Türk milliyetçileri belki yüz yıl sonra ilk kez onları iktidara taşıyacak güçlü bir toplumsal dalga yakaladılar. Hem ülkedeki çok katmanlı kriz hem de dünya-tarihsel faktörlerin sonucunda yeni bir milliyetçi uyanışın gelişimine tanıklık ediyoruz. Ama hep akılda tutmak gerekir: Koşulların harekete uygun olması harekete geçtiğinizde anlam kazanır. Rüzgârın yönü ve şiddeti size avantaj sağlayabilir ama dümenin kontrolü daima sizin elinizde olmalıdır. Nasılsa rüzgar bizim arkamızdan esiyor diyerek rehavete kapılır ve kendinizi akışa bırakırsanız rüzgar kesildiğinde derin bir pişmanlıkla baş başa kalırsınız. Kulağa nahoş gelebilir fakat Türk milliyetçileri tam şu anda uyanık ve fırsatçı olmak zorundadırlar. Nesnel koşullar Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar Türkçü bir iktidarın varlığına müsaittir. Bu ihtimal ancak Türkçülerin azim ve kararlılıkları sayesinde gerçekleşebilir.
Siyasete duygusal yaklaşmayı bırakmalıyız. Siyaset savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir. Savaş mantığının özü; karşı tarafın tahrikleri karşısında sakin kalarak, durum lehinize olduğunda heyecana kapılmadan, aleyhinize olduğunda panik olmadan, amaçlarınızı vadelendirerek ve buna göre hamleleri planlayarak, acele etmeden fakat aynı zamanda disiplinli ve kontrollü şekilde hareket etmektir. Sadece yetkin ve konsantre bir zihne sahip olmak yetmez; duygularınızı kontrol etmeniz gerekir. Ama bunu yaparken duygularınızı tamamen kaybedebilirsiniz. Duygularınızı kaybederseniz siyaset yapma motivasyonunu da yitirirsiniz. Patetizm ve pasifizm arasındaki dengeyi bulmalısınız. Siyasi mücadele içinde yer almayı arzulayan her milliyetçi öncelikle bu genel prensibi dikkate almalıdır.
Türk milliyetçisi günün koşullarında düşünce tarihinden önce devrimler tarihini bilmelidir. Ayrıca devrimi Aydınlanmacılar gibi sadece felsefi bir problem görmek bugün bize hiçbir fayda sağlamaz. Duygusal davranıp 19. yüzyılın tartışmalarında takılı kalmak yerine 20. yüzyılın toplumsal mücadelelerini gündemleştirmeliyiz. Bunu yaparken olayların kronolojik dizisini ezberlemenin ötesine geçip stratejilere odaklanmalıyız. Bugün Türk milliyetçileri için Lenin Rousseau’dan, devlet ve devrim de Toplum Sözleşmesi‘nden daha ilham vericidir. Mao’nun kalabalık ve karmaşık Çin toplumunda çok yönlü siyasi bir mücadeleyi nasıl sürdürdüğünü, diplomasi ve zor arasındaki, ideoloji ve reel politika arasındaki kıl köprüde maharetle yürümeyi nasıl becerdiğini anlamalıyız. Hasımlarımızın taktik ve stratejilerini bilmek zorundayız. Üstelik sadece onlarla baş etmek için değil. Tarihte etkili olmuş tüm toplumsal hareketlerden öğreneceğimiz şeyler var. Geleceğin Türkiyesi’nde Gramsci’nin “Hegemonya” teorisinden habersiz bir milliyetçi düşünülemez. Eğer Türk milliyetçileri Gramsci’nin sivil toplumu açıklarken kullandığı manevra ve mevzi savaşı kavramlarından haberdar olsalardı 2007-2015 arasındaki açılım süreçlerinde liberal tezlere karşı güçlü bir muhalif söylem üretmemiz mümkündü. Bugün hala Modern Prens’in askerî strateji ve siyasal mücadele bölümünü okumamış bir Türkçü kaldıysa okuduğunda söylediklerimi daha rahat anlayacaktır.
