9:43 am Ekonomi, Tarih

Para Pul Oldu: Bölüm-1

Çok uzun zamandır yurttaşlar olarak yaşamımızı güçleştiren, temel ihtiyaçlarımızı sağlamamızı zorlaştıran, Maslow’un ihtiyaçlar piramidindeki en alt basamaklara toplumun birçok bireyini hapseden birkaç durumu aynı anda yaşıyoruz; bütçe açığı, enflasyon, servet transferini önceleyen mali ve iktisadi uygulamalar. Mesela Fikirtepe okuyucuları arasında İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Mersin gibi büyükşehirlerde yaşayan insanların sadece yemek, su ve barınma gibi ihtiyaçları karşılayabilmek adına çalıştıklarına eminim. Büyük şehirlerde yaşayan birçok insan, mutfak masraflarını karşılayabilmek ve kiralarını ödeyebilmek dışında bir hayal kuramıyor. Evet, günümüz Türkiye’sinde kiraları ödeyebilmek bir hayale dönüşmüş vaziyette. Bir diğer işlevimiz, elbette günbegün artan vergileri ödeyebilmek için temel ihtiyaçlarımızdan daha fazla kısmak. Yaşam tarzımıza bakmaksızın hepimiz devlet için öncelikle birer vergi mükellefiyiz. 5 milyar yıllık devlet aklı hiç yanılır mı? Daha Güneş Sistemi şekillenmeden önce o devlet aklı yurttaşları beklemekteydi. Türkiye’de yaşayan insanın kaderi, yaklaşık 180 yıldır pek değişmedi. Önce Osmanlı İmparatorluğu’nun, sonrasında da Türkiye Cumhuriyeti’nin bilinçli ya da gayriihtiyari bir şekilde iktisadi, mali ve siyasi tercihlerinin bedelini ödemek zorunda kaldık ve kalıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nda geniş halk kitleleri “tebaa” olarak isimlendirilirken geldiğimiz noktada bize “yurttaş” diyorlar. Aslında Türkiye Cumhuriyeti, tebaanın yurttaşa dönüştürülmesi projesiydi. Ne kadar başarılı oldu bu proje? 

Fotoğraf-1: Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi.
Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Maslow_teorisi

Lozan Barış Antlaşması, popüler tarihin en ilgi çekici konularından birisidir. Birçok yurttaşımız Lozan Barış Antlaşması’nın gizli maddeleri olduğuna ve ülkemizdeki çeşitli doğal kaynakların (petrol, doğalgaz ve bor) devlet tarafından işletilmesinin bu gizli maddeler araçlığıyla engellendiğine inanmaktadır. Allah’tan Lozan Barış Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti ve artık sahip olmadığımız veya henüz bulamadığımız bu doğal kaynakların işletilmesine yönelik Lozan’da herhangi bir maddenin yer almadığını çoğunluk kabullenmek durumunda kaldı. Bugün benim Fikirtepe okurları için kaleme aldığım yazı ise bambaşka bir mevzu üzerine odaklanmaktadır. Osmanlı borçları, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne miras kalmış en çetrefilli konuların başında gelmektedir. Lozan Barış Konferansı’nın neredeyse sekiz ay sürmesinin altında yatan sebep, görüşmelerin özellikle Osmanlı borçlarının nasıl ödeneceği noktasında tıkanmasıdır. Peki, nedir bu Osmanlı borçları? Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan borçlar ve Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi, neden Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın korkulu rüyalarından biri haline gelmiştir? Aslında Osmanlı borçlarının ve Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nin “tebaadan yurttaşa” dönüşmek ile yakın bir ilişkisi vardır. Çünkü modern “devlet” ve “yurttaş” kavramları, biraz da vergi ve bütçe hakları çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir muhtevaya sahiptir. Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nin kuruluşundan Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasına değin geçen süreçte Osmanlı reayası tarafından ödenen verginin mühim bir kısmı, Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’ne yani uluslararası bir komisyona aktarılmıştır.  Gelin, hep beraber görelim Osmanlı borçları çerçevesinde tebaadan yurttaşa dönüşmek aslında bizim için ne ifade etmeliymiş?

Fotoğraf-2: 1865 yılında piyasa sürülen ve Osmanlı İmparatorluğu’na ait bir borç kuponu.
Kaynak: https://www.invaluable.com/auction-lot/general-debt-of-the-ottoman-empire-721-c-e554b46b4b (Erişim Tarihi: 23/09/2023).

