Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir. Bu cümle ya da daha doğru bir deyişle slogan neredeyse her Cumhuriyet Bayramı’nda karşımıza çıkmaktadır. Kimi zaman bir durum paylaşımında görürsünüz, kimi zaman ise sosyal medya mecralarındaki efsanevi uzunluktaki bir metnin içine derç edilmiş bir haline denk gelirsiniz. Gündelik yaşamımızı sıradan birer yurttaş olarak sürdürürken cumhuriyetin hayatımızda neleri değiştirdiğini idrak edemiyoruz.
Öğrencilerin barınamadığı, birçok çocuğun maddi imkansızlıklar yüzünden okullarını terk etmek zorunda kaldığı ve sağlıklı beslenme hakkından mahrum bırakılan milyonlarca gencin yaşadığı bir ülke tasavvur edin. Gerçi hayal âlemine göç etmemize gerek yok, değil mi? Türkiye zaten öyle bir ülke. Sınırları içerisinde milyonlarca biçare aç yatarken ve barınamazken imparatorluk hülyalarının peşine düşen, gıda enflasyonunun arşa çıktığı kendi memleketinize hoş geldiniz. Belki inanmayacaksınız ama bir zamanlar Türkiye’de yurttaşların sağlık ve eğitim hizmetlerini önemseyen bir devlet vardı. Yüzüncü yaşına girmiş bir rejimin yanlışlarından bahsetmek bir hayli kolaydır. Hatta bu günlerde Cumhuriyet’in yanlışlarını haykırmak bir moda haline gelmiştir. Hazır ne rejimi korumak isteyen ve Cumhuriyet’e sahip çıkan birileri yokken ben size köy enstitülerinden bahsetmek istiyorum.
Günümüzden tam seksen üç yıl önce, 2. Dünya Savaşı tüm Avrupa’yı yakıp yıkarken ve Türkiye’nin kaynaklarının mühim bir kısmı ordunun iaşesi için ayrılmışken memleket sathında bir eğitim seferberliğinin meşaleleri yakılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’ten itibaren altyapı sorunlarından tutun da sağlığa değin birçok alanda devasa sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Okuma yazmanın yaygınlaştırılması, öğretmenlerin/eğitmenlerin yetiştirilmesi, okullaşma oranının artması, kırsal bölgelerde nitelikli eğitim ve öğretim kurumlarının kurulması, müfredatın belirlenmesi ve laikleştirilmesi vs. eğitime dair sayabileceğim en esaslı ve acilen çözüm bekleyen meselelerdi. Hem Osmanlı İmparatorluğu’nda hem de Türkiye’de yöneticilerin veya entelektüellerin köye ve köylülere bakışı genel itibariyle çapraşık olmuştur.
Genç Türkiye’nin bir bahtsızlığı da ciddi bir yetiştirilmiş kamu personeli açığının bulunmasıydı. Libya’da başlayan (1911) ve muzaffer Türk ordularının Bandırma’yı kurtarmasıyla (1922) sona eren savaşlar silsilesi, birçok öğretmenin hayatını kaybetmesine de zemin hazırlamıştır. Cumhuriyetin kurucuları bile köylülerle nasıl iletişim kurmaları gerektiğini ya da eğitimin köylerde nasıl yaygınlaştırılacağını bilemez haldeydi. Cumhuriyetin ilk yıllarında özellikle köylerdeki maarif hizmetlerinin yaygınlaştırılması, öğretmenler ve diğer nitelikli iş gücü için köylerin cazip yerler haline getirilmesi, çocuklara daha sağlıklı metotlarla temel yetilerin kazandırılması hususunda birçok tartışma yaşanmış ve farklı yöntemler denenmiştir.