20. yüzyıl devrimci solun damga vurduğu bir yüzyıldı. 21. yüzyıl ise milliyetçi muhafazakar hareketlerin açıkça daha etkili olduğu bir yüzyıl olacaktır. Geçen yüzyılda olduğu gibi bugün de siyaset ısınmaya başladığında sadece sağ ve sol arasındaki sınırlar değil enternasyonalizm ve milliyetçilik arasındaki sınırlar da muğlaklaşıyor. Devrimler tarihini bilmek, strateji repertuarını beslemekle kalmayacak, enternasyonalist solun son yarım yüzyılda milliyetçilere karşı ürettiği tarih anlatısını bozmamızı kolaylaştıracak. En başta da solcuların destanlaştırdığı toplumsal mücadelelerin hem kitle düzeyinde hem de örgüt düzeyinde esasında milliyetçi kurtuluş hareketlerinden ibaret olduğu ortaya çıkacaktır. İnsanları harekete geçiren asıl gücün millî duygular olduğu bizzat komünist hareketlerin tarihini ve kendi kaynak metinlerini okuduğumuzda açıkça görülür. Fidel Castro birçok konuşmasında Kübalı devrimciler için José Martí’nin Karl Marx’tan daha önemli olduğunu vurgular. Régis Debray, “neden Che değil de Ho Chi Minh?” sorusuna, “çünkü milliyetçi” cevabını verir. (Nitekim enternasyonalist mücadelenin en büyük teorisyeni, Che’nin akıl hocası olan Debray ülkesi Fransa’ya döndükten sonra “Kemalist” olmuştur.) Geçmişte enternasyonalist sol birçok defa biriken toplumsal enerjiyi kendi yatağına akıtmayı başardı. Bunun bir kez daha olmasını engellemek adına devrimler tarihini eleştirel bir gözle, bu defa milliyetçi bir perspektiften yeniden yorumlarsak -hazır momentumu yakalamışken- inisiyatifi de ele geçirebiliriz.
Türkiye’de milliyetçiliğin hasımlarının temel metinlerini okumamız, iç tartışmalarını bilmemiz gerekiyor. Örgütlü hareket eden siyasi hareketler dışarıya verdikleri iyimser pozun aksine içeride çok daha sert tartışmalar yürütürler. Kendi iç çelişkilerini, çıkar çatışmalarını, savundukları ilkeleri ne kadar kolay çiğnediklerini bu metinlerde görebiliriz. Hem bu hareketleri doğru anlamak hem de milliyetçilere karşı yaptıkları propagandayı boşa çıkarmak için bu metinlere, tartışmalara bakmalıyız. Örneğin Türkiye’de milliyetçilerin bulaştığı şiddet olayları toplumsal hafızada önemli bir yer edinmişken bu konuda sicilleri çok daha kabarık olan solcular tarihlerinden övgüyle bahsetmeyi sürdürebilmektedir. Halbuki sadece 1970-75 arasında sol içi şiddetin tarihinin ortaya çıkarılması bile bu çarpık durumu değiştirmeye yetecektir. Açıktır ki sosyalistlerin sosyalistlere uyguladığı şiddet, milliyetçilerin sosyalistlere uyguladığı şiddetten katbekat fazladır. Maalesef hala PKK’nın “kendi ağzından” tarihini yazamadık. Bu yüzdendir ki kadın haklarından ya da ekolojizmden bahseden örgüt sempatizanları görebiliyoruz. Hala birilerine PKK’nın sivilleri katlettiğini kanıtlamaya çalışıyor olmamızın trajikomik bir yanı var. Örgütün tarihini bizzat kendi metinleri üzerinden, ama Türkçü bir çerçevede yeniden yazmayı başarırsak terörle mücadelede önemli bir mevzi kazanmış oluruz.
Koşullar milliyetçilerden taraftır. Ama bu sonsuza kadar sürmeyecek. Güncel avantajları kalıcılaştırmalıyız. Rüzgar arkamızdan eserken yelkenleri şişirmeli, gidebileceğimiz kadar ileriye gitmeliyiz. Gelecek bugünde inşa edilecektir. Kimse bize onu altın tepside sunmayacak. Türk milletini yine Türk gençlerinin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.
Kısa akademik bir makale izlenimi verdi bana. Konudaki alıntı yapılan şahıslar hakkında fazla bilgim yok. Türkçülük ve Milliyetçilik kavramları biraz daha avam dili ile izah edilse, daha kolay kavrarız diye düşünüyorum. Entellektüel çevreler için uygun bir dil kullanılmış. Tebrik ederim güzel bir çalışma olmuş.
Çok güzel bir yazı. Etkileyici bir dili var kendini okutuyor.
Ben yazara katılmıyorum. Tr nin sorunlarını daha fazla milliyetçilik çözemez sorunları sadece derinleştirir . bizim kapsayıcı demokrasiye batılı standartlarda kapsayıcı bir demokrasiye ihtiyacımız var.