11:01 am Ekonomi

Cumhuriyet’in 100 Yılı-4

Enflasyon, TCMB ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi

Merkez bankaları 2008 Krizi’nden bu yana en çok konuştuğumuz kurumlar oldu. Krizin bir ölçüde yaratıcısı olmalarına rağmen çare de onlardan beklendi. Birçok ülkenin merkez bankası bu çağrıya olumlu yanıt vermiş, parasal genişlemeye giderek krize kadar D. Hume’den -Hatta Aristo’dan- başlayıp M. Friedman’a değin uzanan para arzı ile fiyat artışı arasında kurulan pozitif korelasyonu bir kenara bırakıp para arzını arttırarak finansal kurumları (bankalar), şirketleri, hükümetleri batmaktan kurtardı.

Bu politika, gelişmiş ülkelerde (ABD, AB, Japonya) faiz oranlarını hızla düşürmüş, negatif faiz oranları baskın hale gelmişti. Yaşanan kaotik durumu algılamaya çalışırken merkez bankalarından bu defa da salgının getirdiği büyük yıkımı karşılaması istendi. Yanıt yine parasal genişlemeyle karşılık buldu. Bu süreçte ABD Merkez Bankasının (FED) bilanço büyüklüğü 2008 sonunda 800 milyar dolar iken 2019 sonunda bilanço 4 trilyon dolara, bir yıl sonra 2020’nin sonunda 7,2 trilyon dolara yükseldi. FED, sadece ABD için değil, tüm dünya için adeta gökten dolar yağdırdı. Bu paraya da yıllar önce Friedman’ın ifade ettiği biçimiyle “helikopter para” dendi.

Merkez bankaları son kredi verici (lender of last resort) ve banknot çıkarma tekeline (seigniorage) sahip olduğundan para politikasının da yürütücüsü. Bu gücü nedeniyle de geçmişten bugüne merkez bankaları her zaman tartışılan kurumlar arasında oldu. 2008 Krizi sonrası uygulanan genişlemeci para ve maliye politikalarıyla birlikte bu tartışma daha da arttı, salgınla birlikte de adeta tavan yaptı.

1980’li yıllarda dünya ekonomisinin enflasyonist krize girmesiyle merkez bankalarının yasal amaç ve araç bağımsızlığı öne çıktı. Birçok ülkede bu sağlandı, yaklaşık 30 ülkede para politikası kurala dayalı hale geldi ve merkez bankalarının tek hedefi fiyat istikrarını sağlamak oldu. Taylor kuralına dayalı (enflasyon hedeflemesi) para politikası basit işleyen bir denklem olmasına karşın, birçok ülkede olumlu sonuç verdi. 

2008 Krizi’yle birlikte merkez bankaları aynı zamanda istihdamı koruyucu politikalar üretti. Örneğin krizin daha başında ABD Merkez Bankası “Paycheck Protection Program Liquidity Facility” ile küçük işletmelere kredi sağlayarak onların likidite darlığına düşerek batmalarını engelledi.

Kriz sürecinde merkez bankalarının para politikası da aktifleşti. Bu da merkez bankalarına başka işlevler yüklenmesi konusunda yeni bir söyleme kaynaklık etti. Bu söylemin başını çekenler arasında Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde ve FED üyesi Lael Brainard bulunmakta. İstenen, artık merkez bankalarının gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğini de göz önüne alan yeni para politikaları uygulamasıdır. Bunun için de merkez bankalarına “artık annenizin bankası” olamazsınız denildi. 

Tartışma sürerken ABD’li İktisatçı Barry Eichengreen, bu konuda Project Syndicate’de 9 Şubat 2020’de “New-Model Central Banks” başlıklı bir makale yayımladı ve merkez bankalarına biçilmek istenen yeni rolü anlattı. Eichengreen, makalesinde bu değişimin zorunluluğunu ve gerekliliğini anlatmak için “merkez bankacıları güvertede acil bir durum karşısında ranzalarında sessizce uyuyamazlar” düşüncesinde olduğunu yazdı. Eichengreen yazısında, bu saptamasına rağmen merkez bankalarının para politikası uygulamasındaki hedeflerinin sayısının artmasının riskler doğurabileceğini de özellikle vurguladı.

