdan da gayet memnunken neden yazdıklarını kitaplaştırmaya karar verdin? Ne gerek vardı?

*Valla, kulakları çınlasın, Burak diye bir arkadaşım var. Kitap fikri tamamen onun verdiği ısrarlı gaz sonucu ortaya çıktı. Yoksa bana kalsa hiç uğraşmazdım muhtemelen, iyiydim öyle. Şimdiki durumdan da şikayetçi olduğum söylenemez tabii ama dediğim gibi Burak bu kadar uğraşmasa kitap falan çıkmazdı.

(Bu soruyu ilk kitabım çıktıktan hemen sonra cevaplamıştım. Sonra 12 kitabım daha çıktı, bütün zorluk ilk kitaptaymış meğer, gerisi kervan yolda düzülür misali.)

Kitaplarında, daha doğrusu yazılarında, yoğun bir melankoli, fonunda da genelde arabesk var. Cidden bu kadar mutsuz musun?

*Mutsuzdan ziyade umutsuzum demek daha doğru sanıyorum. Elbette benim de mutlu ve keyifli anlarım oluyor. Ama o anları yazmak yerine yaşamayı ve kendime saklamayı seviyorum. Umutsuzluğa gelince… Ne kaldı ki umut edecek? Arabesk için de fon demek pek mümkün değil. Arabesk benim yaşam filmimin soundtrack’i. Küçüklüğümden beri hep öyle oldu, bunun için ekstra bir çaba göstermedim hiç.

(Bak, burada direniyorum değişime. Arabesk hakkındaki görüşlerim harfiyen aynı.)

Neden Küçük Prens? Şaka şaka, bu sorudan gına geldi artık, biliyorum. Bir müze fikri vardı senin. O hangi aşamada?

*Malumun, farklı dil ve lehçelerde basılmış Küçük Prens‘leri topluyorum uzun süredir. Hayli kitap oldu elimde, bir sürü de obje birikti. Tüm dilleri tamamladığımda belediyeden falan destek alabilirsem müze açmak gibi bir fikrim var, evet. Ama hala eksiğim çok, o yüzden biraz daha zaman ihtiyaç var.

(Şükürler olsun, o bahsettiğim eksikleri kapattık, müzeyi açtık. O zamanlar uzak ve tatlı bir hayaldi, gerçek oldu.)

Peki Beşiktaş… Memnun musun takımın bu yılki performansından?

* Valla, lig yeni başladı. Şimdilik gayet iyi götürüyor Şenol Hoca’m sağ olsun. Ama şu Tolga ve Tosiç ısrarından vazgeçse şahane olacak. Her maçı yüreğim ağzımda izliyorum, gına geldi artık.

(Ah Beşiktaş! Kronik mutsuzluk sebebim. Hala her maçını yüreğim ağzımda izlediğim için isimlerden başka değişen hiçbir şey yok sanki…)

Öğretmenlik nasıl gidiyor? Yirmi yıla yaklaştı aşağı yukarı memuriyet. Biraz bıkkınlık ya da yılgınlık hissediyor musun artık?

*Ya bıkkınlık değil de bir yerden sonra kaçınılmaz oluyor monotonluk. Neredeyse hiç değişmeyen müfredat, aynı sıralar, binalar, mesai… Ama sonuçta benim mesleğim bu, ekmek paramı bu işten kazanıyorum. O yüzden eski heyecanımdan çok çok uzak da olsam büyük bir saygıyla işimi yapmaya çalışıyorum.

(O zaman neredeyse yirmi yıla yaklaştı demişim, şimdi ise otuza doğru gidiyorum. Fakat ilginçtir, daha az şikayet etmeye başladım, eskisi kadar oflayıp puflamıyorum okula giderken. Belki de artık emekliliğin iyice yaklaşıyor olduğunu bilmemden kaynaklı duygusal bir mevzudur bu…)

Şu aralar hangi kitapları okuyorsun?

*Şu an elimde Umberto Eco’nun Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik kitabı var. Ondan önce Stefan Zweig’in Üç Büyük Usta‘sını okumuştum. Sıradaki kitap da Alexis De Tocqueville’nin Amerika’da Demokrasi‘si. İyi ki kitaplar var, yoksa bu saçma zamanlarda neyin gölgesine sığınabilirdik?

(Kitaplar ve gölgeleri hakkında fikirlerim baki, sanırım ömrümün sonuna kadar da hiç değişmeyecek. Şu an elimde Mizancı Murad’ın Hatıralar’ı var. Bundan önce Gündüz Vassaf’tan Ressamın İsyanı‘nı okumuştum -bu kitapla ilgili görüşlerimi bilahare yazacağım burada-. Bir sonraki kitap da Ross King’in Floransa Kitapçısı olacak diye planlıyorum.)

Ot ve Bavul dergilerinde yazıyorsun. Bir de Artful Living’deki edebiyat yazıları var. Bazı fanzinlere de yazılarınla destek vermeye çalışıyorsun. Ayrıca kitaplar da çıkıyor. Zor olmuyor mu?

*Yoo, zor oluyor diyemem. Ama zaman zaman, kendimi tekrar ediyor muyum, diye düşünmüyor değilim. En azından gün gelecek, kendimi tekrara düşeceğim diye korkuyorum sanırım. O yüzden yavaş yavaş yazı alanlarımı biraz daraltmayı düşünüyorum.

(Bu tekrara düşme korkusu yüzünden yaklaşık 10 yıldır yazdığım Ot Dergi ile yollarımı ayırdım. 6 ay kadar oldu. İyi de oldu, biraz kafamı toparladım, diyebilirim. Şu an düzenli olarak yazdığım tek yer, bu satırları okuduğunuz Fikirtepe.)

Yeni bir kitap projesi var mı ufukta?

*İki proje var aslında. Eylül sonu ya da ekim başı gibi ikinci şiir kitabım çıkacak. Nisan ayı gibi de Artful Living’deki yazıları biraz derleyip toparlayarak kitap haline getirme niyetindeyim.

(Planladığım bütün kitapları çıkartabildik çok şükür. Son kitabım 3 ay kadar önce çıktı, Riya Tabirleri Kitabı. Yeni projeler var mı derseniz, proje hiç bitmeyecek sanırım, her yeni kitaptan sonra bir sonraki için hazırlık yapma hali artık bir tür güdüye dönüştü bende.)

*“Ben çok içmiyorum, insanlar az içiyor.” gibi bir saptama yapmıştın Z Raporu‘ndaki bir öykünde. Hala geçerli mi bu?

 (Yaşımın ve gittikçe palazlanan göbeğimin bana verdiği yetkiye dayanarak cevaplıyorum. Büyük yanılmışım, insanlar insan gibi içiyorlarmış, bokunu çıkaran benmişim…)

*Var mı Tefrika okurlarına söyleyeceğin son bir şey?

Yok usta, n’olsun? İyi baksınlar kendilerine…

(Aynı dileğim bu satırları okuyan Fikirtepe okurları için de geçerlidir.)


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 170 times, 1 visit(s) today

Close