Birkaç aydır esas planım Fikirtepe’ye Türk milliyetçiliği hakkında kavramsal bir yazı yazmaktı ancak kafama bir fikir geldi mi yazıya dökemeden kaçırmak, en sevmediğim şeylerden biridir. Malum, yerel seçimler yaklaştı ve gündem o noktaya evrildi. O yüzden de bu konuda aklıma gelenleri çok geç olmadan not düşmek ve seçim sonrasındaki ortamda haklılığı tartıya çıkacak olanlar kervanına katılmak farz oldu… Türk siyasetinin en marjinal uçlarından merkezine kadar çeşitli sahalarında bulunmuş, solu ve sağı farklı şekillerde tecrübe etmiş biri olarak tüm bu kazanımların bana öğrettiği bir şey var: sonuç odaklı bakmak. Dolayısıyla kim nasıl, ne şekilde kazanır üstüne değil, hangi sonuç çıkarsa sonucu ne olur konusunda yazacağım.
Dört Farklı Senaryonun Kazananları ve Kaybedenleri
Şu an ana akım siyasette en yaygın öngörü, CHP’nin İstanbul ve Ankara’yı aynı anda kazanacağı fakat belli yerlerde kayıplarının olacağı. Bu senaryoda, Özel-İmamoğlu ikilisinin büyük oranda CHP içindeki konumlarını muhafaza edeceği, kayıplar için eleştiriler alırken yıkıcı bir durumla karşılaşmayacağı öngörülebilir. Bu durum ayrıca iktidarı da yıpratacak, Cumhur İttifakı’nın 2028 için korkuyla karışık bir teyakkuz sürecine girmesine sebep olacaktır. Ancak bu durumun net kaybedeni İYİ Parti olacaktır. Hele İYİ Parti İstanbul’da DEM’in oranını geçemezse bu doğrudan İYİ Parti’nin yenilgisi anlamına gelir.
Hatta şöyle genişletelim, Kavuncu ya da Karamahmutoğlu, Beştaş’ı geçemezse bu durum Zafer Partisi’ni de etkileyecek şekilde (sol–liberal medyanın ve sözüm ona kanaat önderlerinin ağzıyla yazıyorum) “Kürtler, milliyetçilerden daha belirleyici” imajına sebep olacak ve CHP’nin dümeni tamamen DEM’e kırmasına sebep olacaktır. Zafer Partisi, göç sorunu üzerinde kurduğu tekel sayesinde bu duruma rağmen varlığını sürdürebilir ancak aylardır konumunu anti–CHP, özelde anti–İmamoğlu ve anti–Yavaş olarak belirlemiş Meral Akşener, sürecin en büyük yaralananı olacaktır. Bu durum İYİ Parti’nin dağılmasına kadar gidebilir.
Senaryolara devam ederken CHP içi dengeleri de unutmamak gerekmektedir. İmamoğlu, Özel ile birlikte CHP’nin kurumsal kimliği ile özleşmişken Yavaş’ın durumu farklıdır. Yavaş, Kemal Kılıçdaroğlu kliği ile de iplerini koparmamıştır ve bu durum Ankara’da siyaset kulislerini koklayan herkesin malumudur. Dolayısıyla bir adayın kaybedip bir adayın kazandığı durumlarda CHP için oluşacak senaryo sarsıcı olmakla birlikte, farklı klikleri farklı yönlerden sarsacak senaryolar mevcuttur.
Böyle bir durumun oluşması hâlinde herkesin daha çok beklediği senaryo, Yavaş’ın kazanıp İmamoğlu’nun kaybetmesidir. Bu durumda ise CHP’de İmamoğlu-Özel ikilisinin büyük hezimeti gerçekleşir ve Kılıçdaroğlu, dönüş için kolları sıvar. Şayet pek beklenmeyen ama benim hiç de olasılık dışı görmediğim senaryo gerçekleşirse, yani İmamoğlu kazanır ancak Yavaş kaybederse, İmamoğlu CHP içinde gücünü zirveye taşır ve Kılıçdaroğlu’na kapılar tamamen kapanır. Bu senaryolar her şekilde alternatif muhalefet iddiasındaki İYİ ve Zafer’e yarayacakken ilk senaryonun Özdağ için daha tercih edilebilir olduğu söylenebilir[1]. Zira Azmi Karamahmutoğlu ve İmambakır Üküş gibi isimlerden görüldüğü üzere, Özdağ ve Kılıçdaroğlu arasında bazı kanallar vardır. İmamoğlu’nun mutlak hâkim olduğu CHP ihtimali ise biraz daha muammalıdır.
