9:39 am Psikoloji

Süreğen Çatışmaların Psikolojisi – I

Süreğen çatışmaların genel özellikleri

İnsanların bir arada olduğu her yerde çıkar ve hedefler arasında uyuşmazlıklar olabilir ve bu uyuşmazlıklar da çatışmalara yol açabilir. Bir arada olunan yer bir ev veya iş ortamı gibi küçük bir alan olabileceği gibi daha geniş ölçekte bir toprak parçası, bir ülke, bir kıta, bütün dünya ve hatta -uzaydan yer kapma yarışları düşünüldüğünde- bütün bir evren bile olabilir. Böyle ele alındığında bireyler veya gruplar arasında çatışmaların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğu ve çatışmaların birbirinden farklı nedenleri, nitelikleri, süreçleri olduğu görülebilir. Bununla beraber, bazı çatışmalar süreğen olma özelliği gösterirler. “Süreğen çatışma” (müzmin veya kronik çatışma), topluluklar veya devletler arasında uzun zamandır devam eden, taraflardan birinin kazanması zor görünen ve tarafların barışçıl bir çözüme ulaşmak için birtakım tavizler vermeye ve uzlaşmaya istekli olmadığı özel bir çatışma türü olarak tanımlanabilir.

Literatürde bu tür çatışmalara, uzamış çatışma, dirençli çekişme, habis çatışma ve köklü çatışma gibi isimler verildiği de görülür. Bütün bu isimlendirmelerin ima ettiği ortak özellikler bu tip çatışmaların barışçıl çözüme dirençli olmalarıdır (Crocker, Hampson, ve Aall, 2005; Vallacher, Coleman, Nowak, ve Bui- Wrzosinska, 2010). Filistin-İsrail çatışması süreğen çatışmalara bir örnek olarak verilebilir.

Süreğen çatışmalarda bir taraf veya taraflar kaynakların, gücün ve zenginliğin dağılımındaki eşitsizliğin giderilmesi, işgal, baskı, ayrımcılık, sömürü gibi süreçlerin sonlandırılması, grup ihtiyaçlarının ve arzularının karşılanması gibi amaçlarla hareket ediyor olabilirler. Bazen belli bir toprak parçası üzerindeki hak iddiaları, bazen de ideolojik, dinî, mezhepsel rekabetin doğurduğu güç mücadelesi nedeniyle süreğen çatışmalar ortaya çıkabilir. Nedenleri ne olursa olsun, süreğen çatışmalar taraflar için pek çok anlamda yıpratıcıdır.

Taraflarda yer alan insanların refah düzeyi, güvenlik hissi, potansiyellerini gerçekleştirme imkanları mutlaka olumsuz biçimde etkilenir. Bu olumsuz etkiler bazen çatışan grupların yaşadıkları bölgenin sınırlarını aşıp etraftaki başka toplulukların ve ülkelerin de yaşamlarını, konforunu, huzurunu etkilemeye başlar. Bu etkinin küresel düzeyde hissedilmesi de mümkündür. Bu olası etki alanı düşünüldüğünde süreğen çatışmalar sadece belli grupların veya belli coğrafyaların değil bütün insanlığın sorunudur. Mesela onlarca yıldır devam eden Filistin-İsrail çatışması hiçbir zaman iki toplum arasındaki bir çatışma olarak kalmamış, başka toplumlar, başka devletler ve uluslararası ilişkiler de bu çatışmadan mütemadiyen olumsuz biçimde etkilenmiştir.

Konuyla ilgili araştırma ve incelemeler sonucunda süreğen çatışmaların zeminini oluşturan yedi ortak özellik tarif edilmiştir (Bar-Tal, 2007a, 2013):

1. Grup veya grupların algısına göre çatışma, grubun mevcudiyeti veya bekası için vazgeçilmez olarak kabul edilen ihtiyaçların ve temel hedeflerin elde edilmesi, sürdürülmesi ve korunması içindir.

 2. Süreğen çatışmalarda bazen savaş, bazen küçük ölçekli askerî çatışmalar, bazen terörist eylemler şeklinde şiddet içeren olaylar gerçekleşir ve genellikle grupların savaşçı üyeleri veya sivil üyelerinin yaralanması veya ölmesi gibi acı verici olaylar cereyan eder.

