Fransa’da 34 yaşındaki Gabriel Attal başbakanlığa getirildi.
Vitrininde “genç” aday olarak sunulan isimlerin 45’ten aşağıda olmadığı bir siyaset arenası için oldukça yabancı bir durum…
Muhaliflerin “genç” umudu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 52 yaşında…
AK Parti’nin, haber dilinde “genç siyasetçi” olarak sunulan İBB Başkan adayı Murat Kurum 47 yaşında…
Buna mukabil AK Parti Ankara Milletvekili 25 yaşındaki Zehranur Aydemir TBMM’nin en genç üyesi olarak göze çarpıyor.
14 Mayıs seçimleri sonrasında mecliste, Aydemir dahil 30 yaş altında beş milletvekilli yer alabildi.
AK Parti grubunun 30-39 yaş aralığında 20 milletvekili, CHP grubunun 9, MHP grubunun 3 milletvekili olduğu görülüyor.
14 Mayıs seçimlerinde muhalefetin değişim umudu “demokrat dede” idi.
Neticede gençlerin kıyısında kaldığı bir siyaset arenasına sahibiz. Yer alanların da geleceğe hazırlanan isimler olarak kıyıda tutulduğunu da biliyoruz.
Bu durum aynı zamanda siyasetin giderek artan bir şekilde ekonomik güç talep eden bir mesleğe dönüşmesiyle de alakalı…
Mesele sadece siyasal kültürümüzün gençliği, doğrudan tecrübesizlikle itham etmesi değil…
“Perdeleri kapatın böylece trenin durduğu artık görülmez.”
Andrei Amalrik, 1969’da kritik bir soruyu başlığına taşıyan bir kitapçık yayımlar: Sovyet Rusya 1984 Yılına Kadar Yaşayabilir mi?
Dünyayı Değiştiren Altı Yıl’ın yazarı Helene Carrere d’Encausse’nin ironik bir dille ifade ettiği gibi “bu kehanet 1984 yılı sonunda SSCB’yi gözlemleyen birisini hem güldürebilir hem de sorgulamaya itebilirdi”.
Evet, Sovyetler 1984’te ayaktaydı ve tek rakibi de ABD idi.
1984’te Sovyetler, küresel ölçekte varlığını hala hissettiriyor ve Soğuk Savaş hala sürüyordu.
D’Encausse, SSCB’nin son yıllarında asıl sorunun bu büyük gücün efendilerinin kendi halkı ve küresel düzeyde sunduğu imajda olduğuna vurgu yapıyor.
Stalin’in ardından iktidara gelen Kruşçev, “SSCB’nin dünyayla ilişkilerini dönüştürme” iddiasındadır. Tam da bu yüzden bir yıla kalmadan, 1964’te iktidardan uzaklaştırılır.
Halefi Brejnev 18 yıl iktidarda kalacaktır.
Deleuze ve Guattari’nin komünist umutlara dair şu tespitinin odağındadır Brejnev:
“Her şey Marx ile başlar, Lenin ile devam eder ve ‘Hoş geldiniz Bay Brejnev’ ile son bulur”.
Brejnev sadece komünist bir alternatifin umutsuzluğa terk edilmesinin adı değildir. Aynı şekilde Sovyet iktidarının imajının bozulmaya başladığı bir isimdi D’Encausse’ye göre:
“Brejnev’in son yılları, zihinsel kapasitesi azalmış, hasta ve kocamış bir adam tarafından yönetildiğini gören ülkesi için zor geçti. Ulusal kutlamalarda -7 Kasım, 1 Mayıs- Sovyet halkı şaşkınlık içerisinde, Lenin’in mezarının önüne konulmuş bir ‘yaşayan ölüyle’ karşılaşıyordu, üstelik yazgısının bu adamın elinde olduğu söyleniyordu. 1982’de öldüğünde herkes rahatladı. Nihayet SSCB’nin başına görevini tam anlamıyla yerine getirebilecek bir önder ‘geçecekti’”.
