Hızla değişen ve henüz durağan bir zemine oturmaktan çok uzak olan küresel siyaset, pek çok farklı başlık altında inceleniyor. Bu başlıklardan en önemlisi, dünyadaki ticaret yollarının işlevselliği ve güzergahı. Söz konusu ticaret yolları, sadece iktisadi olarak değil aynı zamanda o veya bu şekilde güzergahın içinde yer alan ülkelerin yeni bir blok olarak algılanması sebebiyle de önem arz ediyor. Çin’in, on yıllardır üzerinde çalışarak büyük bir mesafe katettiği, 150 ülke ile çeşitli anlaşmalar sağladığı ve dolayısıyla da dünya nüfusunun neredeyse % 75’ini doğrudan içine alan Kuşak ve Yol Girişimi (KYG), Yeni İpek Yolu adıyla varlığını sürdürüyor. Çin’in bu devasa hamlesi karşısında ise Hindistan’ın ya da daha doğru ifade ile ABD’nin başını çektiği IMEC (India–Middle East–Europe Economic Corridor) projesi Asya içlerinden Avrupa’ya uzanacak ticaret yollarının rotasını yeni baştan çizme iddiasında. KYG’nin güzergahında kilit bir konumda olan Türkiye ise IMEC’in dışında tutularak adeta yok sayılıyor. Şimdilerde cevabı aranan en büyük soru, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiyesiz koridor olmaz” diyerek net şekilde karşı çıktığı bu güzergahın hayata geçirilip geçirilemeyeceği ve Çin’in KYG’sine alternatif olup olamayacağı.
Yeni Yol Ya da Yeni Soğuk Savaş
Klasik, hatta klişe bir ifade gibi gelse de adı konulmamış bir soğuk savaşın içinde olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor. Bu manada IMEC projesi de Çin ve ABD arasındaki savaşın yansıması olarak karşımıza çıkıyor. ABD, Çin’in Orta Asya ve Ortadoğu’daki nüfuzunu azaltacak ve aynı zamanda Avrupa’ya ulaşmasını sekteye uğratacak yeni bir ticaret koridorunu uzun yıllardır canlandırmayı hedeflese de bugüne kadar ciddi anlamda bir adım atabilmiş değildi. Son dönemde Çin’in ardı ardına yaptığı siyasi hamleler ABD’yi harekete geçirdi ve bir anlamda suyun yeniden bulanmasına sebep oldu. ABD’nin Ortadoğu’daki en sıkı müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan’ın hem İran hem de Çin’le girmiş olduğu ikili ilişkiler, üstüne Birleşik Arap Emirlikleri’nin de Pekin yönetimi ile stratejik yakınlık içinde olması, meseleyi ticaret yolunun üstünde bir noktaya taşıdı. IMEC, hayata geçirilemese de ABD, Ortadoğu’daki kadim müttefiklerinin elinden kayıp gitmesini engellemek, Orta Asya’daki devletlerin Rusya ile Çin arasında sıkışıp kalmasına engel olmak amacıyla sahada daha aktif bir pozisyon üstlenmeye karar verdi. Bu manada ABD’nin öncülük ettiği ve Orta Asya’daki beş ülkenin içinde bulunduğu (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan) C5+1 oluşumuna yeni dönemde daha da önem atfedileceğine dair bariz adımlar da atılmaya başlandı. 2015 yılında dışişleri bakanları seviyesinde başlayan C5+1 toplantıları, ilk kez bu yıl itibarıyla devlet başkanları zirvesine dönüştürüldü. ABD Başkanı Biden’in ev sahipliğinde düzenlenen liderler zirvesinde ulaşım, enerji ve ticaret koridorları konusu ana başlıklardan birini oluşturdu. Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’de toplanan G-20 zirvesinde Suudi Arabistan, BAE ve ABD tarafından duyurulan IMEC projesi, Çin’in küresel ticaret üretimindeki başat rolünü bitirmeye odaklanmış durumda. Çin’in yerine ikame edilecek ülke ise Hindistan olarak belirlenmiş. Bu sayede hem bölgede güçlü ekonomiye ve görece yüksek teknolojilere sahip bir Hindistan’ın oluşturulması hem de Çin’in her alanda ABD’ye rakip olabilecek düzeylere ulaşan yükselişinin durdurulması hedefleniyor. Ancak proje kendi içinde bazı tutarsızlıkları da barındırıyor. Öncelikle dünyanın pek çok yerinden gelerek Çin’e yatırım yapan çokuluslu şirketler, pusulalarını Hindistan’a çevirecekler mi? Halihazırda işleyen bir yol varken ve ABD-Çin arasındaki rekabetin çatışmaya dönüşme olasılığı yakın zamanda çok düşükken küresel sermayenin rotasını değiştirmesi uzun bir zaman alacak gibi duruyor. Ayrıca söz konusu proje uzun yıllar geçtikten ve milyarlarca dolar harcandıktan sonra kullanıma hazır olsa dahi Çin’in KYG’sine alternatif bir güzergah olarak tercih edilip edilmeyeceği de bilinmezliğini koruyor. BAE ve Suudi Arabistan’ı Çin’in ekonomik boyunduruğundan kurtarmak IMEC projesinin esas hedeflerinden biri olarak dile getiriliyor. Dolayısıyla projenin finansmanının en azından başlangıç aşamasındaki kısmının bu iki ülke tarafından karşılanması söz konusu. Ancak pek çok paydaşı olan projedeki esas maliyetin hangi ülke ya da ülkelerce finanse edileceği tam olarak bilinmiyor. Bu belirsizlik hali, projenin sürdürülebilirliği ve nihayete erdirilmesi açısından önem arz ediyor. KYG’de ise böyle bir konu neredeyse hiç gündeme gelmedi. Projenin başlangıcından bu tarafa 1 trilyon dolar harcayan Çin, güzergah üzerinde olsun olmasın, pek çok limanı da kiralamak ya da satın almak yoluyla kendisine bağladı. Özellikle ekonomisi zayıf ve küçük olan ülkelere yüksek miktarlarda krediler sağlayan Çin, bu ülkelerle ilişkilerini borç diplomasisi üzerinden yürütüyor. Çin’in bu güzergah için toplamda harcamayı planladığı paranın 10 trilyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye, Kalkınma Yolu ile Neyi Hedefliyor?
Bizim için üzerinde durulması gereken en önemli başlık, IMEC projesinde Türkiye’nin saf dışı bırakılması ya da bırakılmak istenmesidir. Türkiye’nin güzergah dışında tutulmasının makul ve mantıklı bir nedeninin olmadığını söylesek de bu sonuçla karşılaşmamıza sebep olan politikanın ne olduğunu henüz bilmiyoruz. Konuyla ilgili projenin ana aktörü olan ABD ya da Hindistan’dan da bir açıklama gelmedi. Türkiye ise sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması ile yetinerek “Türkiyesiz koridor olmaz” demekten öte bir söylem geliştirmedi. Öte yandan, Erdoğan’ın sürekli olarak Kalkınma Yolu Projesi’ne atıf yapması KYG ve IMEC’e bir alternatif olmasa da bölgesel anlamda önem arz eden bir güzergah olarak karşımıza çıkıyor. Burada da IMEC’tekine benzer problemlerin olması muhtemel duruyor. Projenin finansmanının nasıl sağlanacağı, inşa edilmeye başlanması halinde ortaya çıkabilecek güvenlik zafiyetleri ve Irak merkezî hükümeti ile Türkiye’nin çok da sıcak olmayan ilişkileri çözülmeyi bekleyen soru işaretleri. IMEC’in onlarca paydaşı olmasına rağmen finansman konusunda problem