Merkez bankalarını tek başına bu hedefleri gerçekleştiremeyeceği gibi, maliye politikasıyla da istenen sonuca erişmek mümkün değil. Bundan dolayı artık yüksek sesle kamunun üretim aşamasında tek başına ya da özel sektörle iş birliği içinde yer alması gerektiği dile getirilmekte. Bu kabuller bizi tekrar 1950’li yılların girişimci devletine geri götürmekte. Özellikle işsizliğin, güvencesiz, düşük ücretli çalışanların sayısının artması, bu önerilerin altında yatan en önemli dayanaktır. 

TCMB; AKP iktidarın ilk döneminde örtülü enflasyon politikasına uydu, açık enflasyon hedeflemesine geçilen 2006 yılından 2011 yılına kadar buna sadık kaldı. TCMB, 2011 seçimleri sonrasında para politikasında zikzaklar çizmeye başladı. Özellikle 2014 sonrası bu eğilim daha da güçlendi. 2017 Anayasa değişikliği sonrası rejimin değişmesi ve “Cunhurbaşkanlığı Rejimine” geçilmesiyle iktisat politikalarının da eşgüdümü ortadan kalktı. TCMB bağımsızlığının sona ermesiyle Banka şeffaflıktan vazgeçerken TCMB’ye ve politikalarına yönelik güven (credibility)  önemli ölçüde azaldı. Bu da enflasyon oranı açısından büyük önem arz eden belirsizliği arttırdı.

Aslında merkez bankalarına yeni roller üstlenmesi, elbette hükümetlerce desteklenmeli. Ancak bunun için enflasyonun ülkede sorun olmaktan çıkmış olması gerekir. Türkiye bu noktada diğer ülkelerden ayrışmakta. TCMB hala yüksek enflasyonla mücadele etmekte. Türkiye AB ülkeleriyle kıyaslandığında çok yüksek enflasyon oranına sahip. 2023 yılı Eylül ayı itibarıyla AB ve Avro Bölgesi’nde ortalama enflasyon oranı % 4,3. AB’de en yüksek enflasyon oranına sahip ülke olan Polonya da bile oran % 8,2.

Türkiye’de 2018 yılından bu yana enflasyon yüksek düzeylerde ve istikrarsız bir görünüm arz etmekte. 2020 yılında enflasyon tekrar iki haneli hale gelip Türk Lirası da diğer ülke paraları karşısında hızla değer yitirince önce TCMB yönetimi üst üste değiştirilmiş, sonra da sıkı para politikasına, daha doğrusu, enflasyon hedeflemesine geri dönme yolları aramaya başlandı. Buna rağmen Eylül 2023 itibarıyla yıllık enflasyon oranı TÜFE’de % 61,53, Yİ-ÜFE’de % 47,44’tür.

TCMB’nin yeni yönetimi Haziran 2023’ten bu yana uzun dönemdir sürdürdüğü negatif reel politika faiz oranından vazgeçti ve parasal sıkılaştırmaya gitti. TCMB, görev değişikliği sonrası direnç gösterilen, adeta tabu haline getirilmeye çalışılan faiz oranını arttırarak hedef enflasyon üzerinde yoğunlaşacağı sinyalini güçlü bir şekilde vermeye gayret ediyor. TCMB Başkanı da her fırsatta bunu dile getirmekte ve parasal sıkılaştırmanın enflasyonun hedef enflasyon düzeyine erişinceye kadar devam edeceğini vurgulamakta.

