“Yasaklar” hemen her devirde iktidarların yardımına koşan can simitleridir. Matbuat ve neşriyat yasakları, sigara-içki yasakları, sokağa çıkma yasağı ve yakın bir zamana kadar yüzümüzün doğal bir uzantısı haline gelen ve hepimizi distopik bir gelecekte dolaşıyormuş gibi hissettiren maske zorunluluğu (ya da maske takmama yasağı) vb. pek çok yasakla örülü bir sosyal hayatımız var esasında. Bu yasakların bir kısmı, birlikte yaşamaya devam edebilmemiz için zorunlu olarak uygulanması gereken yasaklar, amenna. Lakin memur bedenimin içindeki yarı anarşist ruh, daha bebeliğimden itibaren yasak kelimesini her duyduğunda tüylerime dikilme emri ilettiğinden olsa gerek, kelimenin bağlamı kadar kendisi de irite eder beni oldum olası. Burada tüm yasaklara dair laf edecek değilim elbet, anlatacak şey çok, yer dar. O yüzden dilim döndüğünce matbuat ve neşriyat yasaklarının evrensel tarihi hakkında birkaç kelam etmek isterim.
Katolik Kilisesi’nin bilhassa patristik dönemden skolastik döneme geçişinden sonra; bilim, felsefe ve özgür düşünce hususlarında tavrı hepimizin malumudur. Ancak sanılanın aksine 15. yüzyılda ayak sesleri duyulan bilimsel devrimler ve Rönesans ile birlikte otoritesi yavaş yavaş zayıflayan ve reformasyon süreciyle birlikte ağır darbe alan Katolik Kilisesi, bu hoşgörüsüz tavrından vazgeçmek yerine, hoşgörüsüzlüğü -deyim yerindeyse- daha da kurumsallaştırmıştır. İşte bu kurumsallaşmanın mottosudur yukarıdaki başlığımız, Index Librorum Prohibitorum yani Yasaklanmış Kitaplar Listesi…
1559 yılında Papa IV. Paulus tarafından yayınlanan “Index Librorum Prohibitorum” yani “Yasaklanmış Kitaplar Endeksi” isminden de anlaşılabileceği gibi yasaklanmış kitapların listesidir. Yayımlanma amacı, toplumu yoz ve kirli bilgilerden kurtarmak, toplumun genel ahlakını korumaktır. Yani bir nevi zamanın muzır kurulu işlevini görmektedir. Zaman zaman yenilenen ve güncellenen liste, en son 1948 yılında 20. baskısını yapmış ve 1966 yılında Papa VI. Paulus zamanında resmen yürürlükten kaldırılmıştır.
Listeye şöyle bir göz attığınızda karşınıza çıkan isimler inanılmaz. Simon de Beauvior, Nicolas Malebranche, Jean Paul Sartre, Montaigne, Voltaire, Denis Diderot, Victor Hugo, J. J. Rousseau, Andre Gide, Nikos Kazancakis, Emanuel Swedenborg, Baruch Spinoza, Desiderus Erasmus, Immanuel Kant, David Hume, Rene Descartes, F. Bacon, John Milton, John Locke, Nicolaus Copernicus, Galileo Galilei, Blaise Pascal ve daha bir dünya isim… Neredeyse Aydınlanma’nın bütün filozofları listede. Sadece bu isimlerin kitaplarından oluşan bir kütüphane, sıradan bir insanı kalburüstü bir entelektüel yapmaya yeter de artar bile. Peki, yasaklar kiliseyle mi sınırlı, elbette hayır…
Kafka’nın Dönüşüm başta olmak üzere neredeyse tüm kitapları kendisinden nefret eden Naziler tarafından bir dönem yasaklanmıştı. Nazilerin öfkesinden payını alan bir diğer yazar da Dostoyevski’ydi. Lewis Carrol’ün Alice Harikalar Diyarı Çin’de, Steinbeck’in Gazap Üzümleri ABD ve SSCB’de çeşitli ideolojik gerekçelerle uzunca bir süre kütüphanelere alınmadı. Yine ABD’de bugün en çok okunan isimlerden biri olan J. D. Salinger’in Chatcher In The Rye (Çavdar Tarlasında Çocuklar) romanı, tuhaf bir çocuktan bahsettiği ve gençlerin ahlakını olumsuz etkileyeceği gerekçesiyle müfredattan ve okullardan uzak tutuldu. George Orwell’in başyapıtı 1984; 1949 yılında İngiltere ve Amerika’da, 1950 yılında da Sovyetler Birliği’nde yasaklandı. Stalin, romanda bahsi geçenin kendisi olduğunu bildiğinden yasaklama kararını bizzat aldırmıştır. H. Lee / Bülbülü Öldürmek, C. Darwin / Türlerin Kökeni, G. Politzer / Felsefenin Temel İlkeleri vb. binlerce kitap, farklı coğrafyalarda farklı gerekçelerle yasaklanan kitapların bir çırpıda aklıma gelenleri sadece.
Hem çocukların hem yetişkinlerin severek okuduğu Samed Bahrengi’nin unutulmaz klasiği Küçük Kara Balık 12 Eylül Darbesi’nden sonra cuntanın hışmına uğrayarak ülkemizde yasaklanan kitaplardan biri oldu. Tabii ülkemizin yasak sicili bununla sınırlı değil, hayli kabarık. Sabahattin Ali’den Aziz Nesin’e, Adalet Ağaoğlu’ndan Sait Faik’e, Rıfat Ilgaz’dan Nâzım Hikmet’e, Hekimoğlu İsmail’den Nedim Gürsel’e pek çok yazar, dönemlerinde yasakçı zihniyetin gadrine uğrayanların sadece bir kısmı. Kimi zaman etik, kimi zaman sosyal ama ekseriyetle de ideolojik gerekçelerle yasaklanan kitaplar zincirinin son halkası, Ahmet Ümit’in Tapınak Fahişesi oldu, bildiğim kadarıyla. Gerçi tam olarak yasak denilebilir mi emin değilim çünkü kitap dağıtımda ama büyüklerimiz, çıplak haliyle dağıtılmasının ahlakımıza zarar vereceği endişesiyle zarf içerisinde satılabileceğini duyurduğundan, tuhaf bir ambalajla satılabiliyor. Ambalaj mı daha tuhaf yoksa hadise mi, takdirlerinize bırakıyorum.
Günümüzde eskisi kadar sert müdahaleler olmasa da hala bazı kitapların belli kesimlerce aforoza uğradığını görmekteyiz. Bunun en büyük nedeni de yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, korku. Gücünü yarattığı korku ikliminden alan, tehlikeli bulduğu düşüncelerin halka yayılıp ahaliyi “zehirlemesinden” çekinen iktidar sahipleri, neredeyse yazının icadından beri hep imtinalı yaklaşmışlardır bu “muzır” eyleme. Ama şunu da unutmuşlardır her zaman; yasaklar şöhreti arttırır. Şimdi ve geçmişte yasaklanan kitapların ve yazarların pek çoğu insanlığın evrensel kültürel belleğinin ortak mirasları haline gelmişlerdir. Peki ya yasaklayanlar? Kaçı bilinir, hatırlanır acaba?
Umarım tez zamanda bütün kitaplar özgürlüğüne kavuşur ve sadece beğenip beğenmediğimize göre hüküm verebileceğimiz bir “Borges Cenneti” hepsini içine alır.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.