Resim–1: İsmet İnönü, Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç.[1]
Sabahattin Eyüboğlu’na göre Atatürk ve İnönü, Cumhuriyetin ilk günlerinde okuryazarlığın büyük kitleye yani köylüye ulaşmasını çağdaş bir millet olarak yeniden doğuşumuzun koşulu saymışlardır.[2] Atatürk, özellikle köylüye nasıl ulaşılması gerektiği hakkında bir hayli mesai sarfetmiştir. Bizzat Atatürk tarafından önerilen eğitmen kursları, köy enstitülerinin müjdecisidir. 1935’te İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekalet atanan İsmail Hakkı Tonguç, klasik eğitimcilerin direnişlerine karşın ilk olarak askerliğini yapmış okuryazar gençlerden seçtiği bir grubu, “eğitmen” sanıyla köylerde “geçici öğretmen” olarak görevlendirmek amacıyla, 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde dört aylık bir kurs açmıştır.[3] Tonguç’un buradaki esas amacı, özellikle köyü, köy yaşamının zorluklarını ve köylüyü bilen kişileri memleketin dört bir yanına eğitmen olarak gönderebilmekti. Eğitmenler, ekseriyetle köylüler arasından seçilmekteydi. Eğitmen kurslarının bu yönüyle köy enstitülerine zemin hazırladığı söylenebilir. Çünkü köy enstitülerinin asıl amacı, uygulamalı bir yöntemle, köy çocuklarına temel eğitim ve genel kültür formasyonu vermek yanında köyün kalkınmasına da önderlik yapacak bir eğitmen kadrosu yetiştirmektir.[4] Hasan Ali, bakanlığa tayin tezkeresini alıp cumhurbaşkanlığı makamına çıktığında, İnönü’nün ilk iş olarak ilk öğretim ve köy eğitmenleri meselesinin “ehemmiyetinden söz açtığını” aktarır.[5] Köy enstitüleri, 1940’ta çıkarılan bir yasa ile sistematikleştirilmiş ve yeni bir eğitim sistemi hayata geçirilmiştir. Köy Enstitüleri’nin sayısı 21’e ulaşmış, 1.742’si kız, 18 bine yakın öğrenci öğrenim görmüştür.[6] Bu arada 1939’da 6.500’e yakın olan köy ilkokulu sayısı, 1946’da 12.500’e yaklaşmıştır. Tonguç, köy sorununa ve köylülerin eğitimine dair düşüncelerini şu şekilde ifade etmiştir:[7]
“Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köy insanı öylesine canlandırılmalı ve şuurlandırılmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar etmesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın. Köylüler şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı haline gelmesinler. Onlar da her vatandaş gibi, her zaman haklarına kavuşabilsinler. Köy meselesi, köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir…”
Resim-2: Köy enstitülerinin coğrafi dağılımı.[8]
Köy enstitülerine sağ cenahtan yükselen eleştiriler özellikle ahlaksızlık ve komünizm suçlamaları etrafında şekillenmiştir. Abdurrahman Dilipak’ın biraz da ütopik olarak değerlendirilebilecek bir iddiasıyla başlayalım. Dilipak’a göre köy enstitülerinde cenin bulunmakta ve sağlıksız doğum kontrol yöntemleri yüzünden bazı kız öğrenciler hayati tehlike ile karşılaşmakta idiler.[9] Dilipak’ın bu haberlere kimler aracılığıyla eriştiği bir soru işaretidir. Ancak kendi deneyimlerini paylaşan birçok köy enstitüsü mezunu, bu tarz iddiaları yalanlamıştır. Söz konusu iddianın odak noktasında bulunan Aksu Köy Enstitüsü mezunu Naciye Poyraz’ın ifadelerine kulak verelim:
“Hamit Özmenek hocamız değil ağabeyimizdi, babamızdı bizim. Aksu Köy Enstitüsü henüz kuruluş halindeydi. Binalar yetersiz, tuvaletler dışarıdaydı. Biz kızlar idare binasında kalırdık. Geceleri, elde gemici feneri, küçük topluluklar halinde dışarı çıkardık. Daha on adım atmadan Özmenek Hoca yanımızda biterdi. Hızır gibiydi. Korkmayın ben varım, derdi. Gecenin geç vaktinde birimiz hastalansa, feneri yakıp başına toplansak dışarıdan Özmenek Hocanın ‘Çocuklar birinize bir şey mi oldu?’ diyen sesini duyardık. O her zaman ayaktaydı. (…).”[10]
Yine köy enstitülerinde kız ve erkek çocuklarının birlikte okutulmasını eleştiren cenaha karşı Aksu Köy Enstitüsü öğrencisi Pakize Türkoğlu şöyle diyordu: ‘‘Sanki biz köylerde ayrı yaşıyormuşuz da enstitüler gelince birlikte yaşamaya başlamışız gibi. Hayır, köylerde de biz, yaylaya ya da köyde uzaktaki ağıllara, ekeneklere gitmek için, uzaktaki meyveleri toplamak için kız erkek çocuklar birlikte giderdik.”[11] İşin garip yanı, o zamanlar karma eğitim esastı. Günümüzde de karma eğitimi hedef gösteren mürtecilerin öncülleri 1940’larda da sahadaydı.
