9:40 am Siyaset

Entelektüel, Sosyal ve Siyasi Bir Merkez Teklifi Olarak Fikirtepe

Grand Parti De La Jeune Turquie

Genç Türkler kavramı 1828 yılında ilk defa Charles MacFarlane tarafından dönemin genç Osmanlı nesline atıf için kullanılmıştı. 1855 yılında Abdolinimo Ubicini, Sultan II. Mahmud döneminin bürokrasisindeki reform hareketlerini tanımlamak için “Jeune Turquie de Mahmoud” ve Sultan Abdülmecid döneminin yenilikçi hareketlerini anlatmak için “Jeune Turquie Abdul Medjid” ifadelerine yer vermişti.

Jön Türkler tabirini bir kavram olarak ilk defa 1857 yılında kullanan ise Hippolyte Castile olmuştu. Bütün bu süreçteki adlandırmaların, kendi dönemine muhalif ve yenilikçi Genç İtalya, Genç Almanya ve Genç Polonya hareketlerinden mülhem olduğu biliniyordu.

Jön Türkler, en yalın haliyle Sultan II. Abdülhamid dönemindeki uzun istibdat ve mutlakiyet karşıtı tüm siyasi muhalif hareketleri ve mensuplarını tanımladı. Bu istibdat ve keyfî yönetim karşısında duran hürriyetçi ve meşveretçi ruh da Jön Türklük olarak tarihe geçti.

Sultan II. Abdülhamid, 1876’da muhalifleriyle ve onların temsilcisi Mithat Paşa ile meşrutiyet ilanı adına kapsamlı bir taahhütle anlaşarak tahta çıkmış, memleketin ilk anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etmiş, Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi’nden oluşan Meclis-i Umumi’yi açmıştı. Böylece I. Meşrutiyet ilan edilmiş, padişah ile meclis ülkeyi ilk defa anayasa çerçevesinde sınırları belirli bir meşruti monarşi rejimiyle yönetmişti.

Bu anayasada bağımsız yargı erki ve kanun önünde eşitlik ilkesi tanımlanıyor, meclis atanmış ve seçilmişlerin atadığı ikili bir yapıya kavuşturuluyor ve fakat yürütmede önemli görevler yine de padişahta kalıyordu. Böylesi bir teşebbüsün ruhu henüz olgunlaşmamış olacaktı ki bu tecrübe uzun sürmedi.

23 Aralık 1876’da kurulan Meclis, padişahın devletin bekasını bahane ederek idari sürgün yetkisini kullanmasıyla 14 Şubat 1878 yılında dağıldı.  Kapanan Meclis ve meşruti idare uzun ve cendereli bir döneme girdiğinden belki de habersizdi, bu kapanış çok uzun sürdü, ta ki yeniden açılacağı 23 Temmuz 1908 yılına kadar.

Neredeyse 30 yıl geçmişti, bu uzun dönemde Sultan Abdülhamid iktidarını pekiştirmiş, jurnaller başlamış, muhbirler ve hafiyeler tüm muhalifleri takip eder olmuştu. Muhalif neşriyatların neredeyse tamamı kapatılmış ve ağır bir istibdat dönemi beraberinde gelmişti.

Bu otuz yıllık istibdat döneminde, Sultan Abdülhamid eğitim, sağlık ve askeriyede önemli modernleşme hamleleri yapmış ve kurumları büyük ölçüde modernize etmişti. Kurumlar modernleştirilirken, rejim bir türlü modernleşmeye yanaşmıyor; anayasal meşrutiyet ile kanun önünde eşitlik ve hükümetin denetlenebilirliği bir türlü kurulamıyordu. İşte böyle bir ortamda memleketin aydınları istibdadın ağır baskısından kaçıyor, hürriyet ve meşveret ilkeleri çerçevesinde kendilerine muhalif alanlar arıyordu.

Jön Türkler ve Jön Türklük böylesi bir ortamda doğdu. 30 yıllık ağır ve buhranlı bir dönemin muhalif tecrübesini kendi omuzlarına yüklendi. İlerde memleket siyasetine damga vuracak iki büyük siyasi hareketi ve onlarca fırkayı da bağrından çıkardı. İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf fırkaları elbette Jön Türk hareketinden doğdu.

Mustafa Fazıl Paşa’nın deyimiyle bu hareket “Vieux Turc” (Eski Türk) karşıtı yeni cephe “grand parti de la jeune Turquie” (Büyük Genç Türkler) cephesidir. Bu hareketin içinde milliyetçilerden İslamcılara, liberallerden sosyalistlere kadar çok çeşitli isimler ve neşriyatlar vardı.