3. Süreğen çatışmalar, tarafların en az biri tarafından sıfır toplamlı müsabaka gibi algılanır yani diğer tarafın uğradığı zararı kendi kazançları olarak, diğer tarafın kazançlarını da kendi kayıpları olarak algılarlar. Bu nedenle taraflar uzlaşma imkanlarına karşı seçici bir körlük sergilerler.

4. Gruplardan en az biri çatışmanın barışçıl yollarla çözülmesinin mümkün olmadığına inanır. Bu nedenle karşı tarafı güç kullanarak bir şeye zorlamakta ısrar eder.

5. Bu çatışma, grup üyelerinin ve bir bütün olarak grubun varoluşunda merkezî bir yere sahiptir. Çatışma artık birey ve grup kimliklerinin bir unsuru haline gelmiştir.

6. Süreğen çatışmalarda bir taraf ya da bütün taraflar, başarıya ulaşmak için bir taraftan büyük maddi harcamalar yaparken diğer taraftan da çatışma sürecine anlamlı bir duygusal yatırım yaparlar.

7. Çatışma uzun bir süredir, en azından bir nesil boyunca devam etmektedir.

Bu özelliklerden de kolayca anlaşılabileceği gibi psikolojik etkenler hesaba katılmadan süreğen çatışmalar tam olarak anlaşılamaz ve dahası psikolojik bir perspektif olmaksızın süreğen çatışmalar için sağlıklı, tutarlı ve nihai çözümler de üretilemez. Bu nedenle süreğen çatışmalar üzerinde akıl yürütürken grupların inançları, duyguları, hassasiyetleri, tutum ve davranışları üzerine odaklanmak gerekir.

Çatışan grupların gerçeklik algısı ve çatışmadan beklentileri ve gelecek tasavvurları bu inançlarla, tutumlarla, duygularla şekillenir. Her ne kadar dünya üzerindeki süreğen çatışmalar yüzeyde birbirinden farklı içerik ve bağlamlar sergilese de derinlerde işleyen psikolojik süreçler benzerdir. Siyaset psikolojisi alanında süreğen çatışmaların bu ortak yönlerine dair hem teoriden hem de alan incelemesinden elde edilmiş olan bilgilerden faydalanmak, çatışmaları anlamak ve bunların nasıl çözülebileceğine dair akıl yürütmek için elzemdir.

Süreğen çatışmaların analizi için anahtar kavramlar

Sosyal psikolojinin önemli isimlerinden Kurt Lewin’in 1951’de geliştirdiği “alan kuramına” göre insan davranışı fiziksel ve psikolojik alanlar içinde şekillenen, beslenen, evrilen fikirler, duygular, değerler, eğilimler, hayaller ve hedeflerin belirlediği edimlerdir. Coğrafya, yaşam alanı, ekonomik imkanlar, demografik değişkenler fiziksel alanı oluştururken kişinin içinde doğduğu ve yetiştiği topluluğun inançları, değerleri, dünyayı algılama ve yorumlama biçimleri, dost ve düşman anlayışları da psikolojik alanın bileşenleridir (Lewin, 1951).

Lewin’e (1951) göre, bireylerin veya grupların davranışlarını analiz ederken psikolojik ve fiziksel alanlar bir bütün olarak ele alınmalı, öncelikle bu alanların özellikleri saptanmalıdır. Çünkü fiziksel ve psikolojik alan bireyin veya grubun algılama, anlama ve anlamlandırma sürecini belirlediği gibi davranış repertuarını da şekillendirecek ve en nihayetinde icra edeceği eylemin de bilişsel ve duygusal dayanaklarını oluşturacaktır (Lewin, 1947).

Bu kuramı en temel ve en basit kavramsal çerçeve ve inceleme aracı olarak kullanıp süreğen çatışmaları anlama ve çözümleme işine girişmek mümkündür. Bunu yapmak için öncelikle süreğen çatışmanın cereyan ettiği alanların yani “sosyal bağlamın” psikolojik yönlerini ve çatışmadaki tarafların “grup psikolojisini” kavramak gerekir. Sosyal bağlam “herhangi bir durumu çevreleyen genel ve sürekli, çok katmanlı ve iç içe geçmiş maddi gerçeklikler, sosyal yapılar ve paylaşılan inanç sistemi seti” olarak tanımlanabilir (Ashmore, Deaux ve McLaughlin-Volpe, 2004). Bir grubun psikolojisi ise o grubun var olduğu sürenin önemli bir kısmında varlığını görece sabit biçimde sürdüren davranış repertuarının yanında acil veya sıra dışı durumlarda sergileyebileceği tepkilere dair eğilimlerini içerir.