Muhalif kamuoyunun neredeyse imkânsız olduğuna kanaat getirdiği senaryo ise, iki büyükşehri birden CHP’nin kaybetmesidir. O durumda ise CHP, yaşadığı bu büyük yenilginin sonucunda ana muhalefet vasfını hükmen kaybetmeye kadar gidebilir zira 2023 yenilgisinin travması halen geçmemişken yeni bir yenilgi ve beş yıldır alışılan maddi kaynakların kaybı, CHP için büyük ölçüde sarsıcı olur.
Aynı portalda yazmamız hasebiyle kalemdaş olduğumuz Emrah Gülsunar hocanın belirttiği “Rusyalaşma” korkusu örneğinden görüldüğü üzere, bu durum muhalif kamuoyu için bir kıyamet senaryosudur. Ben ise aynı fikirde değilim. CHP’nin mutlak mağlubiyeti, siyasetin önündeki bir taşı da yok edebilir. 2023 seçimlerine giden süreci hatırlayın. İYİ Parti, Ağıralioğlu’nun hitabeti, Yılmaz ve Özlale’nin teknokratlığıyla aslında muhalefet için umut vadeden bir çizgiye geliyordu. Ancak bu atılımların her biri, Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkan bir “Kavala ve Demirtaş serbest bırakılsın” nidasıyla bloke ediliyordu. İYİ Parti’yi ebediyen kadük bırakacak durum da böyle başlamıştı.
Veyahut 2018 seçimlerinden günümüze bakalım. Özellikle genel seçimlerde, CHP’yle ittifak kuran her parti, sağa hitap edecek politika üretmek yerine kendini “CHPlileşmek” zorunda hissediyordu. İYİ Parti özellikle 2018’de iyice Baykal dönemi CHP’sinin sağ versiyonu gibi davranırken Saadet bile “çav bella”lı, sol tabana şirin görünecek videolu propagandalara girişiyordu. DEVA ve Gelecek de sanki muhafazakârları değil, CHP’lileri hedefler gibi bir liberal havaya girmişti. Ayrıca seçim öncesi süreçte aile sohbetlerini, sosyal medyayı düşünün. Her aile sohbetinde seçim muhabbeti açıldığında kurulan ilk cümle “Acaba CHP ne yapacak?” şeklinde olmaktaydı ve olmaktadır.
CHP’nin sağdan, AKP tabanından özellikle genel seçimlerde koparacağı pek bir oy olmamasına rağmen, esasen İYİ Parti’nin sağa açılması normalde daha kolay olmasına karşın “İYİ Parti ne yapacak acaba?” sözünü daha seyrek işitirsiniz. Ailesindeki yaşlıları, eşini dostunu ikna etmek isteyen ana akım genç fenomen hesapları ele alalım mesela. Seçim sürecinde attıkları tivitler ve yorumlar hep “CHP’ye oy verdirdim”, “CHP’ye vereceksin dedim” tarzında idi.
Biraz siyaset bilen ve Twitter argosunda “siyaset taym” diyebileceğimiz çevreden olanlar dışında pek kimseden “İYİ Parti’ye oy verdirttim” lafını duyamıyordunuz. Neden? Çünkü CHP ana akım muhalefeti temsil ediyor. Bu durum ayrıca Erdoğan’ın tüm muhalefeti aynı torbaya koyup muhafazakâr kitlelerin gözündeki CHP imajı üzerinden hedef göstermesini de kolaylaştırıyor.
Özetle, CHP’nin iki büyükşehir belediyesini de kaybettiği senaryo o kadar karamsar olmayabilir. Bugüne kadar CHP’nin sahip olduğu muhalefetin amiral gemisi imajı, CHP eşittir muhalefet imajı yaratmış, sağa açılabilecek muhalif siyasi unsurların sağa açılmasını engellemiş, siyasetimizi tıkamıştır. Bu imajın yıkılmasının Türk demokrasisi için orta ve uzun vadede faydası daha çok olacaktır.
İYİ Parti ve Zafer Partisi Alternatif Olabilecek Potansiyelde mi?
