9:01 am Dış Politika, Sefa Mertek

Sivil Toplum, Lobicilik ve Mağduriyet Arasında ABD Başkanlık Seçimi

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşan başkanlık seçimleri, her zamanki gibi dünya genelinde büyük ilgi uyandırıyor. Ancak bu seçimleri öne çıkaran üç önemli gelişme var: sivil toplum, lobicilik ve mağduriyet. Sivil toplum ve lobicilik, Demokratların Joe Biden ve önerdiği Kamala Harris’in aday belirleme sürecinin iki kutbuyken mağduriyet, suikast girişimi göz önüne alındığında Cumhuriyetçilerin Başkan adayı ve eski başkan Donald Trump’ın üzerinden gerçekleşen bir popülarite kaynağıdır. Biden’ın adaylıktan çekilerek yerine Harris’i önermesi sivil toplum ve lobicilik arasındaki dinamiklerin ne denli karmaşık ve etkileyici olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Diğer yandan Trump’a suikast girişimi, ABD gibi yüksek demokrasi kategorisinde yer alan bir ülke için bile seçim atmosferinin ne denli gergin ve tehlikeli olduğunu gösterdi.

Sivil Toplum ve Lobicilik: Güç Dengesi

Sivil toplum, ABD’nin devrim öncesindeki durumundan itibaren demokrasisinin mihenk taşlarından birisi olagelmiştir. Alexis de Tocqueville 1835 ve 1840 yıllarında Amerika’daki gözlemlerine dayanarak yazdığı Amerika’da Demokrasi kitabında sivil toplumun ABD demokrasisini Kıta Avrupası demokrasisinden ayıran önemli özelliklerden birisi olduğunu vurgular. Buna göre insanlar, herhangi bir olay ya da durum karşısından örgütlenme haklarını kullanarak sivil toplum altında bir araya gelir. Gönüllü dernekleşme ve vakıflaşma olarak değerlendirilebilecek bu durum, siyasal katılımın en önemli göstergelerindendir. Sivil toplumun varlığı ABD’de herhangi bir olay ya da durumda aniden ortaya çıkabilir. İnsan hakları, çevre koruma, sosyal adalet gibi alanlarda faaliyet gösteren bu kuruluşlar, halkın sesini duyurmak ve politikaları etkilemek için devamlı aktif haldedir. Dolayısıyla geniş kitleleri temsil ederek çıkar gruplarının karşısında yer alır. Sivil toplum, seçim süreçlerinde başkan adayının belirlenmesinde de aktif rol oynar. Biden’ın sağlık durumunun başkan olmaya elverişli olmadığı uzunca bir süredir ABD kamuoyunda tartışılmaktadır. Üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, parti teşkilatı bu tartışmanın tam merkezinde yer almıştır.

Sivil toplumun karşısında yer alan en önemli kutup ise çıkar gruplarıdır. Çıkar grupları daha çok lobi faaliyetleri yürüterek istedikleri çıkarı elde etmeye çalışır. Genel anlamıyla lobicilik olarak değerlendirilebilecek bu faaliyetler, Amerika’da uzun süredir var olan ve siyasi kararları büyük ölçüde etkileyen bir sistemdir. Büyük şirketler, özel çıkar grupları ve zengin bireyler, kendi çıkarlarını korumak ve güçlendirmek için devasa miktarlarda para harcayarak politikacıları etkilemeye çalışır. Lobicilik, herhangi bir olay ya da durum karşısında ortaya çıkabilir. Yeter ki çıkar gruplarını ilgilendiren ve onların çıkarına olabilecek bir olay ya da durum olsun. Dahası lobicilik, ABD’de yasal bir faaliyettir ama perde arkasından yürütülür. Lobiler, diğer lobilerden ve kamuoyundan gizli hareket ederek kendi çıkarlarının ve hamlelerinin bilinmesini istemez. Aksi takdirde planları sekteye uğrayabilir. Lobicilik, seçim süreçlerinde ve başkan adayının belirlenmesinde de oldukça etkili olur. Eğer başkan bir lobiye yakınsa o lobinin çıkar ve istekleri doğrultusunda hareket ettiği için belki de en önemli lobi faaliyetleri seçim zamanlarında görülür. Örneğin, İsrail ve Filistin arasında devam eden çatışmalarda İsrail’in Uluslararası Ceza Mahkemesinde soykırım yaptığı konusunda yargılama olmasına rağmen mevcut ABD Başkanı Joe Biden, İsrail’i açıkça desteklemeye devam etmiştir. Dolayısıyla Biden’ın İsrail lobisiyle yakın ilişkisi olduğu ABD kamuoyunda sıkça dile getirilmiştir.