yaşanacağı öngörüsü ile düşündüğümüzde işlevsel anlamda bölgesel olsa da maliyet noktasında IMEC ile yarışacak bu projeyi kimin finanse edeceği bilinmiyor. Irak İpek Yolu olarak adlandırılması beklenen bu koridorun demiryolu ve otoyol maliyetinin 17 milyar dolar olduğunu, bu rakama henüz tamamlanmayan Büyük Faw Limanı’na harcanacak paranın dahil olmadığını hesapladığımızda, faturanın büyüklüğü daha da net anlaşılıyor. Türkiye, Irak’ın yeniden eski günlerine dönmesi için 2018 yılında 5 milyar dolarlık bir kredi sözü vermişti ancak içinde bulunduğumuz derin ekonomik kriz nedeniyle bu taahhüdümüz yerine getirilebilir mi? Tüm bu çıkmazlar içinde yolun ucunun yine Çin’e çıktığını söylesek, sanırım çok da şaşırmayız. Çin’in Bağdat Büyükelçisi Cui Wei, proje ile yakından ilgileniyor ve bugüne kadar aralarından Irak Ulaştırma Bakanı ve Başbakanının da olduğu pek çok yetkili ile seri görüşmeler gerçekleştirdi. Bilindiği gibi Çin, Irak’a yabancı ya da uzak bir ülke değil. Irak’la olan yıllık ticaret hacmini 50 milyar doların üzerine çıkaran Çin, sadece petrolle de kalmayarak Irak’taki pek çok uluslararası projenin ana aktörlüğünü üstlenmiş durumda. Bu sebeple Çin’in, Kalkınma Yolu’nu finanse etmesi kuvvetle muhtemel duruyor. Buradaki tek çekince, koridorun çok uzun olmasından kaynaklı olarak muhtemel güvenlik problemlerini Çin’in nasıl bertaraf edebileceğidir. Hattın Türkiye sınırına yakın olan kısımlarının güvenliği Türkiye tarafından sağlansa bile, Irak’ın iç kısımlarındaki güvenlik zafiyetleri hala büyük bir soru işareti.
Sonuç
Türkiye, uzun yıllardır ulaşım, enerji ve ticaret koridorlarının merkezinde olan önemli bir ülke. Çin’in başlatmış olduğu KYG’de de yer alan ülkemiz şimdilerde Çin’e karşı hayata geçirilmesi planlanan IMEC’in dışında tutulmak isteniyor. Söz konusu projenin başarıya ulaşıp ulaşmayacağı ya da neyin başarı olarak kabul edileceği henüz bilinmiyor. Çin’in çok kısa bir sürede küresel ticaret pazarından silinip yok olmayacağı da aşikar olduğuna göre IMEC üzerine daha çok konuşulacak gibi duruyor. Türkiye’yi saf dışı bırakarak yerine ikame edilecek ülkelerdeki istikrar ve güvenlik başlıklarının yeniden düşünülmesinin projenin salahiyeti açısından önemli olduğunu da bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Neticede, Ortadoğu kazanını ve burada yaşanabilecekleri en iyi bilen aktör, IMEC projesinin başını çeken ABD’dir. ABD ve Hindistan tarafından yeni koridorun içine alınmak istemeyen Türkiye, kendi bölgesel adımlarını atmaktan geri durmuyor ve bu yönüyle sahada olmaya devam ediyor. Kalkınma Yolu projesinde ikili ilişkiler, güvenlik ve ekonomi başlıklarında ciddi krizlerin yaşanacağını ve projenin öngörülen tarih doğrultusunda ilerleyebileceğini zannetmesem de Türkiye bu projenin her noktasında yer almaya devam etmelidir. Bahsedilen ulaşım koridorunun demiryolu ve otoyol kısımlarında aksaklıklar yaşansa da BAE’deki Cebel Ali Limanı’nı geride bırakarak Körfez’deki en büyük liman olacak olan Faw Limanı’nın ticarete açılması bu manada Türkiye’nin de bir başarısı olacaktır.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.