Osmanlı borçları, neredeyse yüz yıl boyunca kamuoyunun gündemini oyalamış bir mevzudur. Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen bürokratları, bütçe açıklarına ve para darlığına çözüm bulabilmek için daha 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çeşitli formüllerle padişahın karşısına gelmişlerdir. 1783’te patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı’nı finanse etmek isteyen Türk bürokratlar; Fas, Cezayir ve Tunus gibi öncelikle Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelere başvurmayı tercih etmişlerdir.[1] Söz konusu ülkelerle çeşitli sebeplerle anlaşamayan Osmanlı İmparatorluğu’nu, din kardeşimiz Fas reddetmiştir, farklı ülkelere yönelmek zorunda kalmıştır. Hollanda ve İspanya, Rusya’yı karşılarına almak istemedikleri için Osmanlı İmparatorluğu’nun bu talebine olumsuz cevap vermişlerdir. II. Mahmut döneminde başlayan yoğun reformlar, yeni bir ordunun kurulması, kamu yönetiminin ve bakanlıkların yeniden örgütlenmesi ve nihayetinde bütçe açığının kronik hale gelmesi, dış borçlanma seçeneğini tekrar masaya getirmiştir. Mustafa Reşit Paşa, 1850-1851 mali yılında hazinenin maaşları dahi ödeyemeyecek duruma gelmesi üzerine ilk dış borç anlaşmasını imzalamasına rağmen, Sultan Abdülmecid’in eniştesi Fethi Ahmet Paşa ile Damat Mehmet Ali Paşa’nın dış borçlanmanın doğuracağı tehlikeler konusunda padişahı uyarmaları üzerine anlaşma onaylanmamıştır.[2]

Sultan’ın bu ilk borçlanma denemesine müsaade etmemesi, Osmanlı maliyesini yaklaşık 2.200.000 altın liralık bir zarara uğratmıştır. Her ne dersek diyelim veya haklarında ne kadar olumsuz kanaatlere sahip olursak olalım, sermaye sahibi şirketler/insanlar, oldukça akıllı hareket etmek durumundadır. 1851’de imzalanan bu ilk borç anlaşmasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun söz konusu anlaşmadan cayması halinde bir pey akçesi ödemesi gerektiği ayrı bir madde olarak anlaşmaya ilave edilmiştir. Burada kişisel bir gözlemimi, aynı zamanda bu bürokratlarımıza ve siyasetle iştigal olanlara yönelik ciddi bir eleştiridir, değerli okurlarla paylaşmak isterim; değil elli yıl sonrasını, maalesef altı ay sonrasını bile öngöremiyoruz.  Söz konusu anlaşma Mustafa Reşit Paşa tarafından imzalanırken, Sultan Abdülmecid’in kişisel kaprisleri ya da Devlet-i Aliyye-i Osmaniye’nin talepleri bu anlaşmanın muhtevasını etkiler mi etkilemez mi hiç düşünülmemiş! Üç kıtada hüküm süren, zamanında kocaman Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu’na boyun eğdiren, Mekke ve Medine’nin hizmetkarı ve Müslümanların halifesi Sultan Abdülmecid hiç Avrupa’dan borç alır mı? Aldı arkadaşlar. Dış borçlanmanın birçok sebebi vardı ve benim kişisel görüşüm çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun korkunç bütçe açıkları, süregiden savaşlar ve olağanüstü afetlerden etkilenen reayanın yardımına koşabilmesi için başka bir şansı da kalmamıştı.

1854’te patlak veren Kırım Savaşı, Sultan Abdülmecid’in bu konudaki katı tutumunu tamamen yok etmiştir. Savaşın finanse edilebilmesi için İngiltere ve Fransa hükümetlerinin garantörlüğü altında, ilk dış borç alınmıştır. Kırım Savaşı’nın uzaması üzerine, 1855 senesinde tekrar bir dış borçlanma zorunlu hale gelmiştir. 1855 borçlanması, İngiltere’de büyük tartışmaları beraberinde getirmiştir. Çünkü bur borçlanma için İngiliz hükümetinin Parlamento’dan izin alması bir zorunluluktur. Osmanlı İmparatorluğu’nun kamu yönetimi ve tutulan maliye defterleri, Avrupa’da olduğu gibi, şeffaf değildir. İngilizler Osmanlı İmparatorluğu’nun hangi harcaması için borç vermekteydi? Padişahın kişisel zevklerini finanse etmek veya yeni bir sarayın inşası için mi harcanmaktaydı? Yoksa bu borç gerçekten de Osmanlı çıkarlarını kendi memleketinden yüzlerce kilometre ötede korumaya çalışan zavallı askerlerine mi gitmekteydi? Elbette İngiltere’nin ulusal çıkarlarını korumak İngiliz Parlamentosu’nun aslı vazifelerinden de biriydi. Parlamento’daki muhalefet karşısında İngiliz Maliye Bakanı bu borçlanmayı bir nevi güvenoyuna dönüştürmüş ve söz konusu istikraz, 132 oya karşı 135 oyla kabul edilmiştir.[3]

