12:30 pm Muhammet Ali Yunus, Siyaset

31 Mart Sonrası Tufan mı, Türkiye’nin Rusyalaşması mı?

Seçimler bir ülkenin kaderini değiştirir mi? Türkiye’de seçimlerden önce hep dillendirilen bir söz vardır: “Bu kader seçimi olacak.”  Genellikle muhalefet partilerinin bu söylemi seçmenini konsolide etmek için kullandığı söylenebilir. Ancak seçimlere olduğundan fazla anlam yüklemenin en çok muhalefete zarar verdiği ortadadır. 2023 Mayıs seçimlerinin ardından 6 ay boyunca neredeyse muhalefetin sesi duyulmadı. Bunun sebebinin bir seçime olduğundan fazla anlam yüklemek olduğu söylenebilir.

İktidar her zaman eleştiri oklarının hedefi olan politikalarını sandığı göstererek meşrulaştırmaya çalıştı. Muhalefet de yanlış politikaların sandıkta aklanabileceğini iktidarın dayatmasıyla kabullenmiştir. Bu kanıksamanın iktidar partisine daha çok alan açtığı ve bütün demokrasiyi seçime indirgemeye çalışan siyasi söylemine destek verdiği söylenebilir.  Dolayısıyla algının gerçek olduğu bir çağda, bütün demokrasiyi ve ülkenin kaderini seçimlere indirgemek AKP’nin hegemonyasını inşa etmesine de yaramıştır.

Peki, 31 Mart 2024 Seçimleri Sonrası Tufan mı?

Bu bir algıdır. Post-gerçeklik çağında gerçek, artık algının önündedir. Muhalefet seçim öncesi tartışmalarında bu seçimi yine bir kader seçimi olarak görürse kaybedilecek bir seçim sonrası yaşanan bir tufan olmasa da öyle algılanacaktır.  Şöyle ki seçim öncesi yaşanan her tartışmanın bir anlamı vardır. Bu tartışmaların sonucunu ve bu tartışmalardaki doğruyu seçim sonuçlarına bağlamak seçim sonrasını muhalefet için tufana dönüştürebilir.

Mesela 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesi muhalefetin iddiası cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini parlamenter sisteme geri döndürmekti. Seçim iddiaları ve tartışmaları bu yönde yaşanmıştı. Ancak seçim kaybı sonrası bu tartışma sona ermişti. Yani seçim öncesi tartışmaya açılan meselelerin sonucunu sandık tayin etmektedir. Bu bağlamda, muhalefetin yıllardır her seçimi bir kader seçimi olarak görmesi artık ortaya bir tufan algısı oluşturmuştur. Algı da yaşanan bir gerçekliğe dönüşebilir.

Kader mi, Siyasi Ajanda mı?

Muhalefetin bu algıyı yaratmasında haklı tarafları da vardır. 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı krizinden beri AKP’nin sistematik bir biçimde önce cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi söz konusu oldu. Sonra da başkanlık sistemine giden yolların taşları döşendi. Ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ülkeye yerleşti

Ayrıca iktidar her seçimi bir sonraki anayasa değişikliği için bir tartışma ortamı şeklinde geçirmeye devam ediyor. Bu noktadan bakıldığında iktidarın bir ajandası olduğu söylenebilir. Yine de bu ajandayı kader seçimi veya tufan söylemleri ile karşılamak muhalefetten çok iktidara yaramaktadır. Çünkü seçimlerin kazananı ve kaybedeni uzun süredir değişmedi.

İktidarın Uydusu Bir Muhalefet mi?

Ancak Mayıs 2023 seçimleri muhalefet partileri için kritik bir dönemeç oldu ve ittifak halindeki muhalefet siyasi pozisyon alışlarını yeniden değerlendirdi. Millet İttifakı’nın dağılması ve bütün muhalefet partilerinin ayrı ayrı seçimin yolunu tutması bunun bir göstergesiydi. Artık muhalefet partileri için AKP’ye kaybettirmek bir hedef olmaktan çıktı. Bu da doğal olarak bu partilerin AKP hegemonyasını kabul ettiğinin alametlerindendir. Yani bu partiler AKP rejimine muhalif olmadan siyaset yaparak siyasi alan içinde etkin olmayı tercih etmektedirler. Böylece kendi iktidar alanlarında muktedir pozisyonlarını sürdürmeyi birincil amaç haline getirmiş durumdalar. Bir şekilde de siyasetin yarattığı sermayeden kendi paylarına düşeni alma peşindeler.