Komünizm çerçevesinde yapılan eleştirilere Necip Fazıl’ın kaleminden bakalım. Necip Fazıl kaleme aldığı bir yazıda “…Köy Enstitüleri, Anadolu çocuğunun ruh topografyasını silerek, dümdüz ederek, üzerinden silindir gibi geçerek, boşalan yere, Allahsızlık, milliyetsizlik, maddecilik ve Komünizma çatısının kurulması için girişilen hesaplı ve seviyeli bir arsa teşebbüsüdür; Anadolu çocuğunun ruh mezbahasıdır ve dış ifadesiyle değil, iç gayesiyle, Türk’e ait bütün kıymetler bakımından en ağır küfür merkezidir…”[12] ifadelerini kullanmıştır.
Necip Fazıl’ın yukarıda dile getirilen düşünceleri oldukça yaygındı. Osman Yüksek Serdengeçti’den tutun Kazım Karabekir’e kadar birçok siyasetçi, köy enstitülerinden duydukları rahatsızlıkları da her yerde dile getirmekten çekinmemiştir. Köy enstitülerinin Rus edebiyatına dair eserlerin okutulması bile bir sorun haline gelmiştir! Hasan Ali Yücel kendisine yönetilen suçlamalara oldukça sinirlenmiş ve Meclis kürsüsünden şu cevabı vermiştir: “Sorayım: Maarif Şûrası üyeleri mi, Milli Şef mi, B.M. Meclisi üyeleri mi solcu idiler? Denilecek ki: Hayır, onlar solcu değil: Sen ve Bakanlıkta ki arkadaşlarınız solcuydunuz! Rus Edebiyatını okutmak mı solculuktur? Bu köylü çocuklarına klasikleri okutarak mı komünist yaptık?”[13]
Mesela Karabekir Paşa’nın okul işlerinin öğrenciye yaptırılması ve öğrencilere yapabileceklerinden çok iş gücü verilmesi yönündeki eleştirilerinin farklı bir yere konulması gerektiği düşünüyorum. Çünkü bu eleştirinin tamamen insancıl nedenlere dayandığına inanıyorum. İvriz Köy Enstitüsü’nden mezun öğretmenler “…Çalışmalarımıza, kıyafetlerimize bakarak bize hamal, işçi gözüyle baktı bilmeyenler. Bilenler ise yeşeren, gelişen ortamlar olarak bakıyorlardı… Sadece İvriz Köy Enstitüsü; 20 tane profesör, 48 tane araştırmacı ve öğretim görevlisi, 2 tane bakan, 6 tane milletvekili, 18.839 tane köy öğretmeni, 8175 tane eğitmen, 1977 sağlıkçı ve hemşire ile 221 dal öğretmeni yetiştirdi…’’[14] demişlerdir. Çünkü onların nezdinde bu çalışmalar, angaryadan ziyade, yuva olarak belledikleri bir mekana sahip olmanın doğal sonuçlarıydı.