Bağlam: Süreğen çatışmaların sosyal bağlamı onlarca yıl boyunca süregiden özellikler gösterir ve bu bağlam toplum üyelerinin yaşantısıyla doğrudan ilişkilidir çünkü toplum üyelerini de bir unsur olarak içeren bağlam, kamuoyunu şekillendirir ve sürekli bir gündem oluşturur. Bu bağlam, toplum üyelerini uyum sağlamaya yönelik bir yaşam biçimi ve dünya görüşü şekillendirmeye zorlar. Bu dünya görüşü de toplulukların yaşamlarını sürekli olarak şekillendirir ve grup davranışının ana çerçevesini belirler. Bu nedenle sosyal bağlam, bireysel ve kolektif yaşamın her alanına etki eder. Mesela dinî referanslar nedeniyle süregiden bir çatışma ortamında insanlar daha dindar bir yaşantıyı benimseyebilirler ve dinî söylemlere daha fazla duyarlı olurlar. Filistin-İsrail çatışması en azından görünürde dinî referanslarla beslenen bir çatışmadır ve bu çatışmada taraflar gitgide daha dindar hale gelmektedir. Filistin’in özgürlük davasının sosyalist, seküler bir çizgiden İslamcı bir çizgiye kayması bu dindarlaşmanın da bir yansımasıdır.

Süreğen çatışmaların uzun süreli bağlamının yanında bir de daha kısa süreli geçici bağlamlar söz konusudur. Kısa süreli bağlamlar, uzun süreli bağlam içinde birtakım yeni olaylara karşı beliren tepkilerle şekillenir. Mesela bir terör eylemi, geçici çatışma durumları, diplomatik birtakım girişimler veya toplulukların yönetici zümrelerinin birtakım söylemleri geçici bağlamlar oluşturabilir (Bar-Tal ve Sharvit, 2008). Bu geçici bağlamlar grupların davranışlarında ani değişikliklere neden olabilir. Süreğen çatışmalarda gerek uzun süreli gerek geçici bağlamlar grupların psikolojisinde belirgin ve anlamlı değişikliklere neden olacak nitelikler gösterir.  Bu niteliklere örnek olarak tehdit, tehlike, stres, belirsizlik verilebilir.

Grup psikolojisi: Süreğen çatışmalarda, uzun süreli veya geçici bağlamlar içinde şekillenen grup psikolojisi, ilgili toplum üyelerinin çatışmayla ilgili inançları, tutumları, değerleri, duyguları, motivasyonları, niyetleri ve eylemlerinden oluşur. Süreğen çatışmalarda yer alan grubun psikolojisi uzun süredir var olan psikolojik bir bileşen kümesinin yanı sıra belirli durumlarda ortaya çıkan anlık psikolojik tepkileri de içerir. Uzun süreli psikolojik bileşenlerle anlık psikolojik tepkiler sürekli olarak birbirini etkiler ve bu etkileşim kolektif bir psikolojinin şekillenmesini dinamik bir süreç haline getirir. Anlık psikolojik tepkiler birey ve grup etkileşimlerindeki her çatışmada görülebilir fakat süreğen çatışmaları farklı kılan, uzun süreli psikolojik bileşen kümesidir. Mesela İsrail ile süreğen bir çatışma içinde olmak, Filistinliler için güçlü bir kimlik unsurudur ve Filistinliler çok erken yaşlardan itibaren “mücahit” kimliğini benimserler. Bu kimlik sürekli biçimde silahlı çatışma içinde olmayı gerektirmez ama çatışma ile ilgili düşünceler, kanaatler, planlar, arzular sebat eder. Bununla beraber Mescid-i Aksa’ya ayakkabıyla girilmesi karşısında Filistinliler ani tepkiler sergileyebilirler. Bu tepki öfkenin güdümünde olabilir. Bu örnekte şöyle bir süreç cereyan eder: İsrail askeri, ayakkabıyla Mescid-i Aksa’ya girdiğinde Filistinlilerin uzun süreli psikolojik bileşenlerinde yer alan düşman algısı pekişir. Yani yeni gelişen bir olay süreğen kanaatleri güçlendirir. Diğer taraftan Filistinlilerin göstereceği şiddet tepkisi de İsraillilerin zihnindeki inançları pekiştirir ve kendi yaptıkları saygısızlığı fark etmelerine engel olur. Böylece her iki tarafın da anlık tepkisel davranışları uzun vadeli psikolojik unsurları pekiştirmiş olur ve çatışma zincirine bir halka daha eklenir.