Senaryoları dizdiğimizde, kimisinde CHP, kimisinde CHP içinde İmamoğlu-Özel ekibi, kimisinde Kılıçdaroğlu lobisi, kimisinde İYİ ve Zafer, kimisinde daha çok Zafer avantajlı çıkıyor. Mutlak CHP yenilgisi ise CHP’nin yerle yeksan olduğu ortamda herkesin bir siyasi mevzi tutup kazanımlar elde edebileceği ve yeni gelişmelere gebe ortam izlenimi veriyor. İlk olarak bu konuda İYİ Parti’den başlayalım.
Yazı buraya kadar okunduğunda İYİ Parti, bu süreçte CHP kaybettikçe muhalefetin yerini doldurma konusunda aşama kaydedebilecek bir odak olarak görülmektedir. Kısa vadede bu doğru olabilir ancak 2028’e (veyahut erken seçim mümkünse daha önce gerçekleşecek muhtemel bir sürece) kadar İYİ Parti’nin bu kazanımları elinde tutup tutamayacağı meçhuldür. Zira İYİ Parti, ilk olarak çok kırılgan bir yapıya sahiptir. Murat İde gibi partinin kuruluşundan itibaren Akşener’in en yakınında bulunmuş, seçim şarkısını yazmış bir figürün ilk ayrışmada İmamoğlu’nu tutması, Mansur Yavaş’ın İYİ Parti üzerinde etki sahibi olduğuna dair iddialar, İYİ Parti’nin bir parti olarak kendi içinde hâkimiyeti sağlayamadığını, İmamoğlu ve Yavaş üzerinden CHP tarafından dış müdahalelere açık olduğunu göstermektedir.
Kaldı ki, halen 3 Mart’taki masadan kalkışın akabinde 6 Mart’taki masaya dönüş hangi aktörlerin çabasıyla, kimin CHP genel merkeziyle hangi bağının sonucu olarak gerçekleşmiştir sorusu halen cevaplanamamaktadır. Hatta masaya dönüş için siyasi aksiyonlar alan, Akşener’i masaya dönüşe ikna eden bazı isimlerin hâlen parti içinde icracı konumda olduğu bilinmektedir. Bu bile “hür ve müstakil çizgi”ye rağmen İYİ Parti hakkında soru işaretleri uyandırmaktadır…
Ayrıca 6 Mart 2023 ve sonrasında gelişen süreç hâlen İYİ Parti’nin peşini bırakmamaktadır. Zira TV100’de, 12 Mart 2024 tarihinde Candaş Tolga Işık’ın karşısına çıkan Mansur Yavaş, İYİ Parti Ankara adayı Cengiz Topel Yıldırım’a hitaben şu sözleri sarf etmiştir:
“Aday olduğu partinin genel başkanı (Meral Akşener) 40 ilde benim dürüstlüğümü anlatmıştır.”
Tabloyu bir oturup düşünelim. Akşener, 6 Mart 2023’te masaya dönerken İmamoğlu ve Yavaş cumhurbaşkanı yardımcılığı şartını gerekçe göstermiş ve bunun üzerinden normalde yenilgiye uğrayan İYİ Parti’nin kurmayları zafer naraları, “Teşekkürler Akşener” ve “Kadın kazandı” tiratları ile Kılıçdaroğlu adaylığını kabul edişi bir yenilgi değil, oyun kurma, siyaseti dizayn etme olarak lanse etmiştir. Seçim gününe kadar İYİ Parti her yeri Akşener, İmamoğlu ve Yavaş temalı “Teşekkürler Akşener” afişleriyle donatmıştır.
Yavaş’ın verdiği örnek gibi, her yerde bu (kâğıt üstündeki) cumhurbaşkanı yardımcısı adaylarını methetmiştir. Ancak sosyal medyada dillendirilen iddialara göre, 3-6 Mart süreci öncesinde İmamoğlu adaylığa hazırlamakta olup bunun için anketler dahi yaptırmıştır. Bu durumda Akşener ile bir iletişiminin olmaması imkânsızdır. Hakeza Tanju Özcan, 2023 Haziran’ında TV100’de şu demeci vermiştir:
“Meral Akşener’in 3 Mart’ta yediği bir siyasi kazık var. Mansur Yavaş’ın oyununa geldi. Meral Hanım gibi tecrübeli bir siyasetçi, birileriyle görüşmeden çıkar mı… Yavaş önce adaylık teklifini kabul etti. Akşener de çıktı masadan kalkıyorum, kendim yürüyeceğim dedi, olayın özü bu. Sonra geç saatte ‘Yanındayız’ tivitini atan Mansur Yavaş’tı.”
