Önemle belirteyim: Yazımı hazırlarken 2017 yılında Facebook vasıtasıyla arkadaş olduğum kendisiyle birçok kez söyleşi yaptığım Osman Cavcı ile film hakkında bizzat görüştüm. Sağ olsun, kendileri beni kırmadı. Huzurunuzda ona bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yeşilçam bir ruhtur şüphesiz. Son Yeşilçamlı lakaplı Osman Cavcı da o ruhun ta kendisidir. 80’li yılların başında Hababam Sınıfı Güle Güle filmiyle başlayan kariyerini Muhsin Bey, Renkli Türkçe gibi filmlerle taçlandıran Cavcı, kariyeri boyunca sinemanın her sınıfıyla çalışma imkanı bulmuştur. Türk sinemasının A sınıf yönetmen ve yapımcılarıyla da çalışmıştır; B ve B’nin altı sinemacılarla da iş yapmıştır. Münir Özkul, Kemal Sunal, Şener Şen, Ayşen Gruda, İlyas Salman, Adile Naşit, Şevket Altuğ gibi tüm devlerle aynı projelerde birlikte olan Cavcı, idolündeki isim olan Öztürk Serengil ile yapımcısı olduğu filmlerde yıllar sonra arzıendam etmiş bir sinema adamıdır.
Osman Cavcı; Ot, Öküz, Onuncu Köy, Aksi, Eylül gibi dergilerde, Öteki Sinema gibi web sitelerinde onlarca yazısı olan, sinema içeriği üreten her oluşumun davetine sevinçle icabet eden, üstüne üstlük Yanlış Anlaşılmış Filmler isimli bir de sinema kitabı bulunan önemli bir sinefildir.
Cavcı’nın YouTube kanalını açtığınızda onun kesinlikle bir sinema sevdalısı olduğunu ilk bakışta anlayabilirsiniz. Bir videoda karşınızda Türk Rambo Serdar Kebapçılar ile, bir başka videoda karşınıza Türk Zagor Levent Çakır ile çıkan Cavcı yaptığı internet dizilerinde, sadece bir filmde Cüneyt Arkın’ın oğlunu oynayan, aslında çok da profesyonel bir deneyime sahip olmayan Fuat Aykut’u ekibine dahil edip onu onore edecek kadar Yeşilçamlıdır.
Tam da Cem Yılmaz’ın Erşan Kuneri’nin ikinci sezonunu çektiği bugünlerde Cavcı’ya hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira o, Cem Yılmaz’ın –Pek Yakında filmi hariç- Yeşilçam’ın kültlerini kullanıp Yeşilçam’ı tiye alan, Yeşilçam gerçeklerinden uzak parodilerine karşın Yeşilçam’ı anlamaya çalışmış ve özel deneysel filmlere imza atmıştır. Renkli Türkçe bunlardan birisidir mesela. Altın Portakal’da Nilüfer Aydan’a “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” ödülünü getiren bu film, dışlanan kadın oyuncuların iadeiitibar filmidir ve bilinçaltı kavramını Freud titizliğiyle bizlere hissettiren önemli bir eserdir.
Cavcı’nın 2000’li yılların başında Renkli Türkçe ile hemen hemen aynı dönemde yazdığı hatta o dönem Ezel Akay tarafından da fikri beğenilen, sinema tutkusunu anlatacak olan Cango’nun çekimleri türlü imkansızlıklar yüzünden ne yazık ki 2022 yılını bulmuştur. İstanbul’dan İzmir’e taşınan Cavcı, yıllar sonra, bavulundan çıkan eski senaryosunu sadeleştirip cep telefonuyla filmleşmiştir. Vardır bir hayır.
Filmin Konusu:
Çocuk yaşlarında kendisi gibi oyuncu babası İsmail Cavcı ile Beyoğlu’nda gezen Osman Cavcı’nın, filmlerde irili ufaklı rollerde oynayan yarı meczup çokça değişik kovboy kıyafetleriyle etrafta dolanan gerçekten de kendisini kovboy zanneden sinema oyuncusu Cango’yu, “11 Osman”ın kahvesine girerken görmesi ve babasının “Sakın gülme! Hasta o.” demesi Cavcı’da inanılmaz bir tesir bırakacaktır.
