Eyvah biz kaldık esfel-i safîlînde!
Ahsen-i takvîm üzre onlar geçip gittiler…
Dilaver Cebeci, Bozkırda Kalan Sancı
Mustafa Çalık gitti. Türk milliyetçileri arasında ciddi tefekkür ehli olan nadir şahsiyetlerden biriydi. Bu camia içinde çok insanla oturup kalktım; reisler, başkanlar, ağabeyler, amcalar havada uçuşuyordu… Ama o, Hoca’ydı. Mütevazı bir yazıhanesi, derin müktesebatlı küçük bir dergisi, insanı saatlerce karşısında oturtan eşsiz bir sohbeti vardı.
Cuma akşamları kuru fasulye kazanı kaynardı. Belki de Tanzimat’tan beri aradığımız Şark-Garp terkibini o küçük yazıhanede sağlamıştı. İçeride kaynayan kuru fasulye kazanı, zorunlu olmasa da kurulmuş bir selamlık ortamı, oturuş düzenindeki katı sınıfsallık, meselelere Bayburt-Gümüşhane ağzıyla verilen fıkralı, nükteli misaller, dışarıda ısrarla taktığı kalpak ve bunun yanında müzakere edilen Batı felsefesi, Marksizm eleştirisi, aslından okunan Islahat Fermanı, Tanzimat Paşalarının övgü dolu tahlili, bütün dünya klasiklerinden tutun Şevket Süreyya, Kemal Tahir, Şerif Mardin, Kemal Karpat ve nicelerinin eserlerinden akıldan yapılan aktarımlar, Zürcher üzerinden İttihat-Terakki ve CHP tahlili ve bitmez tükenmez Enver Paşa… İlk başlarda şahit olduklarıma inanamayıp aktardığı metinleri kontrol ettiğim olmuştu. Sizi temin ederim, virgüllerdeki vurgulara kadar aynıydı.
Dehası, dostu düşmanı kendisine hayran bırakırdı. Bir gün yakın arkadaşı olan bir tarih profesörüyle Demokrat Parti’nin 57 seçimlerinde aldığı oy oranı üzerinden iddialaştılar. İddia, ilk akla gelen oran zannedilmesin, virgülden sonraki iki basamakta uzlaşamadılar. Ve yanılmayan benim Hoca’mdı.
Türk diline inanılmaz bir hassasiyeti vardı. Kendini TDK’nın üstünde görecek kadar Türkçeye hakimdi. Harf ve lisan inkılabını şiddetle eleştirir ve bu eleştirisini kullandığı kelimelere gösterdiği ihtimamla yaşatırdı. Onunla hemhal olduğum zaman diliminde okul arkadaşlarım tarafından anlaşılamayacak kadar Türkçem düzelmişti. Şimdi teşrif edip şu yazıyı okusa bana tumturaklı bir nasihat çekerdi. Ondan ayrı kaldığım seneler, anlaşılma gayreti yüzünden lisan ihtimamımı köreltmiş.
Çalık şimdi ukbâda… İhtarları, fikirleri, üç ayda bir okuyabildiğimiz mektupları yok…
Şimdi biz ne yapacağız?
Kim Türk sağının bir araya gelmez simalarını aynı meşveret meclisine toplayabilecek?
Kim siyasi ikbali umursamayıp en umumi ortamlarda karşı cepheye geçmeden siyasileri eleştirecek?
Kim gençlik ateşiyle nutuk atmaya çalıştığımız o çağlarda 40 yaşın kemalini hatırlatıp bizi tedip edecek?
Cümle içinde “önem” kelimesini kullanırsak kim bize lisan dersi verecek?
Kesif sigara dumanı altında o enfes çay yudumlanırken kaç kişi Voltaire’den bahsedecek?
En güzel uzun havaları nerede dinleyeceğiz ki aklımız Fransa’dayken kalbimiz Kerkük’te atacak?
Kuru fasulye kazanı kaç hafta daha kaynayacak? Bulgur pilavı kaç hafta daha kaşıklanacak? Yedi düvelden sağcılar kaç hafta daha toplanacak?
Bu suallerin hepsine verilecek menfi cevap Türk intelijansiyasının kaybının büyüklüğünü izhar edecektir.
Cenab-ı Allah, Çalık Hoca’mıza rahmet eylesin. Bizleri cennetinde komşu eylesin…
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.