Biden’ın Çekilmesi ve Harris’in Adaylığı

Mevcut Başkan Joe Biden’ın adaylıktan çekilmesi ve yerine Kamala Harris’i önermesi, Amerikan siyasetinde büyük bir yankı uyandırdı. Biden’ın bu kararı, hem kişisel sağlık sorunları hem de siyasi stratejilerle açıklanabilir. Biden, 2020 Seçimlerinde Amerika’yı birleştirme ve Trump döneminin kutuplaştırıcı siyasetini sona erdirme vaadiyle seçilmişti. Ancak ilerleyen yaşı ve sağlık durumuyla ilgili endişeler, ikinci dönem için aday olmasını zorlaştırdı. Belirtmek gerekir ki Biden’ın uzun süre adaylıktan çekilmemesi göz önüne alındığında bazı lobilerin sağlık durumu elverişli olmamasına rağmen Biden’ı son âna kadar destekledikleri anlaşılır. Ancak lobiciliğin karşısında sivil toplum, Biden’ın yerine başka bir adayın çıkmasını ısrarla talep etmiş ve nihayetinde istediğini elde etmiştir.

Biden’ın, yerine Kamala Harris’i önermesi ise Amerika’nın ilk kadın ve ilk siyahi başkan yardımcısı olma özelliği taşıyan Harris’in liderlik potansiyeline olan güveni gösterir. Harris, geçmişteki kariyeri ve Biden yönetimindeki performansıyla dikkat çekici olsa da bazı eleştirmenler, Harris’in siyasal açıdan yeterince deneyimli olmadığını ve bazı politikalarının fazla radikal olduğunu savunur.

Trump’a Suikast Girişimi: Tehlikeli Sular

Seçim sürecinin bir diğer çarpıcı olayı ise eski başkan Donald Trump’a düzenlenen suikast girişimidir. Trump, başkanlığı döneminde ve sonrasında oldukça tartışmalı bir figür olmaya devam etmiştir. Onun sert söylemleri, kutuplaştırıcı politikaları ve 2020 seçim sonuçlarını kabulü reddetmesi, Amerikan toplumunda derin yarılmalara neden oldu.

Suikast girişimi, sadece Trump’ın değil, genel olarak Amerikan siyasetinin ne denli gergin ve tehlikeli bir atmosfere sahip olduğunu gösterir. Bu tür olaylar, demokrasinin temel ilkelerine ve seçim sürecine olan güveni sarsabilir. Hatta ABD tarihinde suikast girişimine maruz kalıp başkan olanlar arasında analoji kurma eğilimi mevcuttur. Belki de daha önemlisi, mağdur kişi ya da grupların demokrasilerde çoğunlukla kazandığı üzerinde durmak gerekir. Eğer kamuoyu bir kişi ya da grubun mağdur olduğuna inanırsa rasyonalitesini bir kenara bırakıp daha duygusal bir şekilde hareket eder. Dolayısıyla suikast girişimi hafife alınmaması gereken bir kırılma noktası olabilir.

Zorlu Bir Seçim Süreci

ABD’deki başkanlık seçimleri, lobicilik ve sivil toplum kuruluşları arasındaki denge, Biden’ın adaylıktan çekilmesi ve Trump’a yönelik suikast girişimi gibi olaylarla şekillenmektedir. Bu dinamikler, Amerikan demokrasisinin ne denli karmaşık ve kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Biden’ın, yerine Kamala Harris’i önermesi, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Harris’in liderliği, Amerika’yı daha kapsayıcı ve adil bir toplum haline getirme potansiyeline sahipse de onun adaylığı beraberinde bir dizi zorlukları ve tartışmaları getirecektir. Trump’a yönelik suikast girişimi ise siyasetin ne denli tehlikeli bir oyun haline geldiğini ve mağduriyetin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır.

Sonuç olarak, ABD’deki başkanlık seçimleri, sadece Amerika için değil, dünya için de büyük bir öneme sahiptir. Lobicilik ve sivil toplum kuruluşları arasındaki denge, demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesi için kritik bir rol oynar. Amerikan halkı, bu seçimlerde sadece bir başkan değil, aynı zamanda demokrasinin temel ilkelerini ve geleceğini de oylayacak. Bu nedenle, her vatandaşın bilinçli ve sorumlu bir şekilde oy kullanması, demokrasinin gücünü korumak için hayati önem taşıyor.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

** Bu yazıya şu şekilde atıf verebilirsiniz:

Sefa Mertek, “Sivil Toplum, Lobicilik ve Mağduriyet Arasında ABD Başkanlık Seçimi” https://www.fikirtepemedya.com/dis-politika/sivil-toplum-lobicilik-ve-magduriyet-arasinda-abd-baskanlik-secimi/ (Yayın Tarihi: 23 Temmuz 2024).

***Bu yazıyı PDF olarak indirebilirsiniz:

Visited 22 times, 1 visit(s) today

Close