Bernard-Henry Lévy, Fransızların yaşayan en tanınmış filozoflarından biridir. Janti görünümü, göbeğe kadar açık gömlekli pozları ve karizmatik saçlarıyla adeta bir rockstar muamelesi gören Lévy, hemen her konuda görüş belirtmesiyle meşhur, önemli kanaat önderlerindendir. (Size de ülkemizdeki aynı ismi anımsattı mı? Hayır, hayır, isim vermeyelim yeni bir linci kaldıracak durumda değilim!)
Bernard Henry-Lévy 1948 yılında Fransa’nın sömürgesi olan Cezayir’in Oran şehrine bağlı Benî Saf kasabasında Yahudi bir ailede doğdu. Lévy’nin Seferad Yahudisi olan ailesinin kökleri on beşinci yüzyılda İspanya Krallığı’ndan kovulan ve Müslümanların topraklarını açtığı Yahudilere kadar uzanmaktadır. Lévy’nin babası Andre Lévy, İkinci Dünya Savaşı’na Fransız askeri olarak katılan zengin bir iş adamıydı. Lévy’nin doğumundan sonra ailesi Fransa’nın başkenti Paris’e yerleşti.
1971’de “École Normale Supérieure”den felsefe diploması aldı. Aynı yıl, Bangladeş’in Pakistan’dan ayrılmasıyla sonuçlanacak iç savaş başladığında Bangladeş’i destekleyen Lévy, gazeteci kimliğiyle bölgeye gitti. Hala kanıtlanmamış olsa da kendisini Fransız istihbaratının görevlendirdiği iddiaları bir dönem çok konuşulmuştu.
Savaşın bitmesi ve bağımsızlığın ilan edilmesinin ardından bir süre Bangladeş’te kalan Lévy, yeni kurulan Bangladeş Ekonomi ve Planlama Bakanlığında memur olarak çalıştı. 1973’te Lévy ilk kitabı olan “Bangladeş-Devrimde Milliyetçilik”i yazdı.
Bangladeş’te geçirdiği günlerin ardından aldığı davet üzerine Fransa’ya dönen Lévy, Strasbourg Üniversitesinde öğretim görevlisi oldu ve burada felsefe dersleri vermeye başladı. Bu esnada “Yeni Filozoflar” okulunu kurdu. 1968 öğrenci eylemlerinde yer alan ama sonuçlarından hayal kırıklığına uğrayan bir grup arkadaşıyla Marksist öğretinin ahlaki eleştirisine girişti.
1981 yılında en çok ilgi gören kitabı olan “Fransız İdeolojisi”ni yazdı. Hem milliyetçileri hem de sosyalistleri oldukça sert şekilde eleştiren Lévy, bu kitapla birlikte kitlesel bir tanınmışlık da yakalamış oldu.
Savaş zamanı Bosna’da bulunan, karışık zamanlarında Gürcistan ve Irak’ta faaliyetlerde bulunan Lévy, deyim yerindeyse emperyalizmin bulaştığı ve karıştırdığı hangi coğrafya varsa orada “aydın” kimliğiyle boy gösterip uluslararası bir tanınırlığa ulaştı.
Günden güne artan şöhreti ile kısa sürede ülkenin sayılı entelektüelleri arasında gösterilen ve özellikle bizde Türk ve İslam düşmanlığıyla meşhur olan Lévy, 2016 yılında Cannes Film Festivali’nde özel gösterimle sunulan “Peşmerge” filminin basın toplantısında “Yahudilerin Kürtleri desteklemek için özel bir yükümlülüğü var. Yıllardır ortak medeniyetimizin değerlerini savunmak için kanınızı döktünüz. Şimdi özgür ve bağımsız yaşama hakkınızı savunma sırası bizde” açıklamasıyla hayli tepki çekmişti.
Bilhassa yeni kitap çıkaracağı zamanlarda yaptığı işi sosyal bir şova dönüştüren Lévy, 2010 yılında çıkardığı “Felsefedeki Savaş Üzerine” adlı kitabında öyle bir çuvalladı ki çok az düşünürün başına böyle bir şey gelmiştir. Immanuel Kant’ı eleştirdiği bu kitabında dayanak olarak kullandığı argümanlardan biri de Fransız düşünür Jean-Baptiste Botul’un “La Via Sexuelle d’Emmanuel Kant” (Immanuel Kant’ın Cinsel Yaşamı) kitabındaki eleştirilerdi. Aynı yazarın “Nietzsche ya da Gün Ortası Şeytanı” adlı eseri de Lévy’nin referanslarından biriydi. Lévy, Kant’ın bazı fikirlerinin temelinde cinsel düş kırıklıklarının belirleyici olduğu gibi bir iddia ortaya atıyordu.
Buraya kadar sorun yok gibi duruyor. Bir filozof başka bir filozofu eleştirebilir ve bunu yaparken başka filozofların görüşlerinden yararlanabilir elbette. Fakat burada öyle bir durum var ki sonucunda felsefe tarihinin en büyük trollemelerinden biri karşımıza çıkıyor. Dediğim gibi, bir yere kadar sorun yok gibi duruyor. Tek bir sorun dışında; Jean-Baptiste Botul adlı bir insanın hiç yaşamamış olması.
Frederic Pages, bir süre felsefe okuyup bırakan, çeşitli dergilerde çalışan bir gazeteciydi. Jean-Babtiste Botul da onun uydurduğu kurmaca bir karakterdi. Yani ortada ne Botul ne de bahsi geçen kitaplar vardı. Üstelik Lévy, internette küçük bir araştırma yapsa bu sahteciliği kolayca fark edebilecekti. Ama yapmadı ve deyim yerindeyse zokayı yuttu.
Mevzu anlaşıldığında önce “ben internete değil kitaplara inanırım” gibi komik bir savunma yapan Lévy, bu şekilde durumu kurtaramayacağını anlayınca oynanan zekice oyunun hakkını vermek zorunda kaldı ve şöyle bir açıklama yaptı:
“Pages’in bu şakası çok gerçekçi ve zekice hazırlanmış. O kadar zekice ki yarattığı kurgu-filozof Botul, sağlam bir felsefeci olarak var olmaya devam ediyor. Aldatıldım ve hazırlıksız yakalandım. Eveleyip gevelemeden bu oyunu kuran muhabire saygılarımı sunmak dışında bir seçeneğim yok.”
Sözü, çok önemsediğim dünyaca ünlü iki Fransız düşünürün Lévy hakkındaki düşünceleriyle bağlayayım. Felsefeci Gilles Deleuze’e göre bomboş bir adam Bernard-Henry Lévy, sosyolog Pierre Bourdieu’ye göre ise televizyon manipülatörü/televizyon felsefecisi!
Velhasıl dostlar, içinde bulunduğumuz bu enformasyon çağında siz siz olun, iyice araştırmadan atıfta bulunmayın, referans kullanmayın. At izinin it izine karıştığı bu dijital çöplükte bilgi o kadar kirli ki Bernard-Henry Lévy bile olsanız madara olmak işten bile değil artık.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.