Toplum arasında veya medyada İmamoğlu ile Erdoğan arasında sürekli bir benzerlik ilişkisi kurulmaktadır. Hatta bazıları İmamoğlu’nu ikinci Erdoğan olarak adlandırmaktadır. Bu söylemin daha çok muhalifler arasında yaygın olduğunu söylemek mümkündür. Diğer yandan, İmamoğlu’na muhalif olanların onu bir şekilde değersizleştirmek için alttan alta desteklediği bir söylem olarak da görülebilir. Bazen de insanların benzerlik kurması kendiliğinden gelişen doğal bir süreçtir. Yani benzerlik kurmak biraz da beynin çalışma prensibidir. Bu kadar yoğun enformasyonunun alındığı ve insanın tanındığı bir çağda beynin tanıdığı ve öğrendiği her şeyi ayrı ayrı yorumlamaya çalışması beklenemez. Bu beyin için devasa bir yük oluşturur. Bu sebeple beyin farklı insanlar, bilgiler ve nesneler arasında benzerlik kurar ve benzer olanları aynı dosya içine yerleştirir. Bu beynin çalışma prensibi olduğu kadar beynin tembelliği olarak da yorumlanabilir.
İmamoğlu ve Erdoğan konusunda somut benzerlikler yok mu? Pekala var. Bu öncelikle ikisinin de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmasında ortaya çıkan bir benzerliktir. Erdoğan’ın İstanbul’dan Türkiye’ye uzanan kariyeri ve geçen dönem İBB başkanı seçilen İmamoğlu’na cumhurbaşkanlığının yakıştırılması ikili arasındaki benzerliği pekiştirmektedir. Pekala siyasi gidişatlarında günün sonunda bir benzerlik olabilir. Peki, onun dışında benzeyen bir şey var mıdır? Aslında benzerlikten çok farklıklar var ama farklıklara girmeden önce şu detaya değinmek gerekir.
Genellikle İmamoğlu’na mesafeli durmak isteyen ve ona muhalif kesimlerin Erdoğan yakıştırması, Erdoğan politikalarının pozitif ve negatif çıktısını bir kenara bıraktıktan sonra, bu kesimlerin İmamoğlu’nu örtük olarak başarılı gördüklerinin bir ifadesidir. Çünkü Erdoğan politikaları bir kenara bırakıldıktan sonra onun siyasi açıdan bunca yıldır iktidarda kalması onun bir başarısıdır. İmamoğlu muhalifleri de böyle bir başarıyı İmamoğlu’nda gördüğü için böyle yakıştırmalar yapmaktadırlar.
Şimdi aradaki farklara gelelim.
Siyasete giriş şekilleri
Bugün Erdoğan ve İmamoğlu’nun siyasete giriş şekillerinin aynı olduğunu söylemek pek gerçeğe uygun düşmez. Erdoğan zamanın Refah Partisi’nde siyaset yapmış ve ideolojik bir şahsiyet olarak tanınmıştır. Onun gömlek atması geç olmuştur fakat gömlek atsa da bugün siyasetteki ilk zamanlarını aratmamaktadır. Buna karşılık İmamoğlu, tam anlamıyla CHP’de siyaset yapmaya başlamış ve partisinin ideolojisinin bir sözcüsü olmuş değildir ve hiçbir zaman net bir ideoloji ile tanımlanmış değildir. İmamoğlu’nu sağ veya sol bir ideolojik bağlamdan öte, onu kapsayıcılık bağlamında değerlendirmek gerekir. Zira ideolojilerin önemsizleştiği bir çağda asıl mesele kapsayıcılık olarak öne çıkmaktadır. Bugün ise İmamoğlu’nun kullandığı dil tam anlamıyla kapsayıcılık şeklinde yorumlanabilir. Buna karşın Erdoğan’ın Cumhur ittifakı bağlamında kapsayıcı bir ideolojiye sahip olmadığı söylenebilir. Kutuplaştırıcı bir dil ile kendi tabanını sürekli canlı tutmaya mahkum kalmıştır. Yani İmamoğlu, AKP’den oy alabilir bir konumdayken Erdoğan CHP’den oy alabilecek bir potansiyele sahip değildir.
İki liderin winner’lık özelliği
Bugün Erdoğan çok başarılı seçim odaklı bir siyasetçi olarak anılsa da siyasete girdiği ilk 3 seçimi kaybetmiştir. 2 genel ve 1 yerel seçim kaybıyla girdiği İBB seçimlerini kazanmıştır. Ama İmamoğlu 2014 yılında Beylikdüzü’nde girdiği ilk seçimde AKP’den belediyeyi kazanabilmiş bir siyasetçidir. Bugüne kadar kayıpsız gelen İmamoğlu’nun bir mağlubiyet senaryosuna ilişkin elde bir bilgi yok.