Resim-3: Öğretmen ve öğrenci Hasanoğlan tabelasının altında.[15]
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesi, Türk siyasi hayatında yepyeni bir faslın açıldığı anlamına gelir. 14 Mayıs 1950’de iktidarı devralan Demokrat Parti, o döneme değin yapılan tüm icraatları “Millete mal olanlar ve olmayanlar” şeklinde ikiye ayırmıştır. Köy enstitüleri, Demokrat Parti tarafından millete mal olmayan icraatlar kategorisinde değerlendirilmiştir. Netice itibarıyla 1954’te yapılan bir mevzuat değişikliğiyle birlikte tamamen kapatılmıştır. Köy enstitüsünden mezun eğitmenlerin birçok yerde büyük toprak sahiplerinin, ağaların ve hatta devlet görevlilerinin çıkarlarını zedelediği bilinmektedir. Bu okullara yöneltilen eleştirilerin ve bazı iddiaların temelinde sorgulayan/boyun eğmeyen yurttaşların topluma katılmasının da payı bulunmaktadır.
CHP milletvekili olan Van’daki önemli toprak ağalarından Kinyas Kartal köy enstitülerinin kapatılmasına dair “Doğuda en yüksek eğitim gören insan benim. Köy enstitüleri kesinlikle komünist uygulama değildi. Köy enstitüleri bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti… Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar… Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler. DP ile pazarlığa girdik, kapattık…”[16] Belki de köy enstitülerini Kartal’ın bu ifadeleriyle birlikte değerlendirmek gerekiyor. Her ne kadar toplumu değiştirmek ve dönüştürebilmek iddiasıyla CHP tarafından hayata geçirilen bir eğitim sistemi bile olsa, köy enstitülerinin toplumu dönüştürebilme kapasitesi belki de en çok CHP’yi korkutmuş ve köy enstitüleri işlevsizleştirilmiştir.
Resim-4: Kinyas Kartal[17]
Yazımın sonuna gelirken ifade etmek istediğim bir husus var. Köy enstitülerinin açılması ve kapatılması, Cumhuriyet dönemindeki köylü imgesi ve köy sorunu, eğitimle ilgili atılan doğru ve yanlış adımların kesinlikle tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Mesela köy enstitüleri ne kadar erişilebilirdi? Köy enstitüleriyle ulaşılmak istenilen amaçlar ne kadar sahiciydi veya değildi? Müfredat ve uygulamaya yönelik hatalar nelerdi? Onlarca veya yüzlerce soru sorulabilir ve sorulmalıdır. Ancak siyasi hesaplaşmaların, kişisel husumetlerin ve büyük bir paranoyanın ortasına düşmeden köy enstitülerinin önemli bir tecrübe olduğunu kabul etmek gerekir. Türk edebiyatının değerli yazarlarından Fakir Baykurt’un aktarımıyla bir köylü çocuğunun gözlerinden köy enstitülerinin ne anlama geldiğine hep beraber bakalım:
“…Köy enstitüsü benim için olağanüstü bir fırsat oldu. İlkokulu bitirdikten sonra gidebileceğim başka hiçbir okul yoktu. Ailemin gücü yetmezdi. Ben okumak istiyordum enstitü benim gibi köy çocuklarını çağırıyordu…”[18]
“Köy Enstitüleri olmasa, birçok arkadaşım gibi ben de okuyamaz, öğretmen olamazdım. Bunun yerine çok adanmış bir tarikatçı olurdum. Enstitüler, ağır karalama kampanyalarının altında ezildiği halde, oralardan yetişip fire olan köy çocuğu sayısı azdır. Sert yerlerin önünde bükülmeden görev başında kalmayı Türkiye’nin esenliği için çalışmayı sürdüren bu insanların değerini, yerli yabancı pek çok kimse kavramıştır. Bunu bizim yöneticilere kavratmak hala zordur nedense…”[19]