Şayet doğru ise, maalesef Akşener seçim sürecinde Yavaş’ı dürüstlüğüyle överken söylediğine inanmamış, inandığını da söylememiştir. İmamoğlu için de aynısı geçerlidir. İYİ Parti “Cumhurbaşkanlığına layık gördüğünüzü belediyeye mi layık görmüyorsunuz?” eleştirisini belki “O dönem onlara bir fırsat sunduk ve teptiler” şeklinde savuşturabilir. Ancak hem cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olmalarını zafer addedip hem (iddialar doğru ise) inanmaya inanmaya bu isimleri methettikten sonra “Hür ve Müstakil” çıkış yapmak ise yeterince tutarlı değildir. Bu durum, İYİ Parti’nin attığı adımlara septik yaklaşılması için yeterli bir sebeptir. İYİ Parti, hem bu sebeple hem de yukarıda bahsedilen parti içi durumlar sebebiyle kendisi için en avantajlı yerel seçim sonucu çıksa da kendini güvenilir bir seçenek olarak sunmakta zorlanacaktır.
Zafer Partisi bu hususta başka bir alternatif olarak düşünülebilir. Ancak orada da alternatiflik iddiasında en az İYİ Parti’deki kadar büyük sorunlar mevcuttur. İlk olarak, kurumsallığın oturmamışlığı bariz görülmektedir. Âdem Taşkaya, Mustafa Can, Ömer Turan, Şahin Filiz, Sultan Neslihan Seven, Gökşen Anıl Ulukuş, Gülümser Heper, Neslihan Irvana, Ayhan Türk, Hakan Ayaz, İsmail Türk, Pertev Kasarcı, Canan Çakır, Bekir Şahin, Şahin Çakır, Orhan Ergin, Ertuğrul Kalafat, Salih Zeki Altun gibi kurucu ve(ya) icracı olarak önemli mevkilerde bulunmuş pek çok kişi Zafer Partisi’nden istifa etmiştir.
Genel Başkan Yardımcısı Sevdagül Tunçer, istifa edip sonradan partiye dönmüştür. Mevcut Ankara adayı Bartu Soral da normalde müstafiler arasında idi. Hatta Fatih adayı Hande Karacasu da adaylıktan çekilip kısa süre içinde geri dönmüştür. Pek çok il ve ilçede de teşkilatların toplu istifası da Zafer Partisi’nin kuruluşundan itibaren sıkça gerçekleşmiş durumlardandır. Tüm bunlar kurumsal bir oturmamışlığı göstermektedir. Özdağ bu durumu sirkülasyon ile, gidenin yerine yenisini bulmakla çözmeye çalışmaktadır ancak bu, Zafer Partisi’nin kurumsal zafiyet içinde olduğunu değiştirmemektedir. Siyasi olarak oturmamışlık, herhangi bir fırsat anını verimli değerlendirmeye engel olacaktır kanaatindeyim.
İYİ Parti’nin zayıflaması durumunda seçmenin Zafer Partisi’ni tercih edeceği düşüncesi de bence bir yanılgıdır. Özdağ’ın istifa sürecinden itibaren İYİ Parti’ye FETÖ ithamı ile saldırması, uzun bir süre Akşener’i veya başka kurmayları hedef alması, İYİ Parti’ye ittifak teklifini bile itham eder dille yapması, İYİ Parti seçmeninin Özdağ ile gönül bağı kurmasını zorlaştırmaktadır.
Her ne kadar Özdağ İYİ Parti’ye saldırı dozunu yakın dönemde gitgide azaltmış olsa da teşkilat ile bağları bulunan, siyaset sahnesinin tozunu bir şekilde yutmuş İYİ Parti seçmeninin gözünde Özdağ çoktandır yapıcı olmayan, saldırgan bir profil çizmektedir. Dolayısıyla düşüş aşamasına geçmiş İYİ Parti senaryosunda, Zafer Partisi’nin bundan ne kadar fayda elde edebileceği de şüphelidir.
