Aylardır Türkiye’de siyasal rejimin gitgide daha fazla Rusya’daki gibi tam otoriter bir rejim haline gelmekte olduğunu yazıyorum. Geçtiğimiz genel seçim bunu engelleme yolunda büyük bir fırsattı ancak Kılıçdaroğlu’nun adaylık dayatması sonucu maalesef bu fırsat heba edildi.
Artık Türkiye’deki rejimin Rusyalaşmasından geri dönüş mümkün mü, tartışılır. Örneğin 2019’un aksine, 2024’teki yerel seçime muhalefetin majör partilerinin ayrı adaylarla girmesi artık neredeyse Rusyalaştığımızın açık bir göstergesi.
Ancak bence halen köprüden önce bir çıkış (daha) var. O da İmamoğlu’nun İBB seçimini kazanması.
Neden İmamoğlu?
Seçimi kazandığı takdirde İmamoğlu, İstanbul gibi çok büyük bir metropolde Cumhur İttifakı’nı tam üç kez yenmiş olacak. Erdoğan’ın kişisel olarak bağlılık hissettiği ve 25 yıl muhafazakar/İslamcı gelenekten partilerce yönetilmiş İstanbul’da bunu yapmanın İmamoğlu ve muhalefet adına sembolik değeri oldukça büyük.
Ancak daha önemlisi, İmamoğlu seçimi kazanmayı başarabilirse bunu muhalefetin gücünü birleştirmesi değil, Cumhur İttifakı seçmeninden oy devşirebildiğini ispatlar şekilde kendi lider karizması sayesinde yapmış olacak. Erdoğan’ın artık yaşlandığını göz önüne aldığımızda da bu durum onu kaçınılmaz olarak 2028’deki cumhurbaşkanlığı seçiminin en favori adayı haline getirecek.
Tam da bu nedenledir ki Erdoğan için bu seçimde İmamoğlu’nu İstanbul’da yenebilmek hayati derecede önemli. Bunu zaten Cumhur İttifakı’ndaki İstanbul’a geri almaya yönelik hummalı çalışmada görmek mümkün.
İmamoğlu kaybetsin isteyenler
Ancak işin ilginç yanı, İmamoğlu’nun kaybetmesi yönündeki çabanın sadece iktidar kanadından gelmiyor oluşu. Bahsettiğim “Türkiye’nin Rusyalaşması” durumunun bir göstergesi olarak artık Türkiye’de bir rejim değişikliği olacağına inanmayan bazı muhalefet aktörleri de, Erdoğan’ın İstanbul’u geri almaya ne kadar önem verdiğini bildiklerinden, sırf rejime yaranabilmek için İmamoğlu’na kaybettirmeye yönelik hamleler ya da açıklamalar yapabiliyorlar.
Örneğin DEM Parti’nin İstanbul’dan ayrı aday çıkarması büyük ihtimalle rejimle yapılan bazı pazarlıklara dayanıyor. Gelecek Partili Selim Temurci geçtiğimiz günlerde İstanbul’da Murat Kurum’u desteklediğini açıkça söyledi. CHP içerisindeki Kılıçdaroğlucu ekip zaten “İstanbul kaybedilse de Kılıçdaroğlu partinin başına geçse” diye pusuda bekliyor ve sürekli İmamoğlu’nu ya da onun çevresindekileri eleştiriyor. Aynı şekilde İYİ Parti de daha bir yıl önce övgüyle bahsettiği İmamoğlu’nun karşısına kazanma ihtimali olmadığını çok iyi bildiği halde aday çıkararak ister istemez Cumhur İttifakı’nın adayına katkı sağlıyor.
Yani görünen o ki “İmamoğlu’na kaybettirme koalisyonu” oldukça kalabalık. Sadece Cumhur İttifakı değil, muhalefetteki birçok kişi ya da parti de farklı motivasyonlarla İmamoğlu’nun İstanbul’da kaybetmesini istiyor.
Aslında “muhalif” olup İmamoğlu’nun kaybetmesini isteyen geniş koalisyonun aktörleri bir yönden büyük bir risk de alıyor. Çünkü İmamoğlu, bu aktörlerin doğrudan veya dolaylı engellemelerine rağmen seçimi kazanmayı başarabilirse artık bu aktörler oldukça önemsiz hale gelecekler. Ve İmamoğlu da kaçınılmaz olarak muhalefetin doğal lideri olarak ortaya çıkacak. Ki geçen seçim olduğu gibi artık İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığını engelleyebilecek Kılıçdaroğlucu bir CHP bürokrasisi de yok.
Tabii bu durumun tam tersi de doğru. Bu seçimi kazanırsa İmamoğlu muhalefetin doğal lideri ve 2028 Seçimi’nin en güçlü cumhurbaşkanı adayı haline geleceği gibi, kaybederse siyasi hayatını muhtemelen sadece “CHP’nin önde gelen siyasetçilerinden birisi” olarak geçirmek zorunda kalacak. Eski karizması ve “winner” imajı muhtemelen olmayacak. Dolayısıyla bu seçim İmamoğlu açısından bir kader seçimi.
Sakarya Savaşı’nda Mustafa Kemal Paşa
Ben bu durumu Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya Savaşı dönemindeki konumuna benzetiyorum.
Temmuz 1921’deki Kütahya- Eskişehir Muharebesi’nde Türk ordusu geri çekilmek zorunda kalınca mecliste Mustafa Kemal Paşa’ya muhalefet çok artmış ve Millî Mücadele’nin başına Enver Paşa’nın geçmesini isteyenler güçlenmişti. Hatta Enver Paşa Batum’a kadar gelmiş ve ilk fırsatta Anadolu’ya geçmek için fırsat kollamaya başlamıştı.
Bu bakımdan Ağustos-Eylül 1921’deki Sakarya Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın kendisi kadar Mustafa Kemal Paşa’nın bireysel konumu açısından da bir “tamam” veya “devam” savaşıydı. Savaş kaybedilse Kemal Paşa muhtemelen liderliğinden olacakken kazanılmasıyla liderliğini tahkim etmiş oldu.
İşte, İmamoğlu için de şu anda biraz böyle bir durum söz konusu.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.