Bu bağlamda her partinin İstanbul’da yarışa girmesi kendilerini bu yeni düzenin parçası olabileceklerini göstermesinin kanıtı olarak sunulabilir. Özellikle AKP’nin tüm seçim planlarını kurduğu İstanbul’da yarışa girmesini böyle açıklamak mümkün olabilir. Hatta CHP içerisinde Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’un kaybedilmesini istediği de tartışılmaktadır. Böylece Kılıçdaroğlu ve ekibi CHP’yi geri alarak bugünkü muhalefet partilerinin olduğu noktaya gelecek. Kısaca AKP’nin rejimine muhalif olmadan herkes kendi iktidar alanında muktedir olacak. Bu bir kazan-kazan stratejisi olarak da tanımlanabilir.

Diğer yandan, DEM’in AKP’ye uzattığı zeytin dalları da bunun habercisi olabilir. Zira uzun yıllardır belediye kaynaklarından uzak Kürt siyaseti de yerel iktidar ağlarında zayıflama eğiliminde olabilir. Bu sebeple kendi iktidar alanında belediyelere sahip çıkarak yine rantı ve kaynakları dağıtır bir pozisyona gelmek istemektedir. Bu sebeple de Erdoğan ile çatışmak yerine uzlaşmayı seçen bir pozisyona geldiler

Artık muhalif partilerin yeni stratejisini şu şekilde tanımlamak mümkündür: Kitlelerini diğer muhalefet partileri ile birleştirmemek üzere siyaset yaptıklarında ve bir daha yüzde 50’yi aşacak siyasete kalkışmadıkça Erdoğan’dan istediklerini alabileceklerini ummaktalar.

İşte Bu Tufanın Kendisi: Hegemonyacı Parti Sistemi

Bugün seçim öncesi tartışma ve iddia İstanbul için yapılıyor. Bütün muhalefet partileri İstanbul’dan aday göstererek kendilerinin yeni düzene hazır olduklarını göstermekteler.  Artık İstanbul’u kazanmanın veya kaybettirmenin anlamı şudur: AKP’nin İstanbul’u kazanması veya uzlaşmalı muhalefetin İstanbul’u kaybettirmesi, ülkede hegemonik tek parti ya da hegemonyacı parti sisteminin kurumsallaşması anlamına gelmektedir.

Bu sistemde bir tek parti bütün düzenin hakimidir. Diğer yandan muhalefet görevini icra eden izinli uydu partiler söz konusudur. Artık siyasi rekabet yoktur veya siyasi rekabet olduğu illüzyonu vardır. Çünkü muhalefet partileri iktidarın rakibi değil, paydaşları olarak hareket etmektedir. Bu sistemde iktidar devri söz konusu değildir. Bu sistemdeki demokrasi kalitesinden bahsetmenin bir anlamı yok. Başka bir deyişle, siyasetimizin Ruslaşması veya Rusyalaşması söz konusudur.

Yıllardır AKP’nin seçimleri, zayıf muhalefet ile kazandığı yorumları yapılmaktaydı. Bazı dönemeçlerde muhalefeti de dizayn ettiği söylenmiştir. Bugün İstanbul seçimlerinin kaybedilmesi ülkedeki hegemonyacı parti sistemi algısını ve gerçekliğini yerleştirebilir. Çünkü bütün partiler iddialarını İstanbul üzerine kurguladı.

Peki Erdoğan’ın İstanbul’u Kaybetmesi Ne Anlama Gelir?

Mutlaka tufan habercisi değildir. Ancak Türkiye’de siyasi yarışın hala bir şekilde süreceğini gösterecektir ve Rusyalaşma tehlikesi birkaç adım öteye gidecektir.  Ancak İstanbul’un CHP tarafından kazanılması, İstanbul’da iddia koyan partilerin kaybı olarak görülebilir. Başka bir deyişle, bu partilerin ne kazandıracak ne de kaybettirecek güce sahip olan partiler olduklarını bize göstermiş olacaklardır. Yani bu partiler kitlelerini ya CHP’ye ya da AKP’ye kaybedeceklerdir. Ya da bu süreçte yeni siyasi aktörler ortaya çıkacaktır. Çünkü siyasetin doğasında uzlaşı kadar rekabet de vardır.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 484 times, 1 visit(s) today

Close