Fotoğraf-3: Çırağan Sarayı’na ait eski bir fotoğraf.
Kaynak: http://www.eskiistanbul.net/3883/ciragan-sarayi#lg=0&slide=0

Osmanlı İmparatorluğu, 1854-1876 seneleri arasında dur durak bilmeden borçlanmaya devam etmiştir. Sıcak para insana, şirkete ya da devlete tatlı gelmez mi? Memurların maaşlarının ödenebilmesi bile dışarıdan gelecek paraya bağlı idi. Ancak 1854-1865 döneminde Osmanlı İmparatorluğu, sonraki yıllara nazaran, daha uygun koşullarda borçlanabilirken 1865’ten sonra şartlar çok ağırlaşmaya başlamıştır. Avrupa kamuoyu, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu acizliğini çok sert bir şekilde eleştirmeye başlamıştır. Alınan borçlarla neler neler yapılmadı ki? Mesela Beylerbeyi, Yıldız ve Çırağan Sarayları inşa edildi. Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan Çırağan Sarayı’nın dört milyon altına mal olarak 1875’te Hazine-i Hümayun’un yaşadığı kısmi iflası tetiklediği iddialar arasında yer almaktadır.[4] Bu iddialar elbette tartışmaya açıktır. Ama asıl olarak sorulması gereken soru şudur: Borç alınan yabancı sermaye olması gerektiği gibi kullanılabilmiş midir? Bu dış borç, Osmanlı reayasının yaşamını, temel kamu hizmetlerine erişimini ve en basit ihtiyaçlarındaki bir değişimi yanında getirebilmiş midir? Osmanlı tebaası, devlet her ihtiyaç duyduğu anda cepheden cepheye koşarken ve vergi mükellefiyetini yerine getirmek için bir araçtır sadece. Yüzlerce yıl olduğu gibi vergi mükellefiyeti ve sınırları korumak, Osmanlı reayasının varlık nedenidir. Ancak bu borçlarla sağlanan bazın hizmetlerin de varlığını inkar etmemek gerekir. Mesela demiryollarının inşa edilmesi, yeni eğitim kurumlarının Anadolu ve Rumeli’de yaygınlaştırılması, kamu yönetiminin dönüştürülmesi vs. için bu dış borçların bir kısmı kullanılmıştır. Ancak burada öncelikli olan reayanın rahatından ziyade daha etkili bir modern devlet mekanizmasının kurulmasıdır. Sivas’ın meşhur valisi Halil Rıfat Paşa’nın da ifade ettiği gibi “Gidemediğin yer senin değildir”[5] ve Anadolu’da etkin bir kamu yönetimi kurabilmek için, özellikle vergilendirmeyi ve ticareti kontrol edebilmek adına, her yere ulaşabilen bir ağ kurman gerekir!

The Economist, Osmanlı İmparatorluğu’nun tutarsız mali uygulamalarını eleştirmiş, Türk düşmanlarının Rumeli topraklarını paylaşmak üzere hazır beklediğini belirtmiştir.[6] The Economist’in bu uyarısından sonra sizce ne olmuş olabilir? Aslında uzun zamandır uykuda bekleyen bir düşman olan Rusya, Kırım Savaşı’nda yenilmiştir ve intikam almak istemektedir, Rumeli’de yaşanan çeşitli olayları öne sürerek Osmanlı İmparatorluğu’na savaş açar. 93 Osmanlı-Rus Harbi olarak isimlendirilen bu savaşın sonuçları, Osmanlı İmparatorluğu açısından tam bir faciadır. Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nin kurulması da bu savaşın sonuçları arasındadır ve bu yazı serisinin bir sonraki bölümünde değineceğim asıl husus Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi olacaktır. Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi, Osmanlı İmparatorluğu’nun iktisadi ve mali egemenliğine vurulmuş büyük bir darbedir. Ancak unutmamak gerekir ki bu meşum sonucun esas faili de Osmanlı İmparatorluğu’dur. Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi meselesinin çok karışık olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun yararına bazı faaliyetlerde de bulunmuştur. II. Abdülhamit ile Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi arasındaki zımni iş birliğinden bahsetmek, Türkiye’de aslında bir tabudur. Aynı şekilde Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi sadece yabancı sermaye lehine işleyen bir kurum mudur? Bu sorulara ise bir başka yazıda cevap veririz.