Toplumsal inançlar: Uzun süreli psikolojik bileşen kümesinde yer alan en önemli bileşen, toplum üyelerinin büyük çoğunluğu tarafından paylaşılan ve değişime dirençli olan toplumsal inançlardır (Bar-Tal, 2000). Bu inançlar kolektif deneyimler sonucunda gelişmiştir ve toplumun değer yargıları, töreleri, gelenekleri, dinî inançları, hedefleri, amaçları, gelecek beklentileri gibi toplumsal imgelerle yakından ilişkilidirler. Süreğen çatışma durumlarında bu toplumsal inançlar çatışmanın sürmesini kolaylaştırır. Bu toplumsal inançlar bir taraftan da güçlü grup içi bağlantılarla birlikte grup kimliğinin çatışmayla harmanlanarak evrilmesine de katkıda bulunur ve süreğen çatışmanın tarafı olmak grup aidiyetinin bir parçası haline gelir (Huddy, 2001).

Duygusal hassasiyetler: Bir diğer bileşen de uzun vadeli duygusal hassasiyetlerdir. Duygular belirli durumlarda ortaya çıkan, kısa süreli tepkilerdir fakat duygusal hassasiyetler kişiler, gruplar, semboller veya sembolik maddi şeylerle ilgili daha sabit ve tutarlı duygu ve düşünce örüntüleridir (Halperin, Sharvit, ve Gross, 2011). Süreğen çatışmalarda var olan hassasiyetler güçleneceği gibi yeni hassasiyetler de gelişir. Mesela Müslümanların zihninde Kabe ve Mescid-i Aksa konusunda köklü bir hassasiyet vardır. 1400 yıllık bu hassasiyetin yanında Filistin-İsrail çatışması süreci, dünyadaki Müslümanlar için Gazze konusunu da yeni bir hassasiyet haline getirmiştir.

Süreğen bir çatışmada bütün grup üyeleri çatışmanın her sahnesini deneyimlemez, bu nedenle duyguları herkes aynı şekilde yaşamaz fakat gelişen veya bir şekilde geliştirilen hassasiyetler grubun her üyesinde yerleşik hale gelebilir. Bu hassasiyetler grupların tepkilerinin şekillendirilmesinde, grupların harekete geçirilmesinde ve birtakım fedakarlıkların yapılmasında işleri kolaylaştırabilir.

Süreğen çatışma bağlamında şekillenen toplumsal inançlar, duygusal hassasiyetler ve çatışmada kullanılacak araçlar konusunda bütün grup üyeleri arasında fikir birliğinin her zaman olmadığını da belirtmek gerekir. Özellikle süreğen çatışmaların tırmanması döneminde grup üyeleri arasında toplumsal inançlar ve duygusal hassasiyetler konusunda daha yüksek oranda bir fikir birliği olur ve bu fikir birliği çatışma araçları konusunda da görülür.

Buna mukabil, süreğen çatışmaların geçici sükunet dönemlerinde ve barışa doğru bir gidişin muhtemel olduğu dönemlerde araçlar konusunda daha az fikir birliği olduğunu da görmek mümkündür. Örnek olarak, Filistin-İsrail çatışmasında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İslami Direniş Hareketi (HAMAS) arasındaki fikir ayrılıkları özellikle çatışmanın sükunet dönemlerinde daha belirgin hale gelirken bir İsrail saldırısı söz konusu olduğunda bu fikir ayrılıklarının kolayca rafa kaldırıldığını görebiliriz.

