10:13 am Siyaset

Aşırı Sağın Yükselişi ve Küreselleşme

Kasım ayında iki önemli ülkede Arjantin ve Hollanda’da aşırı sağcı partiler yapılan seçimleri kazandı. Arjantin’de enflasyonu “yok etme” ve devleti elektrikli testereyle kesme sözü veren aşırı sağcı  Javier Milei, Arjantin’in başkanı seçildi. Milei, seçimlerde oyların yüzde 55,69’unu elde etti. Milei, seçim sonuçlarının kesinleşmesinin ardından “Bugün Arjantin’in yeniden inşası başlıyor. Bugün Arjantin için tarihi bir gece,” dedi. Yeni başkan Buenos Aires’teki kampanya merkezindeki coşkulu destekçilerine zaferini bir “mucize” olarak nitelendirdi. Haklı da. Çünkü kendisi bile seçimi kazanacağını beklemiyordu.

Milei, Arjantin’in halen yaşanılan hiper enflasyon ve her geçen artan yaygın yoksullukla mücadele etmek için “köklü değişiklikler” sözü verdi. Bunun yanında milliyetçilerin gururunu okşayan sözler de söyledi. Diğer ülkelere de bir mesaj gönderdi: “Arjantin, dünyada asla kaybetmemesi gereken yere geri dönecek.”

10 Aralık’ta göreve başlayacak olan Milei, kampanyası sırasında Arjantin’in 45 milyon vatandaşının yüzde 40’ını yoksulluk içinde bırakan ve enflasyonu yüzde 140’ın üzerine çıkaran mali felaketin üstesinden gelmek için merkez bankasını kapatmayı ve ulusal para pesodan vazgeçip dolara geçeceği sözü verdi.  

Milei’yi ilk tebrik edenler eski Brezilya devlet başkanı Bolsonaro ve eski ABD başkanı Donald Trump oldu. Aslında Milei, Bolsonaro ve Trump’tan çok daha aşırı ve istikrarsız.  Buna rağmen Arjantin halkının tercihini Milei’den yana kullanmasının altında ülkenin içinde bulunduğu iktisadi kriz karşısında yaşadığı “çaresizlik” var.

Milei, koltuğa oturduktan sonra söylediklerini yapmaya başlarsa Arjantin ekonomisinin çökeceği kesin. Bu süre, adeta süper özelleştirme yanlısı başkanın ülkeyi ne kadar ulusal ve uluslararası sermayeye peşkeş çekeceğine bağlı. Çünkü Arjantin’in sahip olduğu enerji kaynakları uluslararası sermeyenin ağzının suyunu akıtmakta.

Laleler Ülkesinde Yeşeren Kaktüsler

Hollanda Avrupa’nın sosyal devlet kimliğini sürdüren ülkelerinden birisi olmasına rağmen göçmenler halkın dengesini bozdu. Eskiden sapkın olarak görülen Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, seçimlerden kendisinin bile inanamadığı bir sonuç aldı ve birinci parti oldu. Bu zaferle adeta lale bahçesini kaktüslerle kapladı. PVV, İslam karşıtlığı ile tanınıyordu ve Hollanda’da az sayıda lümpen tarafından desteklenen bir partiydi.

PVV’yi başarıya götüren olgu sığınmacılar ve daha önce Hollanda’ya göçenlerin ülkenin yerli halkının yaşam biçimini tehdit eder hale gelmesi oldu diyebiliriz. Ülkede daha önce iktidarda olan liberal ve sosyal demokratların etnik kimliklere yaklaşımı sıradan sakin bir yaşam süren Hollandalıların yaşam alanlarını bu kitleye kaptırmaya başladı. Hollanda halkı için sonun başlangıcı da bu oldu.

Küreselleşme Göçün Ana Nedeni

1980 sonrası etkinliği hızla artıran küreselleşme post-modernitenin zaferidir. Toplumsal çatışmaları etnik ve dinsel özgürlükleri artırarak durduracağını sananlar özellikle Ortadoğu ve Afrika’da daha genel bir ifade ile gelişmekte olan ülkelerdeki dengeleri ters yüz etti. Arap baharının yarattığı kargaşa bugün tüm dünyayı sığınmacı sorunu ile baş başa bıraktı. Çok kimlikli ülkelerde her kimlik ülkeye egemen olmak istedi. Bu talebin yarattığı çatışma ortamı başlangıçta bu ülkelerde ABD hegemonyasını artırsa da sonunda izlenen politika bumerang gibi geri döndü. ABD ve Avrupalı ülkeler kendi yarattıkları canavara yem olmaya doğru hızla yuvarlanmakta. Bu tablo böyle devam ederse bazı Avrupa ülkelerinin asıl vatandaşları mevcut doğurganlık hızı farklılığı nedeniyle yirmi yıl içinde kendi ülkelerinde azınlık konumuna düşebilirler.

İngiltere bunu gördü ve yavaşça AB’den uzaklaşarak kendi ipini kendisi çekti. Avrupa’da birçok ülkenin aşırı sağ hükümetlere teslim olması (İtalya, İsveç, Macaristan gibi) bundan dolayı sürpriz değil. Çatışma, iklim değişikliği kaynaklı krizin derinleşmesi ile göçmen/sığınmacı baskısı artıkça daha da yoğunlaşacak.

Türkiye, tüm bunları şimdilik göz ardı ediyor. Ancak Türk halkının içine düştüğü bu krizi fark etmesine az kaldı. O zaman da ülkemizde Türk-İslamcı sentezinin yaşamasına zemin kalmayacak ve ülke radikal İslamcıların gücü artacak. Bu tehlike kapıda. Ne yazık ki ne iktidar ne de muhalefetin önemli bir kısmı soruna pek duyarlı değil. Unutmayalım, tehlike kapıyı çaldığında artık kaçacak arka kapı da olmayacak.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 90 times, 1 visit(s) today

Close