Son haftalarda Türkiye gündemini Hamas-İsrail savaşı kadar meşgul eden olay bir bankacı kadının yaklaşık 50 kişi ile kurduğu parasal ilişki. Yazılı ve görsel basında yaşanan bu ilişkide baş aktrisin figüranları-oyuncuları dolandırdığı anlatılıyor.
Bu anlatımda bir sorun var. Örnekleyelim. Futbolcu A, baş aktrise (X) 1 milyon dolar borç veriyor. Futbolcu A borcu verirken 1,5 milyon dolar olarak iki ay içinde (altı ay da, 1 yıl da olabilir, vade modelimizi etkilemiyor) geri alacağı kendisine taahhüt ediliyor. Eğer bu para 1 yıl vadeli olarak bankaya döviz tevdiat hesabına yatırılsa idi alacağı en yüksek faiz yüzde 5’ti, Hadi diyelim YZ bankası futbolcu A’ya halk diliyle kıyak geçsin ve yüzde 10 faiz versin. Yani 1 yılın sonunda futbolcu A’nın mevduatı 100 bin dolar faiz getirecekti. Futbolcu A, bu faiz gelirini beğenmiyor. Sıradan bir tasarruf sahibi gibi davranmıyor, adı geçen baş aktrise (X) veriyor parasını. Çünkü piyasanın 5 katı faiz geliri elde etmeyi umuyor.
Dönem sonunda baş aktris X bu parayı geri ödemiyor. Sonunda futbolcu A ve diğer oyuncular X bizi dolandırdı diye ağlamaya başlıyorlar. Bu futbolcuların hemen hepsi milliyetçi muhafazakar oldukları için sayın Cumhurbaşkanı’ndan bile paralarını geri almak için yardım istiyorlar.
Şu ana kadar nasıl bu noktaya gelindiğini özetledik. Şimdi analize başlayalım. Bir ülkede faiz oranı yüzde 10 iken siz baş aktrise (X) yüzde 50 faizle para veriyorsanız bunun adı tefeciliktir. Dolayısıyla bu ağlayan 50 kişinin tamamı tefecidir. Tefecilik ise suçtur.
Anlatanlara göre bazı oyuncular ve eski büyük futbolcu (F) paralarını faizi ile geri almışlar. Bu kişiler kendilerine ödenen faiz gelirinden hiç vergi ödememişler. Yani faiz gelirlerini gizlemişler, daha açık ifade ile vergi kaçırmışlar.
Halen yürütülen soruşturmada ne toplu tefecilik eyleminde bulunan 50 kişi ne de vergisi ödenmemiş faiz geliri elde edenlerle ilgili bildiğim kadarı ile herhangi bir suçlama yok. Tek suçlu ortada kalan baş aktris X. Bu arada X’in müdirelik yaptığı D bankasının üst yönetimi yaşanan onca parasal hareketler karşısında üç maymunu oynamış. Bilmeyenler için yazalım, her banka şubesi, bankanın kadrolu çalışanı olan iç denetçiler, bankanın müfettişleri tarafından denetlenme zorunluluğu bulunmakta. Bunun yanında bankalar yeminli murakıpları ve vergi müfettişlerince denetlenir.
Bu denetimler yapıldı mı, bilinmiyor. Sanırım önümüzdeki günlerde buna ilişkin bilgiler kamuoyu ile paylaşılır.
Yazıyı bitirirken Türkiye’nin kara para ve organize suç örgütlerinin yoğun ilgisini çektiğini söylemeliyiz. Nitekim her hafta Interpol tarafından mavi, kırmızı bültenle aranan uluslararası suç örgütü liderleri yakalanıyor. Internet fenomenlerinin halkı soyduğunu yine yakın günlerde öğrendik. Bu kadar suç vakası kanıksanmış gibi. En tehlikeli olan da bu algı.
Algı ya da akıl tutulmasına uğrayanlara da şaşmamak gerek. Çünkü hukukun üstünlüğünün yok olduğu, yargının yürütmenin denetimine girdiği ülkeler de buna benzer olaylar normalleşir. Örnek mi? Latin Amerika’ya, Afrika’ya bakın.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.