Para politikası yönünden kararlılık mesajları verilirken mevcut uygulamada maliye bacağının zayıf kaldığını görmekteyiz. Halbuki bu süreçte iktisat politikasında başarı için her iki politikanın (para ve maliye) birlikte yürütülmesi gerekmektedir. İki politika arasında bu uyum henüz yakalanamadı. Nitekim 2023 yılı Ocak-Eylül döneminde merkezî yönetim bütçesi 512,6 milyar TL açık verdi, bu bir önceki yıla yüzde 1026 daha fazla açık verildiğini göstermekte.

Borç Soku ve Vadenin Kısa Olması Tehdit

AKP döneminde maliye politikasının bir bacağı olan harcama politikasında kuralsız davranıldı. Bundan dolayı 70 milyar dolarlık özelleştirme gelirine rağmen ciddi bir borçlanmaya gidildi.  Bunun sonucunda kamu borç stoku 2002 yılında 258,9 milyar TL iken 2023’ün ikinci çeyreğinde 6 trilyon 529 milyara yükseldi. İlginç olan ise borçlanmanın Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiş sonrası hızlanması. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, borcun stok bir değişken olması. Dolayısıyla bu veriyi şöyle okumak gerekir; 1923-2002 arasında Türkiye 79 yılda 258,9 milyar borç yaparken 2003-2023 yılları arasında 20 yılda 6 trilyon 270 milyar borçlanmaya gitti. Borçlanmadaki temel sıkıntılardan birisi, borcun para cinsine göre dağılımı. Ağustos ayı itibarıyla borç stokunun yüzde 53’ünün döviz cinsinden. İlginç olan bir başka olgu da TCMB’nin da kısa vadeli önemli borç stokuna sahip olması. Verilere göre 2002 sonunda TCMB’nin borç stokunun (dolar) yüzde 92,4’ü uzun vadeli iken 2023’ün ikinci çeyreğinde TCMB’nin 46,2 milyar dolarlık borcunun tamamının kısa vadeli olduğunu görmekteyiz. Borçlanma üzerine yazılacak çok cümle var. İleriki haftalara bırakalım.

Borç stokunun büyüklüğü, para cinsinden dağılımı ve vadenin kısalması Hazine ve Maliye Bakanı’nın sürekli yurt dışından kaynak bulmak için arayışa itti. Unutulmaması gereken olgu olası gelecek olan kaynağın da borç olmasıdır.

Yirmi yılın sonunda ekonominin durumunu şöyle özetleyebiliriz. Çalışma çağındaki nüfusun yüzde 53’ünün işgücü piyasasına girdiği (kadınlarda oran yüzde 36), enflasyonun yüzde 61’e ulaştığı, gıda enflasyonunda dünyada birinci olan ve borca batmış bir ekonomi. Bu kabul edilemez tablo, özellikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra derinleşti.

#image_title

Kaynak: https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri. Erişim tarihi 16 Ekim 2023.

TÜRKİYE BRÜT DIŞ BORÇ STOKU      
(Milyon ABD Doları)    
2002201420172023 2Ç.
KISA VADE18.679142.728109.752164.814
Kamu91520.47419.42631.083
TCMB1.6553421.75346.234
Özel16.109121.91288.57387.497
Finansal Kuruluşlar5.62584.76248.47733.698
Finansal Olmayan Kuruluşlar10.48437.15040.09653.799
UZUN VADE113.208274.059340.784310.954
Kamu63.618100.793117.836163.596
Genel Yönetim58.85488.21393.476121.389
TCMB20.3482.13300
Özel29.242171.134222.948147.358
Finansal Kuruluşlar6.93088.213118.59852.337
Finansal Olmayan Kuruluşlar22.31282.921104.35095.021
TÜRKİYE BRÜT DIŞ BORÇ STOKU131.887416.787450.536475.768
Kamu64.533121.267137.262194.679
TCMB22.0032.4751.75346.234
Özel45.351293.046311.521234.855
Finansal Kuruluşlar12.555172.975167.07586.035
Finansal Olmayan Kuruluşlar32.796120.071144.446148.820

Kaynak: https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri. Erişim tarihi 16 Ekim 2023.

Visited 144 times, 1 visit(s) today

Close