Kazanacağı belediyelere kayyum atanma olasılığı, İstanbul seçimlerine etkisi, “ötekileştirilmesi” bağlamında DEM Parti’nin durumunu nasıl görüyorsunuz?
Siyasi partileri tasnif ederken kullandığımız bir metot var. Siyasi parti sayısı sınırsız. Türkiye’de yüze yakın siyasi parti var ve bunların birçoğu da seçime girebilecek durumda. Böyle baktığınız zaman, bir siyasi partinin, koalisyon kurma potansiyeli var mı diye bakıyorum. Parlamento üzerine düşünelim, herhangi bir siyasi parti, kazanacak bir koalisyon kurulmasına dahil olabiliyor mu? Bu birinci kriter. Onsuz da kazanacak koalisyon kuruluyorsa ya da kurulacak koalisyonların hepsi onsuz kurulabiliyorsa bu ciddiye alınacak bir parti değil.
Bunu parlamentolar üzerinde düşündüğümüz için genelde yapılan şey şu: “Referandum için gereken 50+1 oranını sağlayabilecek kaç kombinasyon var, bu kombinasyonların kaçında siyasi parti yer alıyor?” sorularıyla siz o siyasi partinin gücünü hesaplayabiliyorsunuz. Başka bir kriter de o partinin bir koalisyon bozucu olup olmayacağı, bir “şantaj” potansiyeli taşıyıp taşımadığıdır. O parti kurulmuş bir koalisyondan çıkarsa o kaybeden koalisyon oluyor mu? Bunlar birilerine çok benziyor gibi bir gözükseler aslında koalisyon potansiyeli ve şantaj potansiyelinin birbirinden ayrı şeyler olduğunu, ayrı mekanizmalarla ilişkilendiğini söylememizde fayda var.
İstanbul seçimlere baktığımızda, DEM ve öncülü Kürt siyasi hareketleri koalisyon kurabilen bir siyasi parti olduğunu gösterdi. Ne zaman? 2019 ikinci tur seçimlerinde… Kendileri aday çıkarmıyor. Kendileri aday çıkarmayınca da, seçmenlerinin kayda değer bir kısmı, yüzde 80’i, 90’ı diyelim, büyük bir çoğunluğu, özellikle ikinci turda Ekrem İmamoğlu’na oy verdiler. Önemli bir şey bu, seçim kazandırabiliyorlar. Daha küçük ölçekte baktığımızda, İstanbul’un Küçükçekmece ve Esenyurt gibi ilçelerinde de seçimi kazanması, Kürt seçmenin oylarıyla mümkün oldu. Başka illerde de örneğin Adana’da, bu durumun geçerli olduğunu biliyoruz. En azından potaya sokmada Kürt siyasi hareketi aday göstermediği zaman katkı verebildi. O halde burada bir koalisyon kurma potansiyeli var. Şantaj potansiyeli var mı peki? Kazanan koalisyonu bozabiliyor mu? İstanbul seçimlerine baktığımızda, en son seçimde yüzde 10’a yakın bir oy aldıklarını görüyoruz. İlk seçimin ikinci turu 52’ye 48 bitmişti. Diyelim ki Kürt seçmenin hepsi de Kemal Kılıçdaroğlu’na oy verdi, o iki puanı bunun içinden düşerseniz zaten seçimin sonucu belirleyici oluyor. Eğer İstanbul’da yapılan seçimlerde EMEP ya da Kürt siyasal hareketi kendi adayını göstermiş olsaydı İstanbul’daki seçim sonuçları farklı olurdu. Bunu başka nereden biliyoruz? Diyarbakır’dan biliyoruz. Diyarbakır’a ve Güneydoğu’ya baktığımızda, DEM’in desteğini çekmesinin, Kürt seçmenin desteğini çekmesinin kayda değer bir oy kaybına yol açtığını görebiliyoruz. Demek ki böyle potansiyeli de var partinin, koalisyon bozabiliyor yani şantaj potansiyeli de var.
