Türkiye siyasi ve yönetsel merkezileşme düzeyinin oldukça yüksek olduğu bir ülke. Tüm ciddi kararlar merkezden alınıyor. Çünkü yerelin kendi başına karar alma yetkisi önemli ölçüde kısıtlanmış durumda. Bakanlıklar ve valiler belediye başkanlarının amiri gibi. Merkezin yerel üzerindeki vesayet yetkisi çok kolay bir şekilde hiyerarşi gibi algılanabiliyor. Böyle bir ortamda yerel, merkeze karşı eşit bir güç değil hiçbir biçimde. Bizde yerel, merkezin uzantısıdır. Yerelle ilgili bir meseleyi konuştuğumuzda, buna yerel seçimler dahil aslında merkez siyaseti konuşmuş oluyoruz.
Bu temel gerçek siyasi hararet düzeyini de belirliyor. Ne iktidar ne de muhalefette geçen seneki hava yok. Çünkü asıl büyük seçim yapıldı. İki ay sonra belirleyeceğimiz belediye başkanları siyasi yapımız için tali bir mesele. Ancak burada da bir eşitsiz gelişim durumu var. Şöyle ki, Türkiye’de siyaset söz söyleme değil de kaynak dağıtma üzerine kurulu. Bu nedenle siyasi hayat hemen tümüyle iktidarın gölge fenomeni gibi. İktidar bloku zaten merkezî iktidar olanaklarını kullanıyor. Onların siyaset için kullanabileceği yeterince kaynağı var. Muhalefetin iktidara ve dolayısıyla Türkiye şartlarında gerçek siyasete en çok yaklaştığı yer yerel yönetimler. Belediyeler muhalefet partilerine güç ve prestij sağlıyor. Bu olanaklar siyasal iletişim malzemesi olarak da kullanılmakta. Buradan çıkan sonuç şu: Tabii ki her parti daha fazla belediye istiyor. Ama CHP’nin başını çektiği muhalefet partileri için bu istek yaşamsal bir önemde. İktidar partileri ise yerelin gücünü merkeze bağladıkları ve her şeyi merkezileştirdikleri için belediye olmadan da siyaset yapabilir.
Bu genel tespitin tek istisnası ise İstanbul seçimleridir. İstanbul yerel siyaset ile ulusal siyaset arasında bir yerde durmakta. Ülkenin kültür ve ekonomi merkezi olan kentin belediye başkanlığı koltuğuna oturan kişi diğer hiçbir belediye başkanının sahip olmadığı bir güce ulaşmaktadır. Ayrıca şu anki başkan yani Ekrem İmamoğlu’nun özel olarak CHP, genel olarak ise muhalif kesimler bakımından ulaştığı popülerlik onun aday olduğu bir seçimin yerel seçim gibi değerlendirilmesini zorlaştırmakta. Belki de bu nedenle gerek adaylar gerekse ittifak ilişkileri bakımından İstanbul seçimlerini konuştuğumuz aslında sonuçları ülkenin ulusal siyasetini tümüyle etkileyecek bir meseleyi konuşuyoruz.
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.