Ali Suavi’den Ahmet Rıza’ya, Mizancı Murad’dan Prens Sabahattin’e, Abdullah Cevdet’ten Said Halim Paşa’ya kadar herkes buradaydı. Herkes takatinin yettiği yere kadar mücadele ediyor ve tükenen, bir başkasının şemsiyesi altında yayın yapmaya çalışıyordu. Bu yayınların çoğu yurt içinde hızla yasaklanıyor; bu da yetmiyor, yurt dışında baskı yapıyor ona rağmen diplomatik baskıyla susmaya zorlanıyordu.

Bu geniş yelpazede farklı ideolojilerden onca renkli aydın bir araya gelerek bu zorlu muhalif direnişi sürdürüyordu. Bu da haliyle ideolojik referanslarını azaltarak ve fakat siyaset icrasını büyüterek, meşrutiyetin müstakbel içeriğindeki tefrikalardan arınmak suretiyle hürriyet ve meşveret etrafında seçkin bir aydınlar merkezi kuruyordu. Bu merkez, memleketin meşrutiyet etrafında hürriyet ve meşveret ilkeleriyle toplanarak kamu menfaatini zümre imtiyazından kotarmanın da mücadelesiydi.

Jön Türkler böylece döneme damgasını vurmuş büyük bir “muhalif aydın merkezi” ya da “seçkinler mutabakatı” olarak ortaya çıktı. Jön Türklük hareketini kapsayan genel bir ideolojiden bahsetmek zordur zira bu hareket bir “weltanschauung” yani “dünya görüşü” ya da “beraber yaşama arzusuna dayanan ilkeler birliği” olarak ortaya çıkmıştı.

Bu tabloyu uzun uzadıya anlatmamın bir sebebi var. Jön Türklerin mevzu bahis büyük ittifakı, iç ve dış baskı arasında sıkışmışlıktan doğmuştu. Bugün de sıkışmışlık had safhaya ulaştı. Bir tarafta yapısal sorunları çözemeyen otoriter bir iktidar bloku ile diğer tarafta millete umut veremeyen beceriksiz bir muhalefet arasında memleket sıkışmış durumdadır.

Dün tüm bu iç ve dış ablukalar, nasıl ki Jön Türklük etrafında aklı başında entelektüelleri hürriyet ve meşveret ilkeleri etrafında toparladı, bugün de mevzubahis tüm ablukalara karşı “fikirtepe medya” buna talip olabilir. Bu durum yeni bir vatanperver ve cumhuriyetçi entelektüel merkezi yani Jön Türklük zeminini de doğal olarak hazırlayacaktır.

Sultan II. Abdülhamid tarafından müfsid ve “erbab-ı fesad” olarak ilan edilen dönemin aydın merkezi konumundaki hürriyetçi ve meşveretçi Jön Türkleri gibi, bugün de “fikirtepe medya” olarak kalifiye bir entelektüel merkez oluşturuyoruz. Muhalefetin beceremediği iktidarın başaramadığı her ne varsa fertlerin şahsi faydası ve milletin kamusal yararı adına fikirtepe medya’da ifade ediyoruz.

Her şeyden önce çeşitli dijital mecralarda farklı ideolojilerden ve siyasi pratiklerden gelen oldukça genç ve parlak birçok yeni kamusal alan oluştu. Tüm buralarda haysiyetli ve nitelikli biçimde cumhuriyetçi merkeze dönük demokrasiye kamil anlamda kavuşmak için üretimler yapan tüm entelektüelleri bir araya toplayabiliriz.

İktidar, otoriter popülizmde maalesef çığır açtı ve fakat muhalefetin başarısızlığı da dağları aştı. Herkes böylesi bir sıkışmışlık arasında ideolojilerini kısarak ve fakat daha fazla siyaset yaparak ortak bir istikbali hukuk, refah ve demokrasi ekseninde kurmak için azami fedakârlık gösterebilir. Bu durum yeni ve genç bir kamusal alanla beraber muhalif aydın merkezini ya da seçkinler mutabakatını da önümüze getiriyor.

Fikirtepe Medya olarak büyük bir emekle ve türlü fedakarlıklarla başlattığımız bütün bu süreci tıpkı Jön Türklük dönemi gibi “muhalif entelektüel merkez” ya da “muhalif aydın mutabakatı” olarak görüyorum.

Fikirtepe, yüksek bir ihtiyacın neticesi olarak doğdu. Siyasi merkezin arkasında biriktirdiği, büyük bir boşlukta kalan entelektüel merkezi bizim çabalarımız alenileştireceği gibi haysiyetli ve cumhuriyetçi bütün bu farklı ideolojik yelpazelerdeki üretimleri bir araya getirmek adına “fikirtepe” mütevazı bir başlangıç kabul edilebilir.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 212 times, 1 visit(s) today

Close