İstanbul seçimlerinde şu anda yanıtlamamız gereken esas soru şudur: “Kürt siyasal hareketi kendi adayı ile seçime girecek mi girmeyecek mi?” Bu çok katmanlı bir karar. Söz konusu Kürt siyasal hareketi olduğunda bunu sadece o partinin yerel tercihleriyle açıklamak mümkün değil. Buradaki kararlarda mutlaka Edirne’nin, İmralı’nın, Kandil’in, uluslararası konjonktürün etkisi de olabilir. Bu partinin burada aday gösterip göstermemesi ve hemen herkesin, bunun İstanbul’a mal olabileceğini bilirken, masada bunu tutması; sadece İstanbul ile ilgili kaygılardan kaynaklanmaz. Önemli bir mesele de Güneydoğu Anadolu meselesidir. Güneydoğu Anadolu’daki büyükşehirlerin birçoğunda DEM’in adayının kazanacağını şimdiden söyleyebiliriz. Birçok ilçede de. Peki, DEM’in adayları bölgeyi yönetebilecek mi? Bu tartışılır. Çünkü çok kısa sürede kazanan adayların görevden alınmaları, yerlerine kayyumların atanması söz konusu olabilir. Mümkün. DEM o bölgede yönetemez hale geliyor. Bunu da masada tutmak zorundalar. Yani Güneydoğu’da ne olacağı kayyum yönetiminin geri gelip gelmeyeceği önemli bir şey ve bu mayıs seçimlerinde biraz yok sayılan bir şey oldu. Çünkü gördük ki iki tur arasında kayyumla ilgili taviz verilemeyeceği söylenmiş yani kayyum atamalarının yeniden gerçekleşeceği. Bu, parti açısından çok hayati bir çizgi. Hem ideolojik sebeplerden yani demokrasinin yaşayabilmesi için herkesin o seçimde kazanma şansı olması, kazandıktan sonra yönetme şansı olması gerekiyor; hem de maddi açılardan düşündüğünüz zaman, Diyarbakır, Batman gibi.., oraları yönetebiliyorsanız tabii ki maddi kaynağa da erişiyorsunuz, ne olursa olsun. Bu küçümsenecek bir bedel değil fakat bu geçen seçimlerde yok sayıldı.
Başka bir sorun olarak eklemiz gereken şeylerden bir tanesi de DEM’le diyalog içerisinde olmanın bir siyasi ayıp olarak çerçevelenmesi. Cumhur İttifakı, hükümet eden ittifak, bunu şimdiden kullanmaya başladı. Buna geçmişte Millet İttifakı’nda yer almış bazı aktörler de dahil oldu. DEM’le aynı masada oturmak, DEM’e taviz vermek, DEM’le bir koalisyon protokolü imzalamak, dünyanın en ayıp şeyiymiş gibi görülüyor. Her tabanın kendi hassasiyeti var. Bu hassasiyetlerden dolayı zaten bunun kullanıldığını da kolaylıkla söyleyebiliriz. Tabanlarda böyle hassasiyetler olmasa yapılmaz. DEM’le çalışmak kolay değil. Yani çalışılabileceğini söylemek kolay değil. İşin pratiğe dökülmesi ayrı bir şey. DEM’e bir belediye başkan yardımcılığı ya da bir belediye verme şansınız yok. Ama esamesi okunmayan bir siyasi parti, ilçe isteyebiliyor hatta büyükşehir isteyebiliyor. DEM’in öyle bir şansı yok. DEM’le yapılan bütün diyaloglar bu partiler açısından perde arkasından yapılacak. Zaten DEM’le de konuşabilecek çok fazla parti kalmadı yani İYİ Parti’nin bu saatten sonra DEM’le konuşacağını düşünmüyorum, muhtemelen bunu konuşsa konuşsa CHP konuşabilir. Bunu konuştuğu her yerde de okları üzerine çeker. Böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Buradaki esas mesele DEM’in bir aday göstermesi durumunda, seçimi kazanması tehlikeye girecek olan İmamoğlu. İmamoğlu bugün itibarıyla çatıda kurulamayan ittifakları tabanda kurma iddiası taşıyor. Zaten DEM’in liderlerinden birinin ifade ettiği üzere Başak Hanım aday dahi olsa bir kesim seçmen gidip İmamoğlu’na oy verecektir. Yani oradan bir oy kapacak, bunu biliyoruz ama bu gitmesi muhtemel on puan ise on puanın ne kadar olacak? İmamoğlu açısından, DEM’in aday göstermemesi şimdilik önemli gibi gözüküyor. Gösterdikten sonra ne yapılabileceği tartışma konusu. Kendisinin DEM’i şeytanlaştıran, ötekileştiren bir konvoya katıp katılmayacağını zaman içerisinde göreceğiz. Çünkü DEM, HDP ya da Kürt siyasal hareketi; Türkiye’deki birçok seçmenin siyasal ötekisini oluşturuyor. Konjonktürel gelişmelere de bağlı olarak Türkiye’nin sınırlarının dışındaki gelişmelere, bu ötekileştirmenin, şeytanlaştırmanın daha da gözle görülür, elle tutulur hale gelmesi mümkün. O dönemde DEM’le “masaya” oturmak neredeyse imkansız hale gelecektir.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.