İçinde bulunduğumuz fikrî dönemde sekülerleşme çabası bütün dünyayı etkisi altına almış gibi gözükmektedir. Çoğu fikrî toplulukta sekülerlik, post-modern insanın edinmesi gereken bir erdem gibi sunulmaktadır. Mevcut yazıda, bahsedilen bu sürecin ve gayretin haklılığı, siyasi ve tarihî arka planı, pratik faydaları ve refaha katkıları bir kenarda dursun, bu sürece ve gayrete karşı olan ve destekleyen iki tarafın da görüşlerine temel eleştirilerde bulunulacaktır. Mevzubahis bu iki taraftan sekülerleşmeye karşıt olanları “fiziksiz metafizik”[1] yapmakla, sekülerleşmeye yumuşak bir tarafgirlikle yandaş olanları ise —okuduğumuz çoğu siyaset bilimci sekülerizmi laisizmden bu yumuşak tavrıyla ayırmıştır ki müellifin sekülerleşme kavramı üzerinden bu yazıyı yazma sebebi de budur— “metafiziksiz fizik”[2] yapmakla kabahatli görmekteyiz. Katı laisizm taraftarları bu bahsin mevzusu değildir.
İmdi! Sekülerleşmeye karşı olan tarafı “fiziksiz metafizik” yapmakla itham ediyoruz. Çünkü bu benî âdemler, vahiyden elde ettikleri bilgileri insanoğlunun çabasıyla edindiği bilime tasdikletme derdine düşmüşlerdir. Samimi ve vicdanlı bilim insanları, bu kesimin inandığı bilgilerin bilim tarafından doğrulanmadığını belirtince de bilimi, bilim insanlarını ve bilimsel yöntemi karalamaktan, bu insanî birikimlere dinî değerlerle uyuşmayan türlü iftiralarda bulunmaktan, “mehdilik” iddialarını bir celsede reddettikleri bir sahtekarın “evrim teorisi” hakkındaki zırvalarını kullanmaktan geri durmamaktadırlar. Benzer bir şekilde bilim karşıtı söylemlerini yaydıkları elektronik araçların ve sosyal medya organlarının kendi istedikleri dünyada mevcut olabilme ihtimalini düşünmemektedirler. Her şey bir kenara kendilerine vahiyden iletilen bu bilgiler hakkında ciddi bir bilimsel makale okuma gayretine bile girmemektedirler. Veyahut sitayişle bahsettikleri Osmanlı dönemini akademik kaynaklardan okumak bir kenara “Bu imparatorluk bizim kurguladığımız gibiyse neden yıkıldı?” sorusuna dahi iç tutarlı bir yanıt aramamaktadırlar. Kendi akidelerinin sunduğu “metafizik” dünyada hiçbir “fizik” ile yüzleşmeden oldukça mutlu, tatmin ve kesin inançlı yaşamlarını idame ettirmektirler.[3]
Niyetlerini çok halis bulduğumuz ama yöntemlerine ateş püsküreceğimiz sekülerleşme yandaşı tarafı ise “metafiziksiz fizik” yapmakla itham etmekteyiz. Bu cenahın niyetini halis görmekteyiz çünkü eldeki veriler bir fizik değişimini elzem kılıyor görünmektedir. Mızrak çuvalı çoktan delmiş, medeniyet ve refahın kaynağı seküler bölgelere naklolmuştur. Fakat icraatları gayet pratik eylemlerle sınırlı kalmış, bu icraatların felsefi dayanağı sorgulanmamış veya toplumdan gelecek tepkiler sebebiyle saklanmıştır. İlki 300 yıldır denenmiş ve sonuç vermemiş köksüz bir taklitçiliğe, diğeri ise fikrî bir sahtekarlığa tekabül eder ki hangisinin daha feci olduğunu bilmemekteyiz. Meramımızı misali için seküler Türk milliyetçiliği eleştirmek istemekteyiz.[4] Maturidi Hanefi Müslüman bir çoğunluğun milliyetçiliğini yapan bir cenahın sekülerizmi nasıl gerekçelendirdiğini açıkçası bendeniz merak ediyorum. En tutarlı cevaplardan bazıları şunlar olabilir ki sekülerleşme çabası içinde olan birey Ehl-i Sünnet akaid ve fıkhını icmaya aykırı bir şekilde yorumlamaktadır veya Ehl-i Sünnet dışında Müslüman bir ekolü tercih etmiştir veyahut din-i İslam-ı mübîni terk etmiştir. Bunların hiçbirinde bu yazının müellifi için bir sorun yoktur. Sorun, sekülerlik meselelerini tartışırken bu tercihin belirtilmemiş olmasıdır. Bir düşünsenize, bir liberal solcunun milliyetçilik ve milliyetçilerle ilgili düşüncesini bilmeden hatta onu bir milliyetçi sanarak milliyetçilikle ilgili yazılarını okuduğunuzu… Açıkçası tahammül edilebilir gelmemektedir. Hülasa, sekülerleşmeyi savunan bir Ehl-i Sünnet Müslüman, bu savunuyu fikrî açıdan bir metafiziğe dayandıramadan, fiziğin ona zorunlu kıldığı pratiği yapmaktadır. Yani “metafiziksiz fizik” yapmaktadır.
Neticeten, Türk fikir hayatında belki matbaadan beri mevcut iki çıkmaz sokak görünmektedir. İlki olan fiziksiz metafizikte teoride her şey mükemmelken icraatta bir karşılık yoktur. İkincisi olan metafiziksiz fizik ise pratik sonuçlarıyla göz boyarken teorik kolonları eksiktir. Militan siyasal İslamcılığın ve nonteizmin aynı anda yükselebildiği bir toplumun karşılıksız sevdalıları olan Türk milliyetçilerine düşen, bu meseleyi hiçbir teorik indirgemeye, fikrî tembellik ve kolaycılığa kaçmadan Ehl-i Sünnet akaidi içinde ve yaşadığımız dünyada müreffeh bir yaşama imkan sağlayacak bir çözüm gayretinde olmaktır.
[1] Değerlendirmelere başlamadan evvel “fiziksiz metafizik” terkibi, üzerinde uzun zamandır düşündüğümüz bir problemin formülasyonudur. İlhamını Cündioğlu’nun Tanrı’nın zatı hakkında konuşabilmek çabasında olduğu “Fiziksiz Metafizik” seminerlerinden almıştır. Fakat müellifin zihninde uyandırdığı anlamın karşılığı bambaşka bir probleme karşılık gelmiştir. Esinlenme kaynağımı bu şekilde refere ettikten sonra bu terkibi başka bir minvalde kullanmada bir mahzur görmüyorum.
[2] Baştan belirtelim ki bu yazıda kullanılan metafizik kavramı, akademik felsefedeki manalarından birine atfen bir meseleyi tartışmak için tartışmaksızın kabul ettiğimiz ilk önermelere (aksiyomlar) atfen kullanılmıştır.
[3] Müellif bu konuda zamanında çok yazdığı için bu cenaha karşı hiddetini kaybetmiş gibi gözükebilir. Daha hiddetli yazılar için: bkz. “Bilim Karşıtı Görüşler Hakkında Bir Değerlendirme”, “21, Asrın Tek Mürşidi: Bilim”, “En Güvenilir Bilgi: Bilimsel Bilgi”
[4] Buradaki eleştiri “Allahsız Türkçülerin fikir babası”nın öncüsü olduğu lümpen ve bizce nadan ekip değildir. Daha ciddi fikirleri kâle almaktayız.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.