Cumhuriyet; sadece bir yönetim biçimi değil aynı zamanda bir milletin varoluşunu, kimliğini ve bağımsızlığını ifade eden derin bir kavramdır. Bu kavramın içinde halkın iradesi, demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet kavramları yatar. Atatürk’ün önderliğindeki Türk milleti, tarihsel süreç içerisinde karşılaştığı zorlukları aşarak bağımsızlığını ve hürriyetini kazandı. Ancak bu bağımsızlık ve hürriyetin elde edilmesi kolay olmadı. Cumhuriyeti hak etmek, bu mücadeleyi anlamakla başlar.
Tarihe bakıldığında, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşadığı gerileme ve çöküş süreci, ulusal bağımsızlığımızı tehlikeye atmış, Türk milleti işgal ve baskılara maruz kalmıştır. Bu dönemde, millet olarak yaşadığımız zorluklar, özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı ne kadar değerli kıldığımızın en büyük göstergesidir.
Cihan Savaşı sonrası Sevr Antlaşması ile Anadolu’nun dört bir yanı işgal edildi. Bu işgaller, milletimizin birlik ve beraberlik içerisinde, kendi kaderini tayin etme hakkını kullanarak emperyalist güçlere karşı mücadele etmesini zorunlu kıldı. İşte bu dönemde, Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’da bir direniş hareketi başlattı. Erzurum ve Sivas Kongreleri, bu direnişin ilk adımları oldu. Ulusal iradenin tezahürü olan bu kongreler, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için ne kadar kararlı olduğunu gösterdi.
Bir milletin kendi kaderini tayin etme hakkının en büyük göstergesi olan bu direniş, Kurtuluş Savaşı’nı başlattı. Bir yandan Yunan işgaline karşı Batı Cephesi’nde, diğer yandan Doğu ve Güney Cephelerinde emperyalist güçlere karşı verilen mücadele, Türk milletinin cumhuriyeti ne kadar hak ettiğinin en açık kanıtıdır.
Sakarya Meydan Muharebesi, Türk milletinin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesindeki kararlılığının zirvesiydi. Bu muharebe, Türk ordusunun ve milletinin azim ve kararlılıkla, vatanını savunduğunun en net göstergesidir. Bu zaferden sonra, Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” sözü, Türk milletinin vatanını ne pahasına olursa olsun savunmaya kararlı olduğunu gösteriyor.
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye’de radikal değişiklikler yaşandı. Atatürk’ün önderliğindeki Türk milleti, feodal yapıdan kurtularak çağdaş bir ulus devleti olma yolunda hızla ilerledi. Latin alfabesinin kabulü, tevhid-i tedrisat, şapka inkılabı gibi reformlar, Türkiye’nin Batı’yla bütünleşme sürecinin temel taşları oldu.
Cumhuriyetin ilanı, Türk milletinin tarihsel süreç içerisinde yaşadığı zorlukları aşarak, bağımsızlığını ve hürriyetini kazandığı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma yolunda attığı en büyük adımdır. Bu adım, Türk milletinin cumhuriyeti ne kadar hak ettiğinin en büyük göstergesidir.
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin kendi kaderini tayin hakkını elde etme mücadelesidir. Bu süreçte, Anadolu topraklarında yaşanan direniş ve azim, Türk milletinin millî kimliğini ve bağımsızlığını koruma konusundaki kararlılığının bir göstergesidir. Ancak bu sürecin anlaşılabilmesi için tarihsel olaylara spesifik olarak bakmak gerekir.
1. Dünya Savaşı’nın ardından imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun fiilen sona erdiği antlaşmadır. Bu antlaşmanın hükümleri gereği birçok Anadolu şehri işgal edildi. İstanbul, İzmir gibi kritik şehirlerde yaşanan işgaller, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde hareket etmesini zorunlu kıldı. İzmir’in Yunanlar tarafından işgali, Anadolu’nun derinliklerinde bir direnişin fitilini ateşledi.
1919’da Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışı, Millî Mücadele hareketinin başlangıcıdır. Bu hareket, Anadolu’da işgal güçlerine karşı koordineli bir direnişin ilk adımlarını atmıştır. Erzurum, Sivas Kongreleri ile millî iradenin sesi yükseldi ve Türk milleti, işgallere karşı birleşik bir cephe oluşturma kararlılığını gösterdi.
Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz, Türk ordusunun ve milletinin azmi ve kararlılığının zirvesidir. Sakarya’da, Atatürk’ün “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” emriyle başlayan Büyük Taarruz, düşman güçlerinin Anadolu’dan tamamen atılmasını sağladı. Bu zafer, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük için ne kadar kararlı olduğunu tüm dünyaya ilan etti.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından imzalanan Lozan Antlaşması, Türk milletinin kendi kaderini tayin etme hakkını uluslararası arenada kabul ettirdi. Lozan, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesinin diplomasi sahnesindeki zaferidir.
29 Ekim 1923’te ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, Türk milletinin tarih boyunca kazandığı bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinin bir sonucudur. Atatürk’ün ” Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü, Türk milletinin egemenliğini vurgulamaktadır. Atatürk ilkeleri arasında yer alan milliyetçilik ilkesi, Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü koruma adına alınan kararların temelini oluşturmuştur. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu, Türk milletinin yurdudur. Selçuklularla başlayan Türk hakimiyeti, Osmanlı İmparatorluğu ile devam etmiş, Cumhuriyet ile taçlanmıştır. Ancak bu süreçte birçok zorlukla karşılaşılmış, işgaller, savaşlar ve direnişler yaşanmıştır. Türk milleti, tarih boyunca kendi topraklarında yaşadığı zorluklara rağmen, millî kimliğini ve bağımsızlığını korumayı başarmıştır.
Türk milliyetçiliği, sadece bir etnik kimliği değil aynı zamanda bir medeniyeti, bir kültürü ve bir tarihi ifade eder. Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözü, Türk milletinin bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinin bir özeti gibidir. Bu mücadele, tarih boyunca birçok zorlukla karşılaşmış olan Türk milletinin, kendi kaderini tayin etme hakkını elde etme sürecidir.
Sonuç olarak, cumhuriyeti hak etmek, bir milletin tarih boyunca yaşadığı zorlukları aşarak bağımsızlık ve hürriyetini kazanmasıdır. Türk milleti, tarihsel süreç içerisinde karşılaştığı zorlukları aşarak, cumhuriyeti hak etmiştir. Atatürk’ün önderliğindeki Türk milleti, cumhuriyetin ilanıyla birlikte, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma yolunda hızla ilerlemiştir. Bu, Türk milletinin cumhuriyeti ne kadar hak ettiğinin en büyük kanıtıdır.
Cumhuriyetin Yüzüncü Yılı, Geleceğe Yüzyıllık Işık
Ne Mutlu Türküm Diyene!
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.