2:18 pm Siyaset

Morgdaki Muhalefet ve Gassal CHP

“Siyasî partilerin demokratik siyasal yaşamın en temel unsurları olduğu”, siyaset üzerine yapılan çalışmalarda yahut siyasetçilerin konuşmalarında belirtilmesi âdet olan vurguların belki de en başında gelir. Doğrudur da. Toplumsal yaşamda başat bir rolü olan siyasî partilerin gelişimi ile demokratik siyasal sistemin gelişimi arasında paralel bir seyir bulunmaktadır. Demokrasi, her şeyden önce halkın iradesini ve temsilini mümkün ve makbul kılan bir sistemdir. Bu siyasal sistemin sağlıklı işlemesi için gerekli olan başlıca kurum da şüphesiz siyasal partilerdir. Partiler, halkın iradesini hür seçimler aracılığıyla siyasal sisteme aktaran mekanizmalardır.

Madalyonun bu yüzünü hemen hemen herkes evet diyerek tasdik eder fakat bir de meselenin nahoş tarafı vardır. Bunu da Fransız hukukçu Georges Vedel şu sözlerle hatırlatır: “Demokrasi siyasî partiler olmadan yaşayamaz fakat siyasî partiler yüzünden ölebilir.” Yani demokrasinin sağ kalabilmesi, doğrudan siyasî partilerin performanslarıyla ilişkilidir. Bu husus, bilhassa muhalefet partilerinin üstlendikleri rolü layıkıyla icra edebilmelerine bağlıdır. Zira iktidar erki, bütün siyasal sistemlerde mevcuttur. Demokratik bir rejimin esprisi ise iktidarla birlikte muhalefete de sahip olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, temsilî demokrasi ve halkın iradesi arasındaki diyalektik şemayı kapsayan normatif bağ, iktidarların değişebilme potansiyeli üzerine kuruludur. Lord Acton’ın neredeyse bir aksiyoma dönüşmüş meşhur aforizması, mutlak iktidarların yozlaşmaya teşne doğalarından bahseder. Dolayısıyla iktidarın muhakkak anayasal bir çerçeveyle sınırlandırılması gerekmektedir. Ancak iktidar sahiplerini hukuka riayet ettiren asıl dürtü, faziletlerinden değil, iktidarlarını kaybetme korkusundan kaynaklar. Bu korkuyu her daim diri tutma vazifesi de siyasal muhalefete aittir. Tabir caizse muhalefet, iktidarın kâbusu olmalıdır. Türkiye’de ise kurumsal muhalefet 21 yıldır iktidarın düşlerini süsleyen aktör olmaktan öteye gidememiştir.

İşte bu yüzden seçim sonuçlarını CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi alelade bir yenilgi olarak görmemek lazım. Bu seçimlerle birlikte Türkiye’deki kurumsal muhalefet işlevini kaybetmiştir. Anayasal olmak dışında hiçbir vasfı kalmamıştır. Ne iktidarın birtakım politikalarını değiştirecek kudreti ne de bu politikaların daha rasyonel ve vatandaş menfaatine olmasını sağlayabilecek bir aklı vardır. Muhalefet şu anda bitkisel hayatta bile değildir, resmen morgdadır. Defin işlemleri ise kuvvetle muhtemel Mart 2024’ten sonra gerçekleşecektir. Neden mi?

Türkiye’deki sert otoriterleşme dalgasından ötürü muhalefet, uzunca bir süredir iktidarın politikalarını değiştirme kapasitesinden hem siyasal hem de hukukî anlamda yoksundu. Ne var ki hayli müsait şartların olduğu bir siyasal iklimde dahi seçimlerin kazanılamaması, Kılıçdaroğlu CHP’sinin başını çektiği bir muhalefet formasyonunun iktidarı değiştirecek bir akıl ve mecalden de fersah fersah uzak olduğunu gösterdi. Hatta 2023’teki başarısızlık, muhalefetin varlık sebebine de inme indirdi.

“Muhalefet niçin vardır, aslî görevleri nelerdir?” sorusunu dört ana başlıkla kategorize edebiliriz: temsil, toplumsal çıkarları yani vatandaşın çıkarını dile getirme, politik mobilizasyon ve alternatif politikaların üretimi. Bunlar birbirine sıkı sıkıya bağlı halkalardan oluşan bir zincir gibidir. Muhalefetin en önemli işlevlerinden biri geniş toplumsal kesimleri temsil etmektir. Temsil anahtar bir kavramdır. Buradaki temsilin muhtevası belli oranlarda oy almaktan ibaret de değildir. Siyasal sistemdeki temsil, aynı zamanda da seçmenin ihtiyaçlarına cevap verebilmektir. Şu sıralar kendisini muhalif olarak tanımlayan pek çok seçmen muhalefetle arasına paravan çekiyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun vurdumduymaz konuşmaları insanları teskin etmiyor. Kaygı, ümitsizlik ve asabilik muhalif dimağları esir almış durumda.

Bir düzine seçim kaybetmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun hâlâ koltuk derdine düşmesi, muhalif seçmenin aidiyet bağlarını tamiri muhal bir şekilde kopartıyor. Böyle bir muhalefet temsil fonksiyonunu yerine getirebilir mi? Muhalif elitlerin çıkarlarını bile toparlamaktan âciz bir ana muhalefet, geniş kitlelerin çıkarlarını birleştirebilir mi? Peki, toplumun siyasî, iktisadî ve sosyal taleplerini birleştiremeyen bir muhalefet, sağlıklı politika üretebilir mi? Vatandaşın önüne sağlıklı ve akılcı politikalar sunamayan bir muhalefet, seçmenin siyasal mobilizasyonunu sağlayabilir mi? Yekten ve külliyen hayır!

Ana muhalefet, siyasal pratikleriyle hiçbir tanışıklık imkânı olmayan muhalif bireyleri, hipotetik bir politik kardeşliğin öznesi hâline getirebilmelidir. Halbuki Türkiye’nin ana muhalefeti CHP, muhalif vatandaşları siyasete yabancılaştırmaktadır. Üstüne üstlük, iktidar cephesini de tahkim etmektedir. Halihazırdaki CHP yönetimi iktidarın bazı politikalarını kendine örnek alan, onlara uyan, onları kopyalayan bir muvafakat zihniyetini temsil etmektedir. CHP, iktidarın kötü bir mukallidi, bir imitasyonudur.

Kılıçdaroğlu CHP’si, morga soktuğu kurumsal muhalefeti defin işlemlerine hazırlayan bir gassalden farksızdır. Diğer muhalefet partileri eğer dirilmek istiyorlarsa bu CHP’den kendilerini ayrıştırmalıdır.


*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.

Visited 267 times, 1 visit(s) today

Close