Türk siyasal hayatı, tebaadan yurttaş-bireye geçişte çok önemli bir eşik olan Tanzimat döneminden beri hızlı dönüşümler yaşadı. Bu süreç içerisinde, bu topraklara ilk adımını atan tüm siyasal ideolojiler, kısa zamanda kendine has fikir insanları, gelenekler, teamüller, yazınlar ve jargonlar geliştirerek hariçteki memleketlerden farklı kimlikler ürettiler, kimliklere büründüler. Bütün bunlar, bütün çağdaş siyasal ideolojilerin teoride de pratikte de “à la Turca” bir versiyonunun türemesiyle ve uygulanmasıyla sonuçlandı. “Medeniyet nurları taşıyan” bütün memleketlerden beklenen de aslında bu değil midir? İleri, gelişmiş ve kompleks bir düşünce sistemini, metodunu ve disiplinini, her şeyiyle etüt ve mütalaa ederek, kendi toplumuna has ve uygun bir versiyonunu kolektif ve kümülatif bir entelektüel süreç ile yaratması…
Türk siyasetindeki bu kolektif fikir inşaatında, mevcut tüm siyasal disiplinlerin temel taşını kelleleri koltuklarında döşeyen Türk aydınları yani Jön Türkler, memleketlerinin hürriyet ve refahı için aradıkları reçeteleri Batı’da bulduklarında, reçeteyi yalnızca Türkçeye çevirmekle kalmayıp, hastanın nabzına uygun bir şerbet hazırlama gayretine de düştüler. Türk sosyalizminin, liberalizminin, muhafazakarlığının ve nihayetinde milliyetçiliğinin ilk kalp atışları bu gayretler neticesinde duyulmaya başlandı. Selanik’ten Beyrut’a, Fizan sürgünlerinden Malta hapishanelerine, Kazan’ın büyük matbaalarından Paris’teki yeraltı gazetelerine, ve oradan İstanbul’a, Ankara’ya, Rumeli ve Anadolu dağlarına ulaşan bu kalp atışları; birbirinden bambaşka düşünen, bambaşka ihtilallerin ve rüyaların peşinden koşan fakat aynı dili konuşan aydınların ortaya çıkmasına sebep oldu. Kurulan ilk rüyaların ardından geçen bir asır; olayları, olguları, savaşları, devrimleri, darbeleri, matbuatı, gazeteleri, gençlik hareketleri, kanunları, yasakları, hapishaneleri, idamları, siyasetçileri, partileri ve örgütleriyle bambaşka düşünce sistemleri meydana getirdi. Ve bununla beraber onlarca fraksiyon, alt düşünceler ve alt kültürler…
Bugün ise Türk siyaseti, çıkar gruplarının kısa dönemli rant planları ile adeta kuşatma altında. İktidarından muhalefetine, toplumun yaşadığı dönüşüme cevap veremeyen organizasyonlar, siyaseti tam anlamı ile abluka altına alarak, yeni kalp atışlarını söndürmenin telaşı içerisinde. Lakin bir asrı aşkın süre önce başlayan bu yürek çarpıntısı, Türk siyasetinde nice dönemleri devirmesi ile meşhur…
Türk siyasetinin yaşadığı dönüşümü, yaşamakta olduğu dönüşümü ve yaşamasını dilediğimiz önüne geçilemez dönüşümü kaleme alacağım yazı dizisinin takdimi niteliğindeki bu yazı aslında bir selam niteliğinde.
Çıkar gruplarının ve dijital-geleneksel medyadaki entelektüel ablukaların duvarları arasından sıyrılmak isteyenlerden; hürriyet ve refah tasasını omzunda yük edenlere bir merhaba.
İsyan ve irfan gürültüsüz olmaz, dönüşümün merkezi Fikirtepe’den sevgilerle…
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.