İYİ Parti’nin başına dert olan “CHP ile yan yanalık” imajı ayrıca 2023 seçimlerinin ikinci turu sonrasında Zafer Partisi’nin de sorunu hâline gelmiştir. Özdağ ve Zafer Partisi’nin verdiği hatta vermekten memnun olduğu ultra-seküler imaj da bu duruma tuz biber olmaktadır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’ndan oy çekme ihtimali de herhangi bir senaryoda düşük kalmaktadır.
Tüm milliyetçi muhalif aktörler arasında her senaryoda avantajlı çıkan tek isim vardır: Parti kurma hazırlığında olan Yavuz Ağıralioğlu. Hitabetinin, sağ seçmende kazandığı teveccühün, başarılı ve etkin vekillik döneminin yanı sıra, kendisinin İYİ Parti’den istifa süreci özellikle sağ seçmen açısından tam anlamıyla güven veren bir profil çizmiştir. O, sağ seçmen gözünde “HDP’nin yanına yaklaştığı yerde olmayan”, “yaptığına inanan, inandığını yapan” imajı kazanmıştır. Diğer taraftan Oğan örneği gibi Cumhur İttifakı’na doğrudan destek vermemiş, muhalif saflarda kalmıştır. Aynı zamanda Özdağ’ın aksine, anti-İYİ Parti bir profil çizmemiş, eski partidaşlarına yönelik konuşmalarında hep sıcak ve samimi olmuş, eleştirilerini de nezaket sınırları içinde yapmıştır.
İstifa sürecinde dahi partililerini itham etmemiş hatta partililerin de kendisi gibi düşündüğünü vurgulayarak istifa etmiştir. Bütün bunlar da İYİ Parti seçmeninden alacağı teveccühe etki edecektir. Genel resme bakıldığında, Ağıralioğlu’nun CHP’nin zaferiyle biten ve Cumhur İttifakı ile İYİ Parti’yi zayıflatacak süreçte çekim alanı hâline gelmesi çok kolaydır. O süreçten sonra eğer CHP, DEM ile ilişkisini sıklaştırırsa, bu Ağıralioğlu’na muhalif milliyetçi kitleden gelecek desteği arttırır. Zira kendisi Meclis konuşmaları başta olmak üzere çoğu yerde HDP ve terör sorunu konularında çok net, Türk halkının ezici çoğunluğunun da sevdiği üslup ve tarzda konuşmuştur. İstifa süreci de bu durumu destekleyen bir olgudur. Yani CHP’nin alternatif milliyetçi siyaset için tıkayıcı rolü, Ağıralioğlu için aynı şekilde işlememektedir.
CHP’nin yenilgisiyle biten süreçte ise muhalefette oluşacak boşluktan ötürü tüm siyasi aktörler gibi avantaj sahibidir. Ancak bu konu elbette ilk maddenin aksine daha çok kurulacak partinin kurumsallaşma süreci ve izleyeceği yol ile, PR’dan kadroya kadar pek çok faktörün birleşimi ile belli olacaktır, o yüzden ilk senaryo kadar kesin konuşmak güçtür. Fakat şunu demek gayet doğru olur:
Ağıralioğlu doğru bir konum almıştır, doğru yerde doğru zamanda olmayı başarmıştır, en büyük avantajı da budur. Ağıralioğlu’nun bir diğer avantajı ise Cumhur İttifakı seçmenlerinin geçirdiği dönüşümdür. Cumhur İttifakı seçmeni, özellikle 2015 sonrası süreçte siyasal açıdan farklılaşmıştır. Artık Çözüm Süreci’ni kabullenen, muhafazakâr liberal söylemlerle yönlendirebilen seçmen yoktur. Savunma sanayisi gelişmeleri ve tekno-milliyetçi argümanlarla motive olan, Diriliş, Kuruluş gibi dizilerin de etkisiyle daha milliyetçi muhafazakâr çizgiye kaymış, “Türk beklenendir”, “Türkler geliyor”, “Tarih bizi çağırıyor” gibi sloganları benimseyen bir kitle vardır. Bu sosyolojik durum da yeni bir siyasi hareketin kuruluşunun arifesinde olan Ağıralioğlu için başka bir büyük avantajdır.
[1] Görünen, Özdağ’ın bu senaryoyu kendi için favorable görmesidir ancak bence CHP ile daha yakın bir Zafer Partisi, sağdan daha da marjinalize olacak ve Cumhur İttifakı’ndan oy alma ihtimalini iyice düşürecektir.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.