Çocukları ve gençleri cemaatler tarafından kandırılan ve zihinleri yıkanan bir ülkede Fakir Baykurt’un söyledikleri çok daha önemli bir hale gelir. Türkiye değil miydi beyinleri yıkanmış bir mankurt sürüsünün darbe yapmaya çabaladığı memleket? Türkiye değil mi cemaatler/tarikatlar büyükşehirlerdeki en gözde yerlere el koyarken KYK yurtlarında çocuklarını beslemeyen, tabutluk benzeri odalarda çocuklarına gün yüzü göstermeyen, ihmaller sonucunda kendi evlatlarının hayatını kaybettiği memleket? Türkiye değil mi cemaat yurtlarında kalmak istemediği halde içine girdiği cenderen kurtulamayan Enes’in hayatına kıydığı memleket? Köy enstitüleri, binlerce çocuğa başka bir yaşamın var olduğunu ispatlamıştır. Kimsesiz çocuklar, Cumhuriyet’in bu teşebbüsünün neticesinde öğretmen, eğitmen, yazar, doktor olarak bu memlekete hizmet etmişlerdir. Cumhuriyet, kendisini kimsesiz ve güçsüz hisseden yurttaşlara uğruna mücadele edecekleri bir amaç vermiştir. Bizi şekillendirmiş ve farklı bir geleceğin mümkün olduğunu göstermiştir. Cumhuriyet, aydınlık yarınlar ve ümit demektir. İşte bu yüzden cumhuriyet değerlerine daha sıkı bir şekilde tutunmamız gerekir. Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılı kutlu olsun.
Kaynakça
Batuhan Özcan, “Fakir Baykurt, Unutulmaz Köy Enstitüleri”, Tarih ve Günce: Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi, S. 7, 2020, ss. 457-461.
Erol Kapluhan, Atatürk Dönemi Eğitim Seferberliği ve Köy Enstitüleri, Marmara Coğrafya Dergisi, S. 26, 2012 (Temmuz), ss. 172-194.
Mahmut Makal, Kuruluşlarının 60. Yılında Köy Enstitüleri. Köy Enstitüleri Üzerine Yalanlar, Özkan Matbaacılık, Ankara, 2000.
Mehmet Mazlum Çalık, “Köy Enstitüleri için kim hangi safta durdu ve neler söyledi?”, Independent Türkçe, 21 Mayıs 2023, https://www.indyturk.com/node/633411/haber/k%C3%B6y-enstit%C3%BCleri-i%C3%A7in-kim-hangi-safta-durdu-ve-neler-s%C3%B6yledi#:~:text=Fakir%20Baykurt%3A%20K%C3%B6y%20Enstit%C3%BCleri%20olmasa,Baykurt%2C%20T%C3%BCrk%20edebiyat%C4%B1n%C4%B1n%20%C3%B6nemli%20isimlerinden.
Mehmet Mazlum Çalık, “Köy Enstitülerini kuranlar mı halktan yanaydılar, yıkanlar mı?” Independent Türkçe, 27 Ocak 2021, https://www.indyturk.com/node/306986/k%C3%BClt%C3%BCr/k%C3%B6y-enstit%C3%BClerini-kuranlar-m%C4%B1-halktan-yanayd%C4%B1lar-y%C4%B1kanlar-m%C4%B1
Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye’de Komünizma ve Köy Enstitüleri, Doğan Güneş, İstanbul 1962.
Nihal Yıldız &Osman Akandere, “Köy Enstitülerinin İdeolojik Yapısı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2017 (Güz), XVII/35, ss. 275-316.
Sabahattin Eyüpoğlu, Köy Enstitüleri Üzerine, Yeni Gün Haber Ajansı, Ankara, 1999.
Tahsin Doğan, “Köy Enstitüleri: Nasıl ve neden kapatıldılar?”, Bianet, 21 Nisan 2021, https://bianet.org/yazi/koy-enstituleri-nasil-ve-neden-kapatildilar-242666 Tanıl Bora, Hasan Âli Yücel, 1. Bas
[1] Kaynak: https://twitter.com/siyasiposting/status/1376627478568042500 (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
[2] Sabahattin Eyüpoğlu, Köy Enstitüleri Üzerine, Yeni Gün Haber Ajansı, Ankara, 1999, s. 12.