Gençliğinde birçok Erişte Western filminde figüranla üçüncü adam arasında roller alan ve kendisini gerçekten kovboy zanneden Cango’nun hayali, sinemanın İstanbul’u olan Hollywood’a gitmektir. Sanrı ve hezeyanlarla yaşayan bir sinema emekçisinin, çark içerisinde ezilerek çarpılmasını, gerçek ile hayal arasındaki bölünmelerini, otel odalarında yokluk içinde eksilmelerini göreceğiniz -YouTube’da var- eserin sinema tutkusuna sahip B film severler için inanılmaz keyif vereceği inancındayım.
Filmin Artıları:
- Hasan Yıldız, Necdet Kökeş gibi sinemamızın önemli kavgacı oyuncularının filmde anlatıcı olarak yer almaları. Dönemin şahitlerinin İstanbul Beyoğlu’nda Cavcı’nın sorularını yanıtlayarak arkadaşı oldukları Cango’yu anlatması filme dokümanter bir ruh katmıştır diyebiliriz.
- Bizimkiler dizisinde Sarhoş Cemil rolüyle tanıdığımız Uğurtan Sayıner’i dünya gözüyle izleyebildiğimiz son film olması. Cavcı’nın ev arkadaşı olan büyük usta Uğurtan Sayıner’i filminde oynatması şüphesiz onur verici bir hadisedir. Bir emektar oyuncunun son günlerinde bile sinemadan kopmaması onun için moral verici, yaşama sıkı sıkıya bağlayıcı bir aktivite olmuştur diye düşünüyorum.
- Filmin underground bir ruha sahip olması. Filmi izlerken 90’ların sonu, 2000’li yılların başındaki yeraltı filmlerin tadını aldım. Üçüncü sınıf otel odaları, yağmurlu sokaklar, içine kapanık bir adam ve bolca sahtekar olan fâni insanlar…
- İzmir sokak sanatçılarının ezgileriyle filmin süslenmiş olması. Yokluğun estetiğine her zaman inanırım!
- Birkaç saniyelik bir istasyon sahnesi ve sinema perdesine benzetilen tren pencereleri… Bence harikaydı!
- Bazı sahnelerin MOBESE kaydı gibi çekilmesi. Bu çekim yöntemi genelde büyük dram sahnelerinde kullanılmış. Aklıma hiç gelmeyen bir yöntemdi doğrusu. Ancak izlerken şunu fark ettim: Büyük bir dramı uzaktan üçüncü bir göz olarak izlemek bence hem daha gerçekçi hem de daha ürpertici… Dayak yiyen bir kişinin olay anında hissettiği sadece fiziksel acıyken balkondan veyahut televizyondan izleyen kişi için izlenilen şey ilkel bir vahşettir. Acıyı daha fazla hissetmek için uzaklaşmak. İlginç, değil mi?
Filmin Eksileri:
- İyi bir yapım şirketi, reji ekibi ve oyuncu kadrosuyla çekilmemesi. Osman Cavcı, Renkli Türkçe’de kurduğu ekibi Cango’da kurabilseydi bugün çok daha farklı, bol ödüllü bir sanat filminden bahsedeceğimizin garantisini verebilirim. Zira bu filmdeki ruh, 90’larda Derviş Zaim ile tetiği basılan yeraltı sinemamızın ruhu!
- Filmin büyük bir kısmının İzmir’de çekilmesi. Çekilen yerler kesinlikle kötü değil, güzel anlar da yakalanmış ama bence bu film İstiklal, Karaköy, Eminönü hattının filmiydi!
- Filmin bütçesi için yardım isteyen Osman Cavcı’nın talebinin karşılık bulamaması. Şüphesiz Renkli Türkçe filmi Cango kadar sahipsiz bırakılmamıştı. Bu durumu da göz ardı etmemek lazım.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.