2002 yılı, siyasal sistem topyekün çökerken kurumsal siyasetten de umut tükeniyor. Hiçbir sistem partisi o dönem kamu yararı üretemiyor hatta halkın tüm siyasi ve iktisadi emeğine rağmen kamu zararı bilhassa sistem partilerinden topluma yayılıyor.
Popülist açlık o yıllarda gitgide büyüyor; siyasette popülist yöntem zaviyesinden sistem karşıtı güçlü bir sese ihtiyaç var. Milletin gür sesi, gerek muhafazakar gerekse seküler anlamda ama nihayet popülist biçimde siyasete taşınacağı o görkemli yolunu arıyor.
Anti-sistem partisi olarak popülist iki güçlü parti kuruluyor; birisi muhafazakar popülizmin savunucusu AK Parti, diğeri seküler popülizmin savunucusu Genç Parti. Muhafazakar yeni cumhuriyetçilik ve modernist yeni cumhuriyetçilik alanda olanca gücüyle çarpışıyor. Ve beklenen sahne; bir tarafta Recep Tayyip Erdoğan, diğer tarafta Cem Uzan.
Tayyip Erdoğan da Cem Uzan da sisteme meydan okuyan güçlü popülist dilleri ve kolları sıvanmış beyaz gömlekleriyle sahada dikkat çekiyor. Memleketi bataktan batağa götüren tüm alternatifler tükenmiş; bu iki genç ve karizmatik lider dönem itibarıyla siyasetten ekonomiye, kültürel değerlerden ortak çıkarlara yeni bir ülke vadediyor.
Erdoğan’ı çok anlatmaya gerek yok, yaşanan onca badireler ve zorlu süreçlerden sonra onun için kitabın ortasından söylenebilecek en kestirme sözleri etmekte fayda var.
Bir siyasi parti için cumhuriyet tarihinin en büyük değer ve çıkar birlikteliğini tabanda konsolide etmiş bir isimden bahsediyoruz. Bugün geldiği yer itibarıyla muhafazakar-milliyetçi cumhuriyetçiliği de sırtına yüklenmiş görünüyor.
Onun en büyük sessiz devrimi, cumhuriyetin anadoluyla siyasi ve iktisadi bütünleşmesini temin etmiş olmasıdır. Bu anlamda cumhuriyetin muhafazakar formda devamı ve tamamlayıcısı da sayılabilir.
Her ne kadar bazı ahmaklar takımı onu cumhuriyet karşıtı olarak görse de işin aslı böyle değil. O, bugün cumhuriyeti Enverist bir forma sıkı sıkıya oturttu hatta sıklıkla da Hamidist yöntemler kullanıyor ancak her ne olursa olsun, muhafazakar cumhuriyetçiliği istikrarla temsil ediyor.
Şaşırtıcı bir şey yok aslında, tüm dünyada sağ siyasetin gittiği yere gidiyor. Neo-liberal ve sol liberal küreselleşme paradigmalarının yarattığı düzensiz göç, ahbap çavuş kapitalizminin devlet eliyle sermayedarları kamu zararı pahasına büyütmesi, derinleşen prekaryalaşma ve yoksulluk, nihayet tüm dünya sağ siyasetinde otoriter popülist liderleri ve muhafazakar cumhuriyetçileri güçlendiriyor.
Belli ki şartlar dünyada ağırlaşıyor. Olağanüstü bir döneme giriyoruz ve olağanüstü dönemleri ancak böylesine liderler yönetebilir; kötü biçimde de yönetse ancak böylesi yönetebilir, halklar meseleye böyle bakıyor; güvenlik, güç ve istikrar.
Memleket siyaseti için mesele iktidarın kötü yönetim performansı veya muhalefetin iyi yönetim vaadini çoktan aştı; ahali güvenlik, güç ve istikrarı kuracak lidere bakıyor. Kötü de olsa belirlilik, iyi de olsa belirsizliği yutuyor.
Erdoğan’ın en büyük handikabı ise cumhuriyet felsefesine karşı geleneksel usullerle iş tutuyor oluşudur. Yasanın egemenliği, eşit vatandaşlık, faziletli yurttaşlık, liyakatli bürokrasi gibi tüm res publican süreçler; büyük bir denetimsizliğe ve kayırmacılığa tevdi edildi.
Onu en çok zorlayan da bu oldu; koskoca modern bir cumhuriyet devleti, denetimsiz fermanlar ve nepotist ihalelerle velhasıl-ı kelam geleneksel yöntemlerle idare olunuyor. Bu anlamda da o, cumhuriyetten kopuşu temsil ediyor.
Özetle, Erdoğan esas itibarıyla bir taraftan cumhuriyetin devamı ve tamamlayıcısıdır, diğer taraftansa usul itibarıyla cumhuriyetten kopuşu temsil ediyor.
Genç Parti ve Cem Uzan dönem itibarıyla neyi temsil ediyordu peki, esas bizi ilgilendiren kısım burası sanırım.
Genç Parti’yi siyasi olarak sağ cumhuriyetçi, iktisadi olarak piyasacı popülist bir çizgiye oturtabiliriz. Uzan sistemin işlemezliğine karşı bir reform ve restorasyon projesiydi.
Bedava döner ve köfte ekmekler ile ücretsiz dağıtılan telefon hatlarıyla hatırlayacaktır onu okuyucular. Bunlar işin popülist popülarite kısımlarıydı zira tanınmayan bir liderin tanınırlığı için bu kampanyanın büyük bir patlama yarattığı da inkar edilemez.
Cem Uzan elbette bu yüzeysel tahlilden fazlasıydı. Modernist sağ cumhuriyetçi siyasi popülist değer sistemi vaadiyle seküler seçmeni; piyasacı çıkar ağına yaslanan iktisadi popülizm vaadiyle muhafazakar seçmeni hedefliyordu. Bütün bunları meydan okuyucu bir reklam kampanyasına yaslamıştı.
İdeolojik partilerin tam çözülmediği, konformist partilerin tam yerleşmediği bir dönemde Erdoğan gibi güçlü bir rakiple de karşılaşması belki de onun sonu oldu.
Erdoğan onu sadece sandıkta yenmemiş, aynı zamanda büyüyen tehlikeyi görmüş olacak ki Uzan’ı yargı operasyonlarıyla hayattan da silmeyi başarmıştı.
Sadede gelelim…
Bugün hala Cem Uzan’ın ve Genç Parti’nin boşalttığı sağ cumhuriyetçi ve piyasacı popülist siyaset alanı doldurulabilmiş değil, onun efektif ve popülist meydan okuyucu dilini de muhalefette yıllardır göremiyoruz.
Bireysel vatandaş düzleminde piyasacı ekonomik çıkarlar ile kolektif modern sağ cumhuriyet değerlerini popülist bir dille harmanlayarak siyasete dökecek bir lider boşluğu var.
Erdoğan’ın muhafazakar cumhuriyetçi popülist değer ve çıkar birlikteliğine karşı; modern cumhuriyetçi piyasacı ve popülist siyaset henüz tam olarak sahibine kavuşabilmiş değil.
Özlüyoruz, siyaset bugün muhalif cenahta öyle kötü, çaresiz ve umutsuz bir yere doğru gidiyor ki bizler artık Genç Parti’yi bile özlüyoruz, wallahi özlüyoruz…
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.