İki liderin rakipleri
Erdoğan’ın 94 yerel seçim zaferi ve daha sonraki seçim zaferleri hep zayıf bir muhalefet blokuna karşı alınmış galibiyetlerdir. Her ne kadar 94 seçiminin favorisi olmasa da Erdoğan yüzde 25 oyla seçimi kazandığında bölünmüş bir sol ve bölünmüş bir merkez sağ vardı. Buna karşılık İmamoğlu seçimin favorisi olmadığı 2019 yerel seçimlerinde güçlü bir iktidar blokuna karşı iki defa kazanmıştır.
Mağduriyet ve statüko
İki liderin uğradığı mağduriyet konusunda bir benzerlik mi fark mı olduğu sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Erdoğan ideolojik duruşunu yansıtan bir şiir okuması dolayısıyla ülkedeki statüko tarafından belediye başkanlığından alınmış ve hapse gönderilmişti. Erdoğan ile halk arasındaki sıcak ilişki bu mağduriyet sonrası doğmuştu. Buna karşılık, kazandığı seçimi elinden alınan ve kazandığı seçimi ikinci defa kazanan İmamoğlu’nun karşısında da bir statüko vardı. Fakat bu statüko bu kez Erdoğan’ın kendisiydi. İmamoğlu’nun karşılaştığı ve onun siyaseten yasaklı hale getirmeye çalışan mahkeme kararları yine Erdoğan’ın asıl güç olduğu statükodan kaynaklanmaktadır.
Siyasi yasaklar
İmamoğlu’nu yasaklı hale getirilmeye çalışılması ile Erdoğan’ın yasaklı hale getirilmeye çalışılmasında farklılıklar mevcuttur. Necmettin Erbakan varken 90’lar statükosu Erdoğan’ı güçlü bir lider olarak ortaya çıkabilme potansiyelinden ötürü başkanlıktan el çektirmedi. Bunun asıl sebebi ideolojik etkenlerdi. Bugün devam eden süreçte İmamoğlu’nun güçlü bir lider olarak ortaya çıkabilme potansiyelini engellemek adına basit nedenlerle mahkemece siyaset yapması engellenmeye çalışılmaktadır.
İki liderin halkla ilişkileri
Daha önce de bahsedildiği gibi Erdoğan’ı kitlelerin kalbine yerleştiren asıl hadise onun mahpusluğudur. Fakat İmamoğlu, muhalefettin yıllardır alan kaybettiği bir ortamda güçlü bir iktidar blokuna karşı kazandığı seçimlerle kitlelerin kalbinde yer kazanmıştır. Yani Erdoğan’ı halka yaklaştıran mağduriyet olmuştur ve Erdoğan bu mağduriyeti uzunca bir süre de kullanmıştır. Buna karşılık, İmamoğlu’nu halka yaklaştıran ise umut olmuştur.
Söylem meselesi
İkisi arasındaki yedinci fark ise en önemlisidir. İki liderin söylem tarzları meselesini ele alalım. Erdoğan mağduriyetten mağrurluğa evrilen ve gittikçe gücün dili ile konuşmaya başlayan bir lider haline gelmiştir. Ama her zaman için kitleleri Erdoğan’a çeken onun güçlü konumu olmuştur. Onun güçlü retoriği bir çekim oluşturmuştur fakat bu çekim Erdoğan’ın mağduriyet dilini konuştuğu ve kapsayıcı olmaya çalıştığı zamanlarda bile mesafeli bir yakınlıkla olmuştur. Buna karşılık, İmamoğlu’nun söylemini çekici kılan, söylemlerinin umut ve sevgiye dayalı olmasıdır. Ayrıca İmamoğlu’nun söylemlerini çekici kılan, onun temasa ve dokunmaya dayalı kurduğu sıcak ve yakın ilişkidir.
Bunlara karşın İmamoğlu ile Erdoğan’ı benzetmeye çalışmak veya “İmamoğlu ikinci Erdoğan’dır” demek söyleyenin kim olduğuna göre farklı anlamlar taşımaktadır. İmamoğlu’nu sıkça eleştirenler belki de farkında olmadan onun winner yönünü takdir etmektedir ya da Erdoğan benzetmesiyle muhaliflerin gözünde imajını zedelemeye çalışmaktadır. Bu kadar farklılığı göz önüne alınca siyasi gidişatlarındaki tek ortak noktanın geldikleri veya gelecekleri makamlar olabileceğini söylemek işten bile değildir.
Sonuç olarak, benzerlikler kurmak beynin çalışma prensibidir. Böylece beyin her olayı ve kişiyi özgün bir şekilde değerlendirmekten kendini kurtarır. Bu da beynin kendini fazla iş yükünden kurtarmak üzere geliştirdiği bir savunma mekanizması olarak görülebilir. Beynin bu yönün siyasi anlamda toplumlara çok zarar verdiğini söylemek mümkündür. Zira bu beyin tembelliğinin ileri boyutunun insanları her şeyi ak ve kara zihniyetinde yorumlamaya ittiğini söylemek mümkündür. Bunun da kutuplaşmaya yol açtığını belirtmek gerekir.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.
Kaleminize sağlık Ali Bey.