Halefi Yuri Andropov, Brejnev’den altı yaş daha küçüktür ve KGB’nin başındaki “iş bilir” imajıyla kapasitesine kanıtlamış biridir.
“Yenilik yanlısı” bir imaj yansıtan Andropov her şeyden önce “bir şeyler yapabilecek” umudunu halka veriyor gibidir ama yaşanan yine hayal kırıklığı olur.
Andropov’un gerçekte yaptıkları “kendini içkiye vermek” ve “onun onuruna ‘Andropovka’ adını verdikleri ucuz votkayı banklarda paylaşmak üzere iş yerlerini terk eden ‘parazitlere’ karşı av başlatmak”tan ibaret olur.
“İktidara gelişinden kısa bir süre sonra Sovyet yurttaşları mumya görünümlü başkanın yerine, Kremlin sahnesine onun kadar sağlıksız görünen başka bir ağır hastanın geçtiğini görmek durumunda kaldılar. Andropov gerçekten de birçok hastalıktan mustaripti, ama iktidara geldiğinde ülke bunu bilmiyordu; sonunda bu hastalıklar 1984 Şubatı’nda onu ölüme götürdü. Brejnev’in görkemli cenaze töreni üzerinden henüz on beş ay geçmişti ki SSCB halkı onun halefinin açık tabutu önünde buluvermişti kendini”.
Andropov’un ölümünden sonra Brejnev’le başlayan ve kabaca “yaşlıların yönetimi” anlamına gelen gerontokrasi Sovyet yönetimine hakim olmaya devam eder.
Bu yeni durum Sovyetler’de ciddi tartışmalara yol açmıyor değildir:
“Süper gücün efendilerinin o ürkütücü kocamış görüntüsüne bir son vermek için yeterince genç ve sağlıklı olmalıydı. Ve Ronald Reagan’la yaşıt olan yetmiş üç yaşındaki Konstantin Çernenko sahneye çıktı. Zinde Amerikalı başkanın tersine Andropov’un koltuğuna geçtiğinde Çernenko neredeyse can çekişiyordu”.
Çernenko da “genç” şartını sağlamıyordu, “sağlıklı” şartını ise hiç karşılayamıyordu:
“SSCB yine yarı bilinçsiz, kimi günler kalabalığı mekanik bir hareketle selamladığı tribünde zorla ayakta tutulan hastalıklı bir ihtiyarın görüntüsüyle karşı karşıya kaldı. Ve on üç ay sonra bir kez daha kaybedilen önder için gösterişli bir cenaze töreni düzenlendi”.
Bu durumu D’Encausse, şu şekilde açıklıyordu:
“Yalnızca iktidara tutunma arzusunda olan yaşlılar, görüldü ki, devasa, değişken ve karmaşık bir ülke olan SSCB’yi yönetemiyorlardı”.
Gençlerin Siyaset Yapma Umudu
SSCB örneği kimi boyutlarıyla karikatürize edilecek denli abartılara sahip olsa da iktidar olgusunun “yaşlı erkek”, “50 yaş üstü, zengin erkek” prototipi ile özdeşleşmesi üzerine düşünmeliyiz.
Gençlerin ülke siyasetinde söz sahibi olmasını gençlik kollarına hapsetmenin sonuçları üzerine de…
Bilirsiniz, o gençlik kollarının karar verici mercisinde yer almak da iktidar ağının içinde olmayı şart koşar.
İşin Türkçesi, birilerinin oğlu, tanıdığı olmak zorundasınızdır.
Bu elbette tercih edilen bir yöntem olabilir. Ama gençliğin ülke siyasetine katılma, siyaset yapma umudunu da yerle bir eder, ediyor da.
The Sopranos’un bir kesitinde Tony, kendisine yöneltilen “umut değişik şekillerde gelir” cümlesine şöyle bir karşılık verir:
“Buna gerçekten vakti olan var mı?”
Gençliğin gelecek olabilmesi için şimdiki zamanda söz alması gerekiyor.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.