Fotoğraf-4: Vatan şairi Namık Kemal.
Kaynak: https://www.aa.com.tr/tr/kultur/vatan-sairi-namik-kemal-vefatinin-134uncu-yilinda-aniliyor/2753909 (Erişim Tarihi: 23/09/2023).

Meşhur vatan şairimiz Namık Kemal’in de belirttiği gibi 1878’de Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu aşağıdaki beyitlerle özetlenebilir:

“Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini

Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini”[7]

Vatanı bu sonuçtan kurtaracak bir kahraman vardır. Aslında bir değil birden çok kahramandan bahsetmek gerekir. Velakin bu kahramanlar Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nin kurulduğu esnada henüz dünyaya gözlerini açmamışlardır bile. O kahramanların adları ise Halaskar Gazi Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’dür. Bir sonraki bölümde Düyûn-ı Umûmiyye İdaresi’nin kuruluşu ve reayanın sırtına bindirilen yükü hep birlikte okumak dileğiyle…

Kaynakça

Cevdet Küçük & Tevfik Ertüzün, Düyûn-ı Umûmiyye, TDV İslam Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/duyun-i-umumiyye#:~:text=Osmanl%C4%B1lar’da%201775%2D1870%20d%C3%B6neminde%20uygulanan%20i%C3%A7%20bor%C3%A7lanma%20sistemi.&text=Ki%C5%9Fileri%20birbirlerine%20kar%C5%9F%C4%B1%20bir%20%C5%9Fey,y%C3%BCk%C3%BCml%C3%BCl%C3%BCk%20anlam%C4%B1nda%20kullan%C4%B1lan%20hukuk%20terimi.&text=Ki%C5%9Finin%20zimmetinde%20sabit%20olan%20bor%C3%A7%20anlam%C4%B1nda%20f%C4%B1k%C4%B1h%20terimi. (Erişim Tarihi:22/09/2023).

Hasan Pulur, “Gidemediğin Yer Senin Değildir”, Milliyet, 9 Aralık 2001, https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hasan-pulur/gidemedigin-yer-senin-degildir-5269076.

Jean-François Solnon, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2019,

Mehmet Arslanoğlu, “Osmanlı Devleti’nde Dış Borçlar Sorunu”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 1, 1983, s. 109-129.

Namık Kemal, Vatan Mersiyesi, http://www.siirparki.com/nkemal8.html.

Şevket Akar, Hüseyin Al, Osmanlı Dış Borçları ve Gözetim Komisyonları 1854-1856, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul, 2003.

The Economist, “The Cloud in the East”, 1875, https://escholarship.org/content/qt405191qc/qt405191qc_noSplash_20d20da07ef1d64ca6f682080dff76e6.pdf?t=nru1v0


[1] Mehmet Arslanoğlu, “Osmanlı Devleti’nde Dış Borçlar Sorunu”, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 4, S. 1, 1983, s. 109.

[2] Cevdet Küçük&Tevfik Ertüzü, Düyûn-ı Umûmiyye, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/duyun-i-umumiyye#:~:text=Osmanl%C4%B1lar’da%201775%2D1870%20d%C3%B6neminde%20uygulanan%20i%C3%A7%20bor%C3%A7lanma%20sistemi.&text=Ki%C5%9Fileri%20birbirlerine%20kar%C5%9F%C4%B1%20bir%20%C5%9Fey,y%C3%BCk%C3%BCml%C3%BCl%C3%BCk%20anlam%C4%B1nda%20kullan%C4%B1lan%20hukuk%20terimi.&text=Ki%C5%9Finin%20zimmetinde%20sabit%20olan%20bor%C3%A7%20anlam%C4%B1nda%20f%C4%B1k%C4%B1h%20terimi. (Erişim Tarihi:22/09/2023).

[3] Şevket Akar, Hüseyin Al, Osmanlı Dış Borçları ve Gözetim Komisyonları 1854-1856, İstanbul, 2003, s. 11.

[4] Jean-François Solnon, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa, İstanbul, 2019, s. 425.

[5] Hasan Pulur, “Gidemediğin Yer Senin Değildir”, Milliyet, 9 Aralık 2001, https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/hasan-pulur/gidemedigin-yer-senin-degildir-5269076. (Erişim Tarihi: 23/09/2023).

[6] The Economist, “The Cloud in the East”, 1875, s. 1363.

[7] Namık Kemal, Vatan Mersiyesi, http://www.siirparki.com/nkemal8.html (Erişim Tarihi: 23/09/2023).

Visited 95 times, 1 visit(s) today

Close