[3] Erol Kapluhan, Atatürk Dönemi Eğitim Seferberliği ve Köy Enstitüleri, Marmara Coğrafya Dergisi, S. 26, 2012 (Temmuz), s. 183.
[4] Tanıl Bora, Hasan Âli Yücel, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021, s. 261.
[5] Tanıl Bora, Hasan Âli Yücel, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021, s. 261.
[6] Tanıl Bora, Hasan Âli Yücel, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2021, s. 265.
[7]Erol Kapluhan, Atatürk Dönemi Eğitim Seferberliği ve Köy Enstitüleri, Marmara Coğrafya Dergisi, S. 26, 2012 (Temmuz), s. 183.
[8] Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/cumhuriyetin-sabah-gunesi-koy-enstituleri-2352176/ (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
[9] Nihal Yıldız &Osman Akandere, “Köy Enstitülerinin İdeolojik Yapısı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2017 (Güz), XVII/35, s. 291.
[10] Mahmut Makal, Kuruluşlarının 60. Yılında Köy Enstitüleri. Köy Enstitüleri Üzerine Yalanlar, Atatürkçü Düşünce Derneği Bulancak Şube Başkanlığı, Özkan Matbaacılık, Ankara, 2000, s.151
[11] Nihal Yıldız &Osman Akandere, “Köy Enstitülerinin İdeolojik Yapısı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2017 (Güz), XVII/35, s. 290.
[12] Necip Fazıl Kısakürek, Türkiye’de Komünizma ve Köy Enstitüleri, Doğan Güneş, İstanbul 1962, s. 34.
[13] Mehmet Mazlum Çalık, “Köy Enstitülerini kuranlar mı halktan yanaydılar, yıkanlar mı?” Independent Türkçe, 27 Ocak 2021, https://www.indyturk.com/node/306986/k%C3%BClt%C3%BCr/k%C3%B6y-enstit%C3%BClerini-kuranlar-m%C4%B1-halktan-yanayd%C4%B1lar-y%C4%B1kanlar-m%C4%B1 (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
[14] Nihal Yıldız &Osman Akandere, “Köy Enstitülerinin İdeolojik Yapısı”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, 2017 (Güz), XVII/35, s. 293.
[15] Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/sinan-meydan/cumhuriyetin-sabah-gunesi-koy-enstituleri-2352176/ (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
[16] Tahsin Doğan, “Köy Enstitüleri: Nasıl ve neden kapatıldılar?”, Bianet, 21 Nisan 2021, https://bianet.org/yazi/koy-enstituleri-nasil-ve-neden-kapatildilar-242666 (28/10/2023).
[17] Kaynak: https://www.turkishnews.com/tr/content/2012/11/23/koy-enstitulerini-ben-kapattirdim/ (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
[18] Batuhan Özcan, “Fakir Baykurt, Unutulmaz Köy Enstitüleri”, Tarih ve Günce: Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Dergisi, S. 7, 2020, s. 459.
[19] Mehmet Mazlum Çalık, “Köy Enstitüleri için kim hangi safta durdu ve neler söyledi?”, Independent Türkçe, 21 Mayıs 2023, https://www.indyturk.com/node/633411/haber/k%C3%B6y-enstit%C3%BCleri-i%C3%A7in-kim-hangi-safta-durdu-ve-neler-s%C3%B6yledi#:~:text=Fakir%20Baykurt%3A%20K%C3%B6y%20Enstit%C3%BCleri%20olmasa,Baykurt%2C%20T%C3%BCrk%20edebiyat%C4%B1n%C4%B1n%20%C3%B6nemli%20isimlerinden (Erişim Tarihi: 28/10/2023).
*Yazılar, yazarlarının sorumluluğundadır, Fikirtepe‘nin kurumsal politikasını yansıtmayabilir.