Cumhuriyetin 100 yıllık iktisadi tarihinde 24 Ocak Kararları’yla Türkiye ekonomisindeki üçüncü yapısal dönüşüm sağlanmıştır. Yapısal dönüşümün altında iki teorik yaklaşım yatmaktadır. Bunlar ihracata yönelik büyüme ve finansal serbestleşmedir. 24 Ocak Kararları’nın uygulanmasına yine büyük bir devalüasyonla (% 48,6 oranında) başlanmıştır. Kararlar ile 1 Dolar, 47,10 TL’den 70 TL’ye yükseltilmiştir. Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin (KİT) ürettikleri ürünlerin fiyatları arttırılarak şok bir tedavi yöntemi izlenmiştir. Bundan dolayı da yıl sonunda enflasyon oranı % 107,2’ye ulaşmıştır.
Türkiye’de Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci 1980-2001
24 Ocak 1980 Kararları aslında ideolojik ve kuramsal temellere dayanmanın yanında pragmatik çözümler üretmesi nedeniyle ekonomide hızla sonuç almıştır. Uygulama basittir: Sorunu belirle ve çözüm üretmeye çalış. Böyle bir uygulamada uzun dönemli perspektif olmayınca negatif dışsallıklar da söz konusu olmuştur. Bu yapılanma günümüzde yaşadığımız bazı sorunlara da kaynaklık etmiştir. Bunlar arasında gelir dağılımı bozukluğu, bölgesel dengesizlik, sektörel tercihlerde hatalar, enflasyon ve işsizlikte istikrarın sağlanamaması sayılabilir.
1980 yılında dış ticarette serbestleşmeye giden Türkiye, 1989 yılı Ağustos’unda 32 Sayılı Kararla finansal serbestleşmenin de önünü açmıştır. Türkiye sermaye hareketlerine serbestlik tanıyarak bir taraftan daha sonra yaşanacak krizleri satın alırken diğer taraftan da tasarruf yetersizliği karşısında hızlı büyümenin önündeki engelleri de kaldırmıştır. Tüm bu sorunlara rağmen Türkiye ekonomisinde kimlik dönüşümü sağlanmıştır. Piyasa mekanizmasında aksamalar olsa da fiyat mekanizması göreli olarak işlemeye başlamıştır.
1986’dan 1999’a kadar ekonomiye egemen olan popülist politikalar yapısal dönüşümü sekteye uğratmıştır. Özellikle 1990’lı yıllarda ekonomideki uzun dönemli bakış açısı zayıflamıştır. 1994 yılında ekonomi yeniden krize girmiş, finansal sistemden bazı bankalar çekilmiştir. Türkiye bir kere daha döviz riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Hükümet, çözümü yine palyatif önlemlerde aramış ve ülke yine bir devalüasyona gitmiştir. Kamunun ürettiği ürünlerde fiyatlar büyük oranlarda arttırılmıştır. Neticede 1994 yılı sonunda bir önceki yıla göre toptan eşya fiyat endeksi % 149,6 ve tüketici fiyatları endeksi % 125,5 oranında yükselmiştir. Buna rağmen Türkiye 1996 yılında Avrupa Birliği’yle Gümrük Birliği Anlaşması’nı imzalayarak ekonomideki yapısal dönüşüme büyük katkı sağlamıştır.
1980 Kararları’yla başlayan yapısal dönüşüm programının en önemli eksiği, ekonomiden politikaya kurumsal ve hukuki altyapının kurulamamasıdır. Bu iki zayıflık aslında birbirini besleyen paradoksal bir durum yaratmıştır. Örneğin 24 Ocak Kararları’nın başında kurumsal yapı temelinde TCMB’nin bağımsızlığı sağlanmadığı için parasal disiplin uzunca bir dönem zayıf kalmıştır. Bu da fiyat istikrarının sağlanmasının önündeki en büyük engel olmuştur.
2001 Krizi ve Enflasyon Hedeflemesi Uygulaması
2001 Krizi bir parasal kural krizidir. 1999 yılında kurulan hükümet, yaşanan depremle iyice sarsılan ekonomik dengeleri yeniden sağlamak ve finansal sistemdeki kırılganlığı gidermek amacıyla IMF’yle anlaşarak para kurulu sistemine dayalı para programını uygulamaya koymuştur. IMF de bu politikalara, hükümete destek vermiştir
Ancak hükümet programı uygulamaya sokarken ülkeye yönelik sermaye akımındaki kesintiyi, finansal sistemdeki kırılganlığı ve döviz rezervinin mevcut düzeyinin yetersizliğini hesaba katmamıştır. Bu süreçte hükümetin bir başka başarısızlığı ise mali disiplini sağlayamamış olmasıdır. Kamu bankalarının görev zararlarının yüksek düzeylerde seyretmesi (2000 yılında T. C. Ziraat Bankası’nın bilançosunda aktifin % 50’si sınıflandırılmayan aktiflerden yani görev zararlarından oluşuyordu) para piyasasında faiz oranları üzerinde ciddi bir baskı yaratmıştır.
Bankanın Şubat 2001’de para piyasasında fon talebinin karşılanamaması nedeni ile faizler hızla yükseldi, bu ani atak bir anlamda krizin tetiğinin çekilmesine neden oldu ve ülke krize girdi. Şubat 2001 Krizi’nde döviz riski ve finansal risk birlikte gerçekleşmiştir. Kriz, iki aylık tavan sürecinin ardından belli bir noktada durağanlaştı ancak artık döviz kuru da faiz oranı da yüksek düzeylere ulaşmıştır.
Kriz öncesi ve hemen ardından yaşanılanlardan ders alan hükümet Mayıs 2001’de TCMB yasası değiştirerek Banka’ya yasal bağımsızlık verilmesini sağlamıştır. 2003 yılından itibaren ise 2006 yılına değin sürecek olan örtük enflasyon hedeflemesine geçilmiştir.
Kriz sonrası ilan edilen Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile kamuda personel sayısı azaltılmış, ücretler düşürülmüş, tarım sektörüne yapılan devlet desteği minimize edilmiş, geleneksel tarım ürünlerinin bazılarının üretimine (şeker pancarı gibi) sınırlamalar getirilerek özelleştirmeye hız verilmesi kararı alınmıştır. Bu kararların en önemlisi ise para kurulu sisteminin sabit döviz kuru politikasının bırakılarak esnek döviz kuru sistemine geçilmesi olmuştur.
2002 yılı sonunda değişen hükümet, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na bağlı kalmıştır. Bunun sonucunda enflasyon oranı düşmeye başlamıştır. Sağlanan kısmi fiyat istikrarı sayesinde 2006 yılında TL’den altı sıfır atılmış, böylece enflasyon karşısında önemli bir psikolojik başarı elde edilmiştir. TCMB aynı yıl açık enflasyon hedeflemesine geçmiştir.
Haftaya AKP’li yıllar ile yüzyılı tamamlıyoruz.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.