10:57 am Siyaset

Meral Akşener, “Demir Leydi” Olmak Zorunda

Türkiye’de siyaset giderek belediye ya da parlamentodaki koltuk sayıları üzerinden değerlendirilen bir mecra haline geldi, hatta getirildi.

Seçim sisteminin ittifaklara zorlayan mantığı bu noktada bahane olarak kullanıldı ve toplumsal tabanları, ilkeleri zıtlık oluşturan siyasal partiler “ne olursa olsun protokolleri” bile imzaladılar.  

Bu çıplak hesap kitap siyasetine karşı entelektüel itirazı bile duyulmaz kılan bir kakofoni de kendisini gerçekliğin ifadesi ya da bir norm olarak dayattı.

Erdoğan gibi kült bir figürün karşısında gösterilebilecek en asli zayıflık budur.

Kurumsal muhalefet, “en çok sandalyesi, en çok oyu olan” gibi matematiksel mantık üzerinden kendi içinde bir hiyerarşi mücadelesine giriştiğinde ve siyasal tahayyülünü koltuk sayılarının sığ paradigmasına hapsettiğinde Erdoğan’ın kahkaha attığına eminim.

Erdoğan’ın Kahkahasının Nedeni

Sayın Erdoğan’ın en önemli zaferi, kendi şahsında simgeleşen siyasal hegemonyanın sürdürülmesine yönelik izlediği stratejilerin başarıya ulaşması ya da bu stratejiler sayesinde kazandığı seçim başarıları değildir.

Onun en önemli zaferi rakiplerini, kendi yörüngesinde hareket etmeye mecbur bırakması ve hatta kendi söylemini, yöntemini taklit etmeye itmesidir.

Bu bakımdan Erdoğan, muhalefetin psikolojisini ve siyasal tahayyülünü “kendi karşıtlığına”, “aman AK Parti kazanmasın” kolaycılığına sıkıştırabilmiştir.

Asıl ve en büyük zafer budur, rakibinizi kendi taklidiniz olmaya itmek ve bunu, rakibinizin siyasal tahayyülünü “karşı olmaya” hapsederek yapabilmek…

Bakarsanız, toplumsal ve kurumsal muhalefeti “kendi Erdoğan’ını” aramaya iten ve olası imkanları, bu arayışın aceleciliği içinde katleden de bu zaferdir.

Muhalefette Yeni Bir Paradigma İhtiyacı

Siyaseti Erdoğan karşıtlığı ve Erdoğan gibi yapma gibi iki unsurdan oluşan bir paradigmaya sıkıştıran muhalif tahayyülün son ve en ağır başarısızlığına 14-28 Mayıs seçim sürecinde tanık olduk.

Muhalif seçmen kitlesinde siyasal apatiye yol açan bu başarısızlığın bedelinin, Kılıçdaroğlu’nun koltuğundan edilmesiyle ödendiği yanılsaması ana muhalefet partisi ve onun destekçilerine hakim olmuş durumda…

“Aramızda kalsın, kazanıyoruz”un biraz itidalli bir versiyonu bu…

Muhalif siyasetin çok parçalı yapısının üzerini “Erdoğan karşıtlığı”yla örttüğünü sanmakla benzer bir yanılgı…

Oysa 14-28 Mayıs Seçimleri’nde alınan yenilgi yeni bir paradigma ihtiyacını ortaya koymakta…

Bu ihtiyacı belediye kazanmaya kurban eden mantığın, seçim öncesi Kılıçdaroğlu’nu “hesap uzmanı” olarak soylulaştırmaktan ya da “en çok sandalyesi olan partinin genel başkanı doğal adaydır” gibi argümanlarla onun adaylığını meşrulaştırmaktan pek bir farkı yok.

Çünkü siyasetin salt mevcut oy potansiyellerinden ibaret olduğu gibi bir kabulü, yaklaşımının merkezine taşıyor.

Bu halde sormak gerekir:

Eğer siyasetin ana odağı mevcut oy potansiyelleri ise muhalefetin toplam oyu olan yüzde 48’in üzerine neden yüzde 1 ekleyemediniz?

Bu sorunun dürüst yanıtlarıyla yüzleşmezseniz elbette, İYİ Parti’nin tek başına hareket etme kararını “kaybet – kaybettir” şeklinde okuyabilirsiniz.

Oysa yurttaşların siyasal aktörlerde aradığı güven duygusunun “cepte” görülen oy oranlarıyla bir alakası yoktur.

Bugün muhalefet, o eski ve başarısızlığı defalarca kanıtlanmış eski paradigmada sürüklenmekle bir değişim ihtiyacının bedelinin ödenmesine dair farkındalık arasında bölünmüş durumda.

Siyaset Nedir: “Demir Leydi” Akşener?

Siyaset, her şeyin başında “fırsatçı tavizlerden” fazlasıdır.

İYİ Parti lideri Sayın Akşener’in, partisinin aldığı kararla ana muhalefet partisinin odağında olduğu medyatik ve entelektüel endüstrinin hedefinde olduğu ve olacağı da aşikar…

Çünkü bu karar, “ana muhalefet” olma konforunda çeyrek asırdır alternatif oluşturma kaygısını ikinci plana atmış bir siyasetin önünü tıkıyor.

Çünkü bu karar, siyasetin unutulmuş kabiliyetlerinden olan “risk almayı” dolayısıyla da “konforlu siyasetin” yetersizliklerini hatırlatıyor.

Çünkü bu karar, ezberlenmiş ve çürümüş paradigmaların kırılganlığını da gözler önüne sermeyi vadediyor.

Tam da bu nitelikleri nedeniyle arkasında durulması zor ve şiddetli çarpışmalar gerektirecek bir karar…

İYİ Parti, bunu ne denli yapabildiğiyle hem kendini test edecek hem de yeni paradigma ihtiyacını siyasal yelpazeye dayatacak.

Şüphesiz bu kararı, çürümüş paradigmanın söylemleriyle değersizliğe, hatta siyasi intihara yoranlar olacaktır.

Akşener’in bu noktada “Demir Leydi” kararlılığını sürdürmesi şart…

“Yalnızca kendi inandığını hayal etmek ve dünyanın da aynı şeyi hayal etmesini talep etmek…”

Slavoj Zizek’in Thatcher üzerinden hatırlattığı “karar vermenin basit cesaretini” gösteren bu ilkeye sahip çıkması gerekiyor Akşener’in…

Bir İtiraf

Ben kendi adıma, bu sıfır riskli ve herkesin halinden memnun olduğu siyaset oyunundan çok sıkıldım.

“Hesap kitap siyasetinin” toplum nezdinde muhalif partilere yönelik güvensizliği arttırdığını görmemeyi de bu memnuniyetle açıklıyorum.

Kitleleri “mecburiyet psikolojisi”yle okuyan siyasetin, “hiçbir şey olmamış” gibi yapan siyasal aktörlerin iktidar alternatifi olmak gibi bir kaygısı olduğunu da düşünmüyorum.

“Zamanlama” sorununa işaret edenlerin zamanlamanın sonuçlar üzerinden kurgulanan bir gerçeklik olduğunu gördüğünü de sanmıyorum.

Risk almak, zamanı kendi lehine kullanma ve “zamanlama” hikayesini kurgulama cesaretidir.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 82 times, 1 visit(s) today

Close