Önderler: Süreğen çatışmalar incelenirken göz önünde bulundurulması gereken önemli bir diğer kavram da “önder” kavramıdır. Önderler topluluk üyelerinin kolektif psikolojik durumlarının inşasında önemli rol oynayan öncü kişilerdir (Reicher, Hopkins, Levine, ve Rath, 2005). Kanaat önderi de denilen bu kişiler, bir durumun çatışma doğurup doğurmayacağının belirlenmesinde, topluluğu aydınlatma, yönlendirme, topluluğa hedef belirleme, hedeflerin gerçekçiliğine toplumu ikna etme ve topluluk üyelerini harekete geçirme konusunda da aktif rol oynarlar. Bunun da ötesinde, hedeflere ulaşmak için kullanılacak araçların seçilmesinde de bu önderlerin önemli etkisi olabilir. Topluluk üyeleri için, özellikle de genç üyeler için, rol modeli olan önderler grup üyeleri için ortak özdeşim nesnesi işlevi de görürler ve bu özdeşimler sayesinde ortak grup kimliğinin oluşmasında da maya etkisi gösterirler. Bu işlevler süreğen çatışmalarda son derece önemlidir ve bu nedenle süreğen çatışmaların analizinde önderlerin psikolojisi ve kişilik özellikleri de göz önünde bulundurulmalıdır.

Yatırımcı ve fırsatçılar: Süreğen çatışmalar bazı kişi, grup ve organizasyonlar için bir yatırım ve fırsat alanı olarak görülebilir. Bu kişi, grup veya organizasyonlar süreğen çatışmadan maddi, manevi, coğrafi, stratejik çıkarlar elde etmeye çalışabilirler. Çatışmanın başlamasından, devam etmesinden veya belli bir şekilde çözüme kavuşmasından faydalanacak olan bu yatırımcı ve fırsatçılar, çatışmaların başlaması, sürmesi, işlerine geldiğinde durması, sonra tekrar başlamasında gizli veya aşikar biçimde aktif veya pasif roller oynayabilirler. Yatırımcı ve fırsatçıların teşebbüslerindeki psikolojiyi anlamak süreğen çatışmaların hem anlaşılmasında hem de çözülmesinde önemli katkılar sağlayabilir.

Devam edecek…

Kaynaklar:

Ashmore, R. D., Deaux, K., ve McLaughlin-Volpe, T. (2004). An organizing framework for collective identity: Articulation and significance multidimensionality. Psychological Bulletin, 130, 80–114.

Bar-Tal, D. (2000). Shared beliefs in a society: Social psychological analysis. Thousand Oaks, CA: Sage.

Bar-Tal, D. (2007). Sociopsychological foundations of intractable conflicts. American Behavioral Scientist, 50, 1430–1453.

Bar-Tal, D. ve Sharvit, K. (2008). The influence of the threatening transitional context on Israeli Jews’ reactions to Al Aqsa Intifada. içinde, V. M. Esses & R. A. Vernon (editörler.), Explaining the breakdown of ethnic relations: Why neighbors kill (ss. 147–170). Oxford: Blackwell.

Bar-Tal, D. (2013). Intractable conflicts: Socio-psychological foundations and dynamics. Cambridge: Cambridge University Press.

Crocker, C. A., Hampson, F. O., ve Aall, P. R. (2005). Introduction: Mapping the nettle field. In C. A. Crocker, F. O. Hampson ve P. R. Aall (editörler.), Grasping the nettle: Analyzing cases of intractable conflict (ss. 3-30). Washington, DC: United States Institute of Peace Press.

Halperin, E., Sharvit, K., ve Gross, J. J. (2011). Emotions and emotion regulation in conflicts. Içinde, D. Bar-Tal (ed.), Intergroup conflicts and their resolution: A social psychological perspective (ss. 83–103). New York: Psychology Press.

Huddy, L. (2001). From social to political identity: Implication for political psychology. Political Psychology, 22, 127–156.

Lewin, K. (1947). Frontiers of group dynamics: I. Human Relations, 1, 5–41.

Lewin, K. (1951). Field theory in social science. New York: Harper & Row.

Reicher, S., Hopkins, N., Levine, M., ve Rath, R. (2005). Entrepreneurs of hate and entrepreneurs of solidarity: Social identity as a basis for mass communication. International Review of the Red Cross, 87(860), 621–637.

Vallacher, R. R., Coleman, P. T., Nowak, A., ve Bui-Wrzosinska, L. (2010). Rethinking intractable conflict: The perspective of dynamical systems. American Psychologist, 65, 262–278.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 